|
1 Yeni Dünya
Sistemi 2
|
2
Bayramlarda Yasamak
|
3
Ayetlerin Düsündürdükleri 2 |
4
Bosna Dayanisma Günü |
5
Kürt Sorunu ve Islami Çözüm |
6
Hamburg'ta Bir Panel "Türkiye Nereye
Gidiyor?" |
7
Aachen'de Bir Toplanti "Insan Haklari
Sorunu ve Müslümanlar" |
|
Yeni Dünya Sistemi 2
|
Arif Altunbas
|
JaponyaPasifik
Birligi
ikinci
dünya savasinda ABD ve müttefiklerine tek basina
büyük kayiplar verdiren Japonlar, ABD tarafindan
Nagazaki ve Hirosimaya atilan iki atom bombasi ile
yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldilar.
Yikilmis,
tahrip olmus ülkelerini ve sanayilerini
caliskanlik, gelenek ve göreneklerine baglilik,
dogruluk ve hirs ile yeniden onarip, yenileyip,
simsek hizi ile kisa zamanda tarih sahnesindeki
yerlerini aldilar. Dünün dünyaya kafa tutan
Japon imparatorlugu, bu gün de rakiplerine ecel
terleri döktüren, dünyayi düsündüren bir
boyuta ulasmistir. Kafa döndüren bir hizla büyüyen
Japon endüstrisi, sanayisi, ticareti ve bunlara
bagli ekonomisi, pesinde onu dünya capinda
siyasal bir denge unsuru, askeri bir dev olmaya
tabii olarak sürüklemektedir.
ABD´nin
dünyanin ekonomik, askeri, ticari ve siyasal
dengesini kendi ekseni etrafina cekme, kendi
kontrolünde tutma, liderligi baska birilerine
kaptirmama gayret ve cabasina en anlamli, düsündürücü
tavir Japonya´dan gelmektedir. Japon sanayisi,
teknolojisi, ekonomisi ve ticari firtinasi, ABD ve
ABD´nin etkisi altinda olan tüm ülkelerdeki
ticari dengeleri alt üst etmistir. ABD´nin
modern sömürgeleri olan 3.Dünya ülkeleri bir
bir Japon ticari sahasinin etkisi altina
girmektedir. Japon ticari sahasina teslim olan
modern sömürge konumundaki 3.Dünya ülkelerinde
ya milliyetci akimlar veya dini akimlarin
gelistigi görülen bir gercektir. Bu ülkelerde
ABD otoritesiyle birlikte askeri ve siyasi varligi
da büyük yaralar almis ve bundan sonra da bu
yaralar kangren haline dönüsecektir. ABD´nin az
gelismis ülkelerdeki hegemonyasi kismen ve
tamamen yok olacaktir. Kalelerinin muhasara
edildigini veya düsecegini simdiden gören ABD´de
ilim adamlari, siyasetciler ellerindeki avlari
kacirmamak icin "Yeni Dünya Sistemi"
veya "Yeni dünya sisteminde birlikte calisma"
teorileri gelistirmektedirler. Fakat; Japonlari bu
oyunda oyun disi tutmaya özen gösterilmektedir.
Japonya,
uyanmakta olan yilan cin´in karsisinda, ABD,
Rusya ve Avrupa Birliginden apayri bir strateji
izlemektedir. Filipinler, Milliyetci cin, Güney
Kore, Endonezya, Tayland, Vietnam, Kambocya,
Malezya, Singapur ... gibi tüm dogu ve güney
dogu Asya ülkelerini kendi ekonomik ve ticari
atmosferine cekebilmeyi basarmistir. Dolara karsi
yen pazari olusturmus durumdadir. Bu ülkelerde
ABD ve Avrupalilarin sanayi mahsulleri yerine
Japon mallari artik piyasaya hakim durumdadir. Pek
yakinda Japonlarin "Pasifik Ticari Birligi"
veya daha baska bir adla tarih sahnesine cikmasi sürpriz
olmamalidir. ABD bu olusumun olmamasi icin elinden
ne geliyorsa yapmaktadir. cünkü pasifik havzasi
ABD´nin askeri, siyasi ve ticari cikarlari icin
cok büyük stratejik önem arzetmektedir. Pasifik
havzasi kimin kontrolünde olursa, Rusya, cin ve
Japonya da onun kontrolünde olacaktir, en azindan
serbest hareket edemiyecek demektir.
Japonya
dünyanin bu bölgesinde ticari cepheyi ele
gecirdigi anda, siyasi ve askeri üstünlügü de
otomatik olarak üstlenecektir. Bu durum; Amerika´nin,
cin´in ve Rusya´nin hic te hoslanmadigi bir
gelismedir. cünkü, Japonlar II.Dünya savasinda
Ruslarin isgal ettigi Kuril takim adalarindan
vazgecmis degiller, cin´in Mancurya bölgesi
Japonlara yine göz kirpabilir. ABD pasifik
havzasini kaybetmekle Japonlari durdurulamaz bir güc
olarak karsisinda rakip görecektir. Japonlar,
Nagazaki ve Hirosimanin faturasini ABD´ye
hatirlatabilirler...
simdilerde;
ABD´nin cin´le flört yapmasi, Güney Kore´yi
elden kacirmama gayretleri, Japonya ile iyi
iliskide olan Kuzey Kore´ye kafa tutmasi, Rusya
ile birlikte calisma teklifi, doguda önlenemeyen
Japon gelisme ve güclenmesinden, bati da Avrupa
Birliginin (Almanya´nin) kendi kontrolü disina
cikma korkusundan kaynaklanmaktadir.
Tüm bu
gelismeler I. ve II.Dünya savasi öncesi
insanliginin birbirini bogazlamak icin planladigi
oyunlari hatirlatiyor. Tarih yeniden tekerrür mü
edecek acaba? süphesiz gecmiste ders almayanlar
icin, gecmisin hatalari tekrarlandikca tarih
tekerrür edecektir. Bundan önce ettigi ve bundan
sonra da edecegi gibi...
Amerikan
Hegemonyasi
ABD
ve ikinci dünya savasi sonrasi Malta ve Yalta`da
süperlerin dünyayi bölüsme anlasmalarinda
oldugu gibi Sovyetlerin dagilmasiyla da dünya
liderligini kimseye kaptirmak niyetinde olmayan
ABD konumunu koruyabilmek icin olaganüstü bir
gayret sarfetmektedir.
Sovyetlerin
ve ona bagli olarak Varsova Pakti ülkelerinin cözülmesiyle
sona eren Soguk Savas rüzgarlarinin, ABD´nin önderliginde
soguk baris atmosferine cekilmesi ile ortaya
atilan "Yeni Dünya Sistemi ve Birlikte
calisma" teorisi, ABD´nin dünyanin askeri,
siyasi ve ekonomik liderligini baska devletlere
kaptirmama planindan baska bir sey degildir.
Gelisen
teknoloji, sanayi, haberlesme aygitlari, iletisim
organlari dünyayi kücük bir sehir haline
getirmistir. Artik dünyanin neresinde bir seyler
oluyorsa, öbür ucundaki, meselelerden haberdar
olmaktadir. Uydu sistemleriyle dünya kameralarin
kontrolündeki bir süpermarket durumundadir.
Devletlerin sinirlarini tanimayan teknolojik
aygitlarla, herkes bir digerini, rizasi olsa da,
olmasa da uzaydan kontrol etmektedir. Büyük
okyanusta ABD, Rus, Fransiz, ingiliz v.s.
donanmalari birbirlerini uzaydan izler hale
gelmislerdir. Herkes birbiriyle yaris halindedir.
Bu konuda baris dönemlerinde bile insafsiz
harcamalardan ve yatirimlardan hickimse feragat
etmemektedir. Askeri, siyasi ve ekonomik alanda sürdürülen
bu acimasiz bitmeyen yaris, baris icinde olmaktan
öte, olasi bir savas icin yapilmaktadir.
Dünya
milletleri bu günlerde 1. ve 2. Dünya Savasi öncesi
soguk barisi yasamaktadirlar.
Avrupa´nin
ekonomiyle baslayan siyasal bir bütünlükle
devam eden ve askeri bir birlikle neticelenecek
olan birligi bir yanda, Japonya´nin Dogu Pasifik
Birligine dogru hizla yaklasmasi bir yanda, Rusya´nin
süper güc kompleksi, sicak denizlere acilma icgüdüsünün
dürtüsü öbür yanda, dünyanin en hizli nüfus
büyüme oranina sahip uyuyan yilan cin diger bir
yanda, ABD liderliginin önünde en büyük
engellerdir.
Dünya
hem maddi kaynaklarinin tükenmeye yüz tuttugu,
ekonomik durgunlugun ve cikmazlarin yasanmaya
basladigi, milliyetci ve dini radikal unsurlarin
tirmandigi ve genis bir taban buldugu, süperlerin
kendilerine yeni ve modern sömürgeler bulma
yarisinin hizlandigi, güclünün daha güclü,
zayifin daha zayif oldugu bir dünya haline geldi.
ABD, bu dünyanin her yerinde, her bölgesinde, o
yerin etnik, dini, ekonomik, siyasi, askeri ve
stratejik konumuna göre, yeni siyasal, ekonomik
ve stratejik kararlar almakta, alisila gelen
klasik yaklasimlarin disinda, daha esnek, daha
kurnaz, daha sistemli ve uzun vadeli uygulamalara
gitmektedir.
Artik
ABD eskiden oldugu gibi Küba´nin domuzlarina, Körfeze,
Vietnama, Granada adasina, Panamaya direkt kendi
adina müdahale etmiyor. Kendi adina müdahale
ettigi tüm yerlerden, ülkesi icinden ve disindan
siddetli, büyük tepkiler gördügünden dolayi
simdilerde Birlesmis Milletler´i kendi emelleri
ugruna maharetle kullanabiliyor. Son dönemlerinde
BM, ABD´nin jandarmaligini üstlenmis bir yan
kurulus bicimindedir. Kuveyt, Somali, Bosna,
Libya, K.Kore, G.Kore, Yemen ic savasinda oldugu
gibi BM, ABD menfaatleri dogrultusunda hareket
eden talihsiz bir kurulustur.
Irak´i
iran´a karsi 10 yil, ekonomik, lojistik, taktik,
haberlesme v.s. yönünden destekleyen ABD önderligindeki
bati ülkeleri, Kuveyt´in isgalini de kendileri
hazirlamis, planlamislardir. Bu planin babasi ABD´dir.
Kuveyt cikarmasiyla kriz durumunda olan ABD
ekonomisinin damarlarina taze Arap petro dolarlari
akitilmis, bitkin ekonomisinin böylece yüzü gülmüstür.
Birlesmis Milletler adina yapilan bu aksiyon ancak
ABD´nin isine yaramistir. Artik; ABD 100 yillik
petrolünü garantilemis durumdadir. Basra körfezine
misafir olarak gelen Rambolar, körfez ülkelerinden
daha da yerli ve avantajli konumundadirlar simdi.
Somaliye
25 bin kisiyle cikarma yapan, habire Libya´yi
sikistirip duran, Sudan´i terörist ilan eden,
israil ile babaogul gibi yakin olan ABD´nin derdi
dünyanin bütün petrol kaynaklarini ve ulasim
yollarini kendi tekelinde ve kontrolünde
tutmaktir. cünkü dünyanin liderligi, dünyanin
stratejik bölgelerini ve kaynaklarini elinde
tutanindir.
Basra
körfezi, Hind okyanusu, Kizil deniz, Süveys
kanali, Cebeli Tarik, Panama kanali, istanbul ve
canakkale bogazi, Singapur, Malezya hatti,
AlaskaBering bogazi gibi dünyanin askeri ve
stratejik acidan önemli bölgeleri bugün ABD
hegemonyasinin sicrama noktalarini
olusturmaktadir. Bu önemli bölgelerde Rusya,
Japonya ve Avrupa Birliginin basini ceken Almanya
kendi usullerince ABD´ye karsi alternatifler
olusturmaktadir. ABD´ye karsi Japonya, Rusya ve
Almanya (birbirlerine karsi olmalarina ragmen)
zaman zaman ortak stratejiler olusturmaktadirlar.
Mesela ABD´nin Türkiye´yi sicrama tahtasi
olarak kullanip Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta
Asya ülkelerinde nüfuz sahibi olma gayretine
karsi, Almanlar da Balkanlarda Slovenya ve
Hirvatistan´i, Kafkaslarda Gürcistan´i, Orta
Asya ülkelerine girmek icin iran´i bir
alternatif olarak kullanmaya calistiklari bilinen
gerceklerdir. Öte yanda Rusya Balkanlarda,
Sirbistan´i, Kafkaslarda Ermenistan´i ve
Abazalari elde tutup, Orta Asya ülkelerinde
Kirgizistan ve Kazakistanla iyi iliskiler icinde
oldugu bilinmektedir. Yine Japonlarin Orta Asya ülkelerinde
büyük yatirimlara girdigi, Türkiye´yi Alman ve
ABD teknolojisinin boyundurugundan kurtarmak icin
bir cok ataklar yaptigi, Türkiye´ye Japon ürünlerinin
hizla girdigi görülmektedir. ABD´nin ikide bir
günah kecisi olarak gördügü Kuzey Kore ile
Japonya´nin iyi bir dialogunun oldugu gözden
kacmamalidir.
Bütün
bunlar ve bunlar gibi sayisiz örnekler göstermektedir
ki, ABD´nin dünyayi kendi hegemonyasi altina
alma gayreti karsisinda diger süperleri ve süper
olma adaylari kendi hesaplarini yapmaktalar,
program ve planlarini merhale merhale
uygulamaktadirlar. En cok ABD´nin hosuna gitmeyen
de tüm süper rakipler ve süper olma
adaylaridir. Bunlarin karsisinda daha da büyük
bir güc olarak cikma ihtiyacini duyan ABD, Kanada
ve Meksika ile ekonomik bir isbirligine girmek
zorunda kalmistir. Bu birlik ileri merhalede orta
ve güney Amerikayi da icine alabilme özelligine
sahip olmasina ragmen; ABD az gelismis orta ve güney
Amerika ülkelerini bu birlige almak istemektedir.
Zaten fakir olan bu ülkeler onun denetim ve gözetimi
altindadirlar. Bazan askeri darbelerle, bazan
ekonomik darbelerle, bazan da askeri baski ve
isgallerle onlari sindirmis, tesirsiz hale
getirmistir. su anda bu ülkeler aclik, yoksulluk,
ic savas, ekonomik ve siyasal istikrarsizlikla
bogusmaktadirlar. Bu da ABD´nin isine
gelmektedir.
Gercekte
dünyanin zenginliklerini, stratejik bölgelerini
paylasma savasi olan "Yeni dünya sistemi ve
birlikte calisma" slogani ABD´nin
liderliginde sürdürülen soguk bir baris
aksiyonudur. Menfaatler cakistiginda, ortalik
kizisacak, her an soguk baris sicak savasa dönüsebilecek
bir özelliktedir.
insanlik;
kisisel ve toplumsal egoizmden kurtulmadigi,
tarihten ders almadigi sürece, tarih olanca aci
ve korkunc sahneleriyle tekrar edecektir.
Gelecek Sayida: Yeni Dünya
Sisteminde Cin ve Türkiye´nin konumu.
|
Bayramlarda
Yasamak
|
Hüseyin
K. Ece
|
Bir
bayram daha gecti.
Bundan
önce gecen nice bayramlar gibi.
Belki
binlerce, milyonlarca bayram gelecek. Bayram oldu
denilecek. Sonra o da gececek. Hepsi mazi olacak.
Bir
takim bayramlarin da tarih oldugunu görmekteyiz.
Bundan sonra da bir kismi tarih olacak.
Sevinecektik
bayram dolayisiyla. Bize bagislanan nice nimetin,
nice imkanin, nice mükafatin bedeli olarak
sevinecektik. Mesrur olacaktik. Nesemiz, gülümsememiz,
sürurumuz kat be kat artacakti.
Bayram
dediginiz nedir ki?
Darginlar
barissin, küsler barissin, büyüklerin elleri öpülsün,
kücüklerin gözleri öpülsün. Bazi ev
ziyaretleri yapilsin. Hal ve hatirlar sorulsun. Böylece
bayram kutlanmis olsun.
Bayram
dediginiz nedir ki?
Simdilerde
biraz tatil, biraz turizm, biraz da deri kavgasi
degil mi kimileri icin? Yorgunlugun atildigi,
piknik yapma imkaninin oldugu, hasretlilerin
birbirlerini gördügü günler degil mi?
Belki
bazilari bayramlari böyle algiliyor. Bayram
deyince kimilerinin aklina ziyaret, kimilerinin
aklina seker, kimilerinin aklina kavurma,
kimilerinin aklina bayrak yarisi, kimilerinin
aklina oyun ve eglence geliyor. Kimileri bayrami
cilginca eglenmenin günleri sayabilir. Kimileri
kurtulusunun, kimileri de kurtulamayisinin
bayramini kutlar.
Biz
Ramazan ve Kurban bayramlarinin farkli oldugunu düsünüyoruz.
Bu iki bayram ne milli bayramlara benzer, ne de
geleneksel bayramlara. Bu iki bayram ubudiyet yani
kullukla ilgili, kisinin alemlerin Rabbi Allah´a
imaniyla ilgilidir. Tümüyle ibadet cercevesinde
degerlendirilir. Müslüman olmanin, bu
teslimiyeti acikca ortaya koymanin bayramidirlar.
sani yüce Rabbimizin müslümanlara birer
hediyesidir. Müslüman olmanin yaninda onu hayata
hakim kilmanin, onu en iyi temsil etmenin, onu
baskalarina en iyi bir sekilde ulastirmanin
bayramidir. Islami hürriyetin, tümüyle Tevhidi
boyutlarda sekillenmis bir hayatin ödülüdür.
Baskalarina
göre bayram degisik anlamda olabilir. isteyen
istedigi güne bayram adini verip istedigi sekilde
kutlayabilir.
Ancak
Ramazan ve Kurban bayramlari Islam´in iki özgün
bayramidir ve nasil degerlendirilecegini de Islam
tesbit etmistir.
Bu
bayramlara milli bir kilif giydirmenin mantigi
olamaz. Bu bayramlar hic bir kültürün ve hic
bir kavmin degildir. Hic kimse bu bayramlari
ulusal kimlikle degerlendiremez. Ben müslümanim
diyenler, bunlari inanclari dogrultusunda
degerlendirirler.
Islam
nimetine ermenin sevincidir bu bayramlar. Islamin
sayisinda görmek gibi bir sefilligi
sergiliyorlar.
Türkce
konusan insanlara hitab eden, hem de resmi olan
televizyon kanali bayramin dört günü boyunca
caldi, söyledi, oynatti. Gönüllerince
eglendiler, kendileri gibi olanlari eglendirdiler.
Onlara göre bayram buydu. calmak, söylemek,
cosmak, oynamakti. Hem de hergece, hem de sabahtan
aksama kadar. Eskiden yilbasi gecelerinde kadin
oynatirlardi. simdi bayram günlerinde, hafta
sonlarinda da oynatiyorlar. Üstelik bunu bayram
özel programi adi altinda yapiyorlar.
insanimiz
uyanik olmali. Bu rezil anlayisa kanmamali. Bu,
kadini asagilayan, onu orta mali haline getiren
asagilik zihniyeti iyi tanimali. iste bu Islam´in
kurban bayramini yozlastirmanin, onu kavmi bir kültürün
parcasi haline getirmenin gayretidir.
Hayir,
bayram onlarin zannettigi gibi degildir. Bu
bayramlar bize aittir. Islam´in malidir.
Baskalari rezaletlerine baska seyleri alet
etsinler. Ama lütfen bizim degerlerimizin üzerinden
o pis ellerini ceksinler. Ya Islam´in gereklerini
yapsinlar, ya da yaptiklari pespayeliklerine
bayram adi vermesinler.
Kimileri
de müslümanlarin kurban derilerine göz diker.
Kurban kesen kisinin kendi derisi üzerinde
ibadetinin geregi olarak sahip oldugu tasarruf
hakkini elinden almaya calisir. Bir de bunu
demokrasi adina yaparsa, ne yapilir? Hangi din hürriyeti?
Uzun uzun yazmaya gerek yoktur ki, bir ülkede
Islam disi bir sistem dini bir ibadeti
sekillendiriyorsa, kanunla kurban derisini hic
ilgili olmayan bir yere verin diyorsa orada
kesinlikle din hürriyeti yoktur.
Ben
sahsen bunca yildir kurban ibadeti ile THK´nun
ilgisini cözebilmis degilim.
Kur´ani
Kerim´de zekat ve fitrenin nerelere verilecegi
acikca yazmasina ragmen Ramazan´da zarf dagitan,
hem de bunu kanuni olarak gören THK´nun ilgisini
de anlayabilmis degilim.
Anlayanlar
mutlaka diyeceklerdir ki, bu birtakim ülkelerde
dinin demir yumruk altinda oldugunun göstergesidir.
Kimileri
haklari verme makaminda oldugu halde haklara tecavüz
eder, kendi kücük beynine ve despot kafasina göre
hak siniri cizerse ne yaparsiniz?
Yine
haklari savunmalarini beklediginiz bir sürü
okumusyazmis insan; kalkinmanin, hukukun,
demokrasinin ve insan haklarinin vaz gecilmez
temeli olarak laikligi görürse, siz ilim ve
hukuk adina utanmaz misiniz? Zavalli hukuk ne
hallere düstü. Zavalli insan haklari ne sefil ölcülere
düsürüldü.
Evet
bir bayram daha gecti.
Yazilacak
cok sey var. sahid olunan cok garip seyler var.
Herbirimizi ve hepimizi ilgilendiren nice seyler
var.
Bayramlari
kendi anlamlariyla ve varlik nedenleriyle
degerlendirmeyi, bu manada "mübarek
bayramlarda" olmayi ne kadar isterdik. Bizim
bayramlarimiz Islami özgürlügümüzün, gercek
anlamda bagimsiz olusumuzun yani bütün taguti
yapilanmalardan uzak olusumuzun ve nihayet bizi
var edene hakkiyla sükrümüzün nisanidir.
Simdiki
bayramlari o gercek anlamda kutlayabilecegimiz
bayramlara hazirlik olarak düsünmek
durumundayiz.

|
Ayetlerin Düsündürdükleri
(Gerçek Dostluk ve Dostlar 2)
|
Ali Metin
|
"Ey
Mü´minler! Yahudileri ve hristiyanlari dost
edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden
kim onlari dost edinirse o, onlardan olur. Hic
kuskusuz Allah zalimleri dogru yola iletmez."
Maide 51
Gercek
Dostluk ve Dostlar 2
Biz
Kur´an´in emirlerini yanlis anlamis veya israr
eden kuklalari bir kenara birakip, Kur´an´a dönelim:
"Ey Mü´minler!
Yahudileri ve hristiyanlari dost edinmeyin. Onlar
birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlari dost
edinirse o, onlardan olur. Hic kuskusuz Allah
zalimleri dogru yola iletmez." Maide 51
Buradaki
hitab yeryüzünün neresinde olursa olsun,
kiyamete kadar gelip gececek tüm müslümanlaradir.
Dünya
hayatinda yeni bir düzeni gerceklestirebilmek
icin Kur´an, inanci ugruna verecegi mücadelede müslümana
gerekli suuru vermek, müslümanlarla gayri müslimler
arasindaki kesin bir ayrimi benligine yerlestirmek
icin indirilmistir. Buradaki ayrim hosgörü
davranisini engellemek anlamina degildir. Hosgörü
müslümanin devamli sahip olacagi tavirdir.
Buradaki ayrim gözetme, dostluk anlaminadir. Müslümanin
yüregindeki dostluk duygusu Allah´a ve
Peygambere ve müminlere tahsis edilmistir.
Onlar
birbirlerinin dostlaridirlar... Bu tarihte dün de
böyleydi, bu gün de aynidir. Hicbir zaman müslümana
dost olmamislardir ve olmayacaklardir da.
Bu
temel gercegin ardindan, bunun sonuclarina bir göz
atalim. Yahudi ve hristiyanlar birbirlerinin
dostlari olduklarina göre, ancak kendilerinden
olan bir kimseyi dost edinirler.
Müslümanlarin
saflari arasindaki bir kimse, ister reis olsun,
ister memur, ister amir, ister yazar, yahudi ve
hristiyanlari dost edindiginde, müslümanlarin
safini birakmis, kendisini "Islam"
niteliginden soyutlamis ve karsi safa katilmis
demektir. Böylesi bir davranisin, gercek ve dogal
sonucu da sudur: "Sizden kim onlari dost
edinirse, o onlardan olur."
Bu
davranisi ile kendine, Allah´in dinine ve müslümanlara
zulmetmistir. Bu zulümden dolayi da Allah onu,
kendisine dost bildigi kisilerin kategorisine
koyacaktir. Allah onu dogru yola iletmeyecek,
yeniden müslümanlarin safina döndürmeyecektir:
"Hic kuskusuz Allah, zalimleri dogru yola
iletmez." Evet bu mesele tam bir yol
ayrimidir.
Müslüman
kendisi ile Islam sancagi disinda baska bir sancak
tasiyan insanlar arasinda tam bir ayrim gözetme
noktasinda gevseklik gösterdigi sürece, ilahi
sistemi yerlestirmeyi hedefleyen Islami hareket
adina önemli hicbir eylem ortaya koyamaz.
Bireysel
olarak her müslüman mutlak surette su noktalari
zihnine yerlestirmek zorundadir: Hz.Peygamberden (s.a.v.)
sonra Allah´in insanlardan kabul edecegi tek din
Islam´dir. Islam´a es bir sistem mutlaka yoktur.
insanligin yasami, yalnizca Islam sistemi üzerine
oturtulmadikca düzelmeyecek ve mutlu
olmayacaktir.
Ayni
zamanda müslüman, tüm cabasini gerek bilimsel,
gerek sosyal acilardan, Islam sistemini kurmak
icin harcamadikca Allah katinda affedilmeyecek ve
ameli kabul görmeyecektir. En basit bir konuda
dahi Allah´in nizaminin haricinde alternatif
aramayacaktir. Islam sistemi ile bugün aslindan
tamamen farkli olan Ehli Kitab sistemini
karistirmayacaktir.
Her
müslüman bunlari iyi düsünüp, istikrarli bir
sekilde hareket etmesi sonucunda her türlü
engellere, hazirlanan komplolara ve dayanilmaz
acilara karsi onu, ilahi sistemi ikame icin
harekete gecmeye itecektir. Yoksa Islam´a Ehli
Kitab´a ya da digerlerine bakis acisi uzlasma
yoluyla belirli noktalarda anlasmaya varmaksa,
Islam sistemini ikame icin didinmekten söz
etmenin ne anlami olabilir ki?
Semavi
dinlere inananlar arasinda yakinlasma ve hosgörü
adina Kur´an´in belirledigi, onlarla iliskilerin
tamamiyle kesilme ilkesini sulandirmaya
kalkisanlar, dinlerin manasini anlayamadiklari
gibi, yine Kur´an´daki hosgörünün anlamini da
bilmemektedirler. cünkü Allah katinda son din
Islam´dir. Buradaki hosgörüden kasit, inanc ve
sosyal düzen bazinda degil, yalnizca günlük
insani iliskiler baglamindadir. Onlar, müslümani
en hassas noktalarinda zayiflatmaya calisiyorlar.
Fakat müslüman bilir ki; Allah din olarak sadece
Islam´i kabul etmektedir. Islam sistemine hicbir
alternatif getirilemez. En kücük bir degisiklik
de sözkonusu degildir. Bu bilgilerin kaynagi Kur´an´dir:
"Allah
katinda gecerli olan din Islam´dir." Ali
imran 19
"Kim
Islam´dan baska bir din ararsa, o din ondan kabul
edilmez." Ali imran 85
Bunlar
Kur´an´da birer mihenk tasidir adeta. Müslüman
icin en önemli olan da, kusku uyandiranlarin bu
baglamdaki sözlerine kapilmamaktir.
Müslümanlar
icin hakkinda kesin hüküm bulunan bu konu sadece
Rasulullah dönemine ait degil, kiyamete kadar
gecerlidir. Her ne kadar aralarinda bir takim
farkliliklar olsa da, hristiyan ve yahudilerin, müslümanlara
karsi takindiklari tavirdan dolayi ayni
kategoridedirler.
Bu
nedenle Kur´an müminlere kesin bir kural
koymustur. Bu gün hala yeryüzünün heryerinde
yahudi ve hristiyanlarca tutusturulan savas
atesine maruz kalinmasi Allah´in "Onlar
birbirlerinin dostudurlar" seklindeki sözünün
iyi kavranamayisindandir. suurlu müslümana düsen,
Allah´in bu sözünü cok iyi anlayip, buradaki
baglayiciligin ve yasaklamanin geregi olarak,
Allah´i, Peygamberi ve müslümani gercek dost
bilmektir. Müslüman´a Islam, tüm insanlarla
iliskisini inanc temeli üzerine oturtma yükümlülügü
vermistir. Müslüman teoride ve pratikte dost ve
düsmanini inanc esasina göre belirlemek
zorundadir. Dolayisiyla müslüman olmayanla, müslüman
arasinda herhangi bir dostluk düsünülemez.
DEVAM
EDECEK

|
Bosna
Dayanisma Günü
|
Yorum
|
Köln
28 Mayis 1994 Cumartesi
Islamic Relief´in Köln subesi tarafindan "hayirda
yardimlasma ve Bosna günü" tertib edildi. KölnMüllheim
Stadhalle´de yapilan program Saat 12.00 den
itibaren "Hayir carsisi" ismi altinda
gelirleri Bosna´ya gönderilmek üzere bir
alisveris pazari olusturulmasi ile basladi.
Programin, Türkiye´den ve Bosna´dan misafir ve
ilahi gruplarinin katildigi bölümü ise saat
14.30´da baslamasi gerekirken salona girislerin
uzamasindan dolayi 14.56´da ancak basladi.
Türkiye´den
misafir olarak ihsan Süreyya Sirma (Prof. Dr.,
Sakarya Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Ögretim
üyesi), Emrullah Hatiboglu (imamHatib, Sultan
Ahmed Camii, istanbul), Süleyman Gündüz (Dr.,
Uluslararasi Balkan Konferansi izleme Komitesi
Genel sekreteri, istanbul, eski cumhurbaskani Özal´in
Balkanlar danismani idi.) programa konferans
vermek üzere katildilar.
Bosna´dan
da Münih Konsolosu Salih satabe, STA partisi
temsilcileri cadic Vahid, Salih Domanic, colokovic
Agan imam kisa selamlama konusmalariyla programa
katildilar. Köln Gazi Hüsrev Pasa camii ilahi
grubu, Hamburg´da mülteci olarak bulunan genc
kiz ve erkek ilahi gruplari, Hafiz kardesler grubu
Türkce marslariyla ve Faruk Tahic isimli Bosnali
bir cocuk kendine has marslariyla programa ayri
bir renk ve zenginlik kattilar.
Programin
ilk kisminda Islamic Relief´in Almanya genel
baskani olan Dr. Ali Hasaneyn bir konusma yapti.
Bosna´yi selamlayarak basladigi konusmasinda Dr.
Hasaneyn bölge üzerinde oynanan uluslararasi
oyunlardan dolayi Bosna´nin orman kanunlarina
terkedildigini belirterek, kendilerini cok ileri
seviyede medeni gösteren bir cok topluluklarin bölgeye
hicbir yardimda bulunmadiklarini söyledi. Ayrica
Bosna´nin Islam Aleminden kopartilmak istendigini
söyleyen Dr. Hasaneyn Bosna halkinin ise önceden
Islam Aleminde yerini nasil almissa yine öylece
saglam bir sekilde yerini almak üzere Islami öz
varligina dönmede büyük bir hiza ulastigini
belirtti.
Avrupa´daki
cesitli kuruluslarin temsilcileri de programa
katildilar. Bunlardan ATiB genel baskani Musa
Serdar celebi kisa bir selamlama konusmasi yapti.
Musa Serdar celebi konusmasinda müslümanlara
Allah´in verdigi nimetlere karsilik sükürlerini
eda etmek mecburiyetinde olduklarini ve burada
bulunanlarin yani Avrupa´da calisanlarin da dünya´nin
bir cok yerinde cephelerde imtihana tabi tutulan müslümanlar
gibi cephe gerisinde bir imtihana tutulduklarini
belirterek üzerlerine düsen görevi yerine
getirmeleri gerektigini söyledi. Cephelerdeki
icler acisi durumla Avrupa´nin cesitli
nimetlerinden istifade edenlerin durumlarini
kiyaslayan ATIB genel baskani Serdar celebi,
Tevhid sancaginin yeniden yükselebilmesi icin
onlarin oradan, bizlerin de buradan mücadeleye
devam etmemiz gerektigini belirtti. Bu yükselisin
yaklasmakta oldugunu ve safaga en yakin olan
vaktin karanligin en koyu oldugu zaman oldugunu söyleyen
celebi programa katilanlari selamlayarak
konusmasini bitirdi.
AMGT
genclik kollari baskani Ömer Faruk Hakkatapan´in
bir mesaji okundu ve DITIB temsilcisi olarak
katilan Mehmed Yildirim da kisa bir selamlama
konusmasi yapti. Program akisi icinde Sarayova ile
bir telefon baglantisi kurularak aslen Suriyeli
olan fakat Bosna vatandasligina gecmis olan Ahmed
Muhammed Malik Katirci ile bir görüsme yapildi.
Programa Türkiye´den
katilan misafirlerden Dr. Süleyman Gündüz özetle
sunlari söyledi: "Bosna´da 250 bin ölü, yüzbinlerce
yarali ve sakat, 2 milyondan fazla insan mülteci
olarak vatanini terketmis durumda. Bosna 28 aydir
isgal altinda. Endülüs 20 ay dayanabilmisti.
Bosna dayaniyor, direnmeye devam ediyor. 28
Haziran 1992 Pazar günü Bosna´ya saldirinin
baslamasindan sonra ilk devlet baskani olarak
Fransiz cumhurbaskani Mitterand gitti. Ayni gün
yani 28 Haziran 1389´da I.Kosova Meydan
Muharebesi yapildi.
28 Haziran
1914´de Frans Ferdinand AvusturyaMacar
imparatorlugu prensi suikastla bir sirpli
tarafindan öldürüldü ve I.Dünya savasi
basladi. Bu tarihler garip birer tesadüf gibi gözüküyor.
Ancak bu, sirplilarin Kosova´daki yenilgilerinin
intikamini alma savasi verdiklerinin isaretidir."
Konusmasina Yugoslavya yakin tarihini anlatarak
devam eden Dr. Süleyman Gündüz daha sonra Bosna´nin
bugünkü nüfus yapisi üzerinde de durdu:
"Bosna´nin %51´i müslüman Bosnalilardir.
%32´si sirpli, %17´si hirvattir. BM´nin Bosnali
Müslümanlara verdigi toprak miktari ise Bosna´nin
sadece %51´dir." Savasin gidisati hakkinda
bilgi verirken Gündüz su rakamlari verdi: "Sarayova´ya
sirp muhasarasi sirasinda 300.000 top mermisi düstü.
9872 kisi öldü. Bunlardan yalnizca 164´ü
askerdi. Digerleri hep sivildi. 1563 cocuk, 278
hamile kadin öldü. 57 binin üstünde insan
sakat kaldi. 287 defa Krisova hastahanesi
bombalandi. 9 doktor ve 16 hasta öldü. Goracde´de
sirplilar 80 tankla saldirdilar. 80 Goracdeli genc
üzerlerine bombalar baglayarak kendilerini
tanklarin üzerlerine attilar. NATO hava
saldirilari falan degil, iste bu genclerin
fedakarligiyla sirp saldirisi Goracde´de geri püskürtüldü.
Türkiye´de milyonlar sokaga döküldü. Demek
ki, bir ölüyorsak binlerle diriliyoruz."
Dr. Süleyman Gündüz, Ali izzet Begovic´in bir
mesajini ileterek konusmasini bitirdi.
Program
esnasinda yapilan telefon görüsmesinde Islamic
Relief´in Sarayova´daki bürosunda bulunan Malik
Katirci telefonla su bilgileri verdi: "Savas
ve kusatma devam etmektedir. Yollar kapalidir. Bir
yerden bir yere gitmekte zorluk cekiyoruz. Baska
bir sehre gitmek istersek normal yollardan
gidemiyoruz. Ancak merkeplerle daglardan
gidiyoruz, Avrupa´nin ortasinda olmamiza ragmen".
Programin
son bölümünde yapilacak olan "acik
artirmali satis" tan önce yine Türkiye´den
misafir olarak katilan Sultan Ahmed Camii
imamhatibi Emrullah Hatiboglu ve Prof. Dr. ihsan Süreyya
Sirma konusmalarini yaptilar.
Emrullah
Hatiboglu konusmasinda özetle sunlari söyledi:
"sayani sükran olan sudur. Bir kere olmayan
pek cok cemaatlar ve kuruluslar tarafindan tekrar
tekrar yapilan böylesi güzel toplantilara müslümanlarin
böyle istirak etmesi sevindiricidir. Burada
kendimizi konusuyoruz. Hepimiz Bosnali olmusuz.
Biz Bosnaliyiz diyoruz, kendimizi onlardan
sayiyoruz. Ümmet olmanin gercek anlami
budur."
"Bütün
bunlar olurken Avrupa, küfür alemi olaylari mümkün
oldugu kadar sessiz izlemektedir. cünkü onlar
icin Bosnali müslümanlarin, dünyanin diger
yerlerindeki müslümanlar gibi yasama haklari
yoktur.
Onlar
insan tarifini yaparken müslümani bunun disinda
birakmislardir."
"Kafirler
zalimlerin ta kendileridirler. Zalimler de
kafirlerin düzenine ayak uydurmak gayreti
icindedirler."
"Zalime
dur diyecek bir kuvvetin, bir gücün olmasi
gerekmektedir. Denge ancak böyle kurulur. Allah
bunu bizden istiyor. Fakat müslümanlar maalesef
güdülüyor. Bir sürü gibi. Ama cobanlari
canavarlardir."
"Islamsiz
bir nizamdan adalet, merhamet ve insaniyet
beklemek en büyük ahmakliktir."
Emrullah
Hatiboglu´nun sözlerini bitirmesinden sonra kürsüye
gelen Prof. Dr. ihsan Süreyya Sirma da özetle
sunlari söyledi: "Dünyanin agalari iki iken
simdi bire düsmüstür. O da Amerikadir. Amerika
yeni dünya düzeni diye bir oyun ortaya atmistir.
Islam aleminde müslümanlarin malini mülkünü
nasil soyabiliriz oyunudur bu."
"NATO´da
durum degisikligi yapildi. Artik KuzeyGüney
catismasi NATO icin gecerlidir. Kuzeyde onlar, güneyde
müslümanlar. NATO eskiden tatbikatlarinda düsman
sembolü olarak kirmizi rengi kullanirdi. Rusya
NATO´ya alindi. simdi düsman sembolü renk
yesildir artik."
"Bosna´da
Islami bir gelisim oldu ve Ali izzet Begovic
isimli bir alim yetisti."
"Amerika´nin
sömürge genel müdürlügü´nün adi Birlesmis
Milletlerdir. 1948´den beri BM´nin yaptigi bütün
aksiyonlar ABD´nin cikarlarini korumak icin
yapilmistir."
"Bosna´yi
unutturmak icin Somali´yi cikardilar. Somali´yi
isgal ettiler. simdi de Yemen´de karisiklik
cikartip, kardesleri savastiriyorlar. Amerika bütün
bunlari yaparken Allah´i unuttu. Bu kadar
direnisi hesaba katmadi. Elhamdülillah Allah
yardim ediyor müslümanlara..." Prof. Dr.
ihsan Süreyya Sirma konusmasini, ümitvar
oldugunu ve müslümanlarin günden güne uyanis
icerisinde olduklarini belirtip misafirleri
selamlayarak bitirdi.
Daha sonra
"acik artirmali satis" yapildi, Bosna´li
kadinlar tarafindan yapilmis elörgü bir takim
esyalar satilarak program sona erdi.

|
Kürt Sorunu ve
Islami Çözüm
|
Yorum
|
Köln
21 Mayis 1994 Cumartesi günü Köln
Jugendgastehaus´ta Partiya Islamiya Kürdistani
(Kürt Islam Partisi) tarafindan bundan 4 yil önce
yine ayni yerde düzenlenen "Islami Acidan Kürt
Sorunu" isimli konferansin bir ikincisi düzenlendi.
Ancak bu seferkinde gerek Kürt Islami
kuruluslarindan olsun gerekse diger Islami
kuruluslardan olsun bir katilim görülmedi.
Organizeyi gerceklestiren PiK´in yetkililerince
ifade edildigine göre yüzlerce davetiye gönderilmesine
ragmen Islami cevrelerden katilimin bu derece az
olmasi, sebepleri ne olursa olsun dogrusu üzücü
idi.
Program
parti temsilcisinin bildirisi ile basladi. Kürt
halkinin Islam ülkelerindeki gecmisini özetleyen
bildiride müslümanlarin Afganistan´a, Filistin´e
ve diger yerlere gösterdikleri ilgiyi Kürt
kardeslerine de göstermeleri gerektigi
vurgulandi. "Müslümanin görevi zalime
dini, milliyeti ne olursa olsun karsi cikmak,
mazlumu, dini, milliyeti ne olursa olsun
korumaktir" seklindeki ifadelerle müslümanlarin
görevi hatirlatildi. Bildirinin sonunda müslüman
ülkeler arasindaki mayin tarlalarinin ortadan
kaldirilip bütün müslümanlarin kürt halkina
sahip cikmalari gerektigi belirtildi.
Daha sonra
gönderilen tebliglerin okunmasina gecildi. Irak bürosundan
gelen bir mektup okunurken kalpten selamlari ve
basari dilekleri sunulduktan sonra Kuzey Irak´taki
Kürt hükümetinin, "demokratik
denemesi"nin (?!!) tehlikeye girdigi
belirtilerek birlikte bölgenin sükunetinin
saglanmasi istendi.
PiK
kurucularindan Dr. Muzaffer konferansin bu bölümünde
yaptigi konusmasinda Kuzey Irak´ta müslüman Kürtlerin
haklarini almak icin ayaga kalktiklarini söyleyerek
bu ayaklanmanin özellikle ABD´nin istila
hareketi ile gerceklesen Körfez savasindan sonra
daha da hizlandigini belirtti. Daha sonra PiK´in
hedeflerini aciklayan Dr. Muzaffer Kürdistan´in
gasbedildigini, gasbedilmis topraklarda yapilan
ibadetlerin kabul olmadigini ve akli selim sahibi
olanlarin Kürt halkina topraklarini geri
vermelerini, yoksa Allah´in bunlarin basina
felaketler verecegini söyledi. Burada iran, Irak
ve Türkiye´ye seslenerek Kürt halkina yardim
etmelerini, zulümden vazgecmelerini, böylece
Allahü Teala´nin da onlara yardim edecegini söyledi.
Tüm ülkelerin ancak pak ve temiz Islam´a dönmeleriyle
kurtulacaklarini belirten Dr. Muzaffer, Kürt
halkinin da ancak böyle kurtulabilecegini söyledi.
Bu
konusmanin ardindan da günün son iki
konusmacilarina kadar "Kürt Sorunu ve Islami
cözüm" isimli programda maalesef Islami cözümlerin
konusulup görüsülmesinden ziyade bir cok
demokratik, ulusal ve sol düsünceli gruplarin
kendilerine yakisir aciklama ve tebligleriyle
birlikte hatta bir sol grup temsilcisinin müslümanlara
yönelik küstahca saldirilarini iceren bir
tebligine de sahid olduk.
Bu
konusmalar sirasinda kürsüye gelen Osman Aydin
isimli sahis seyh Said´i anlatirken "Islami
cözüm" konferansinda seyh Said´in ulusal
bir hareketin lideri oldugunu ve yalnizca ulusal
bir hareket taraftari oldugunu belirten bir takim
iddialarda bulundu. Yillardir biz seyh Said´i bir
Islam mücahidi, Islamci bir kiyamin lideri olarak
taniyip öyle görürken, böyle bir iddia, bu
isimde bir konferans´ta yapilinca dogrusu
sasirmamak elde degildi.
Günün
son iki konusmacisindan biri olan Siddik Muhammed
Hanzade öncelikle seyh Said´in Islami bir
hareketin önderi oldugunu ve bunda hicbir sek ve
süphenin olmadigini belirterek konusmasina
basladi. Daha sonra konusmasina söyle devam etti:
"Allah insanlari kabilelere ayirmistir.
"Ayri ayri lisanlarda ve kabilelerde olusumuz
benim ayetlerimdendir." buyurmaktadir Cenabi
Hak.
Beseri
ideoloji kemalizm adina bizi dilimizden mahrum
etmistir. Onun icin simdi size ana dilim olan Kürtce
ile konusamiyorum. sunu teessüfle söyleyeyim; Bu
partinin de ismi Islami, programin adi da Islami cözüm.
Fakat su ana kadar biz hep kürt meselesi
konustuk. Islami cözümden simdiye kadar
bahsedilmedi.
Osman
Aydin bey´in seyh Said hakkinda söyledikleri üzerinde
bir kac sey söyleyeyim. Ben seyh Said´in
kimlerle ne konustugunu canli tarih sahidlerinden
dinledim. Hareket tamamen Islamidir.
Peygamberimizin de hareketi salt Islamidir.
Cahiliyyenin tüm zulüm ve pisliklerini ortadan
kaldirmistir." Bu bölümde Siddik Muhammed
Hanzade seyh Said kiyamini O´nun bazi sözlerini
nakletti: "Bu hareket bütün müslümanlari
(Türkiye üzerindeki) kurtaracak bir
harekettir." "Benim kuru agaclarda
sallanmamin hicbir ehemmiyeti yoktur. Ben Allah´in
dini icin mücadele verdim."
"Mazluma
dini sorulmaz, zulme karsi ona yardim edilir. Kürtler
mazlumdur ve bütün müslümanlar bu
kardeslerinin yaninda yer almalidir." diyerek
sözlerine devam eden Hanzade Bediuzzaman Saidi
Nursi´nin konuyla ilgili bazi tesbitlerini
aktardi. Bunlardan bazilari sunlardir:
Hz. Ömer´in
gönderdigi valilerinden biri ile ilgili mesele ve
gönderilen idarecinin o bölge halkinin dilini
bilmesi gerektiginin bilinmesi.
Gercek
kurtulus, Allah´in ve Rasulünün gösterdigi
Islam nizamidir.
Siddik
Muhammed Hanzade kemalizm adina bazi müslümanlarin
Kürt müslümanlarin haklarini görmezlikten
gelmelerini büyük bir zulme ortaklik olarak
niteledi. Zalim kim olursa olsun karsi
gelinmesini, mazlum da kim olursa olsun yardim
edilmesi gerektigini belirten Hanzade meselenin cözümü
icin üc cevher üzerinde durulmasini, bunlarin
Islamiyet, insaniyet ve Milliyet olduklarini söyledikten
sonra bunlari aciklayarak konusmasina son verdi.
Günün
son konusmacisi olarak kürsüye gelen Cumali Hoca
iki dilde kismen de üc dilde (TürkceKürtceArapca)
olarak yaptigi konusmasinda özetle sunlari söyledi:
"Üzerimize bombalar yagiyor, namusumuza
saldiriliyor. Gelen telefonlarda aldigimiz
haberlerde hergün tahrip edilen köylerden
havadis aliyoruz. Benim acizane kanaatim sudur: Bu
meseleyi düsünmeden önce, meseleye bakis
acilarimizi düzeltmemiz gerekir. Bagimsiz olarak,
baskilardan kurtulmus bir halde düsünebilmeliyiz.
Firavun´un kücük kücük sihirbazlarina bakan
halk, Musa (a.s.)´in asasini göremiyor. Bu kücük
sihirbazlar ortadan kaybedilmelidir. Nelerdir bu
sihirbazlar?
Dini
devlet arzu ve isteklerine göre yönlendiren düsünce
hakim olmustur.
Vahyin
gercek asasina gidilmelidir. Bu yoldaki engeller kücük
kücük sihirbazlardir.
cikislarimiz
vahyi olmalidir. Aksine olanlar kücük
sihirbazlardir.
Biraz
Islam, biraz demokratik v.s. gibi tezlerle ortaya
cikarak problemlerimizi cözemeyiz.
Tek
kelimeyle "Tevhid"de cözüm aramaliyiz.
Emperyalizmin
yerli usaklarinin olusturdugu kültür
emperyalizmi, baski ve iskence ile köleligin
uygulanmasi, kafalarin gerektigi gibi calismasini
engelliyor. Bu engellerden kurtulunmalidir.
Baskidan kurtulunmalidir.
Allah ve
Rasulünün önüne gecilen bir meselede Allah
yardim etmez." Cumali Hoca bu konu üzerinde
de aciklamalarda bulunduktan sonra konusmasini su
sözlerle bitirdi: "Vahyi bir ittihad
gerekir. Gevsek, kopuk iplerle degil, saglam
vahiyle ittihad etmeliyiz. Demokratik, milli ve
ulusal cikarlar icin Saddam´a karsi bir araya
gelenler zulümde simdi Saddam´i geciyorlar.
Haklarin ve hukukun verildigi bir demokratik ülke
gösterebiliyorlar mi? Biz ama Rasulullah´in Asri
Saadetini gösterebiliyoruz".

|
Hamburg'da
Bir Panel "Türkiye Nereye Gidiyor?"
|
Selami Yurtseven
|
Hamburg´ta
Müslüman Talebeler Birliginin II. Genel Kurulu
yapildi. 30 Nisan Cumartesi günü Hamburg Üniversitesinin
salonunda yapilan Genel Kurula misafir olarak Süleyman
Akdemir, Ali Yüksel, Abdurrahman Dilipak
katildilar. SBMH kisaltmasiyla ifade edilen
Hamburg Müslüman Talebeler Birliginin genel
kurulu birlik baskaninin acilis konusmasi ile
basladi.
AMGT genel
sekreteri Ali Yüksel´in gencleri tesvik edici
konusmasindan sonra kürsüye gelen Abdurrahman
Dilipak yapilan bir takim hatalara dikkat cekerek
özellikle Müslüman Talebeler Birligi ifadesinin
hakkinin verilmesi konusunda ögrencileri uyardi.
1 Mayis
Pazar günü Hamburg´ta "Türkiye Nereye
Gidiyor?" isimli bir panel düzenlendi.
Panele Türkiye´den Mehmed Pamak ve Abdurrahman
Dilipak, Avusturya´dan dergimizin yazarlarindan
Arif Altunbas katildilar.
Marmara Dügün
Salonunda yapilan panele katilmak üzere gelen
misafirlerin bir kismi oturma yerlerinin tamamen
dolmasindan dolayi konusmalari ayakta
izleyebildiler. ikibin kisilik salonun tamami
dolmustu.
Toplantinin
acilis konusmasini yapan Arif Altunbas Türkiye´nin
gecmisi üzerinde durarak, bu günlere nereden ve
nasil gelindigini özetledi. Türkiye´den misafir
olarak katilan Mehmed Pamak ve Abdurrahman Dilipak
da ülkenin aktüel durumu üzerinde durarak bir
cok carpikliklari dile getirdiler. A. Dilipak
konusmasinin bir bölümünde bazi bankacilarin Türkiye´den
2 Trilyon TL kacirdiklarini, Türkiye´nin
ekonomik gidisatinin hic te iyi olmadigini ve ülkeyi
ic savasa kadar götürebilecek kötü günlerin
bekledigini söyledi.
M. Pamak
ise Degisim sürecinin tam icinde oldugumuzu ve müslümanlarin
bu sürec icerisinde cözüm arayan halka Islam´i
anlatma ve ulastirma noktasinda cok calisarak bu
firsati iyi degerlendirmelerinin gerektigini
belirtti. Bu arada ikinci cumhuriyetciler ismiyle
anilan bir grubun varligindan ve bu firsatin
bunlara kaptirilmamasi gerektiginden bahsetti.
sayet bu grub ipleri eline alirsa Türkiye´nin
yeniden bir 70 yillik devreye daha girebilecegini
ve halkin yeniden bir zulüm furyasi icerisine düsürülecegini
ifade ederek müslümanlari uyardi.

|
Aachen'de Bir
Toplanti "Insan Haklari Sorunlari ve Müslümanlar"
|
Almanya´nin
kuzeyRen Vestfalya eyaletinin üniversite kenti
olarak bilinen Aachen sehri, Bilal Camii Islam
Merkezinde, 1415 Mayis tarihleri arasinda "Dünyada
insan haklari sorunlari ve müslümanlar"
basligini tasiyan iki günlük bir etkinlige sahne
oldu. Program tertip heyeti toplantinin yapilis
gerekcesini su sekilde acikladi: "Son seneler
üzerinde en cok söz edilen konularin basinda
insan haklari sorunlari gelmektedir. Demokratik
sistemler insan haklarini teoriksistem
degerlerinin basinda tutmalarina ragmen, pratik
halleriyle insan haklarinin bas düsmani
olmalarini da sürdürmektedirler. Özellikle müslümanlar
"haksizlastirilmis ümmet" olarak,
cinayet sebekelerinin oyunlarina terk edilmis
durumdadirlar. Bati Avrupa´da yasayan müslümanlar
olarak, müslümanlarin hak ve hukuklari icin
etkin bir kamuoyu olusturmanin yollarini tartismak
ve gerceklestirmek istiyoruz."
Cumartesi
ögle namazinin cemaatle kilinmasinin hemen
arkasindan baslayan programda Hasan Korkmaz´in
Kur´ani Kerim okumasi ve aciklamasini yapmasindan
sonra, programin bölümlerini idare etmek icin
Divan tesekkül ettirildi. Programin acis
mahiyetindeki konusmasinda egitimcisosyolog Adnan
Arslan, bati Avrupa müslümanlarinin yaklasik her
üc ayda bir yapageldikleri "genel istisare
toplantilari"nin ve simdiki toplantinin
degerlendirmesini yapti.
Aksam
yemek ve cay ikramindan sonra "Berlin müslümanlarinin
infak düsüncesi boyutundaki somut bir girisimi.."
üzerine Sedat Yildiz´in aciklamasi ve Berlin´deki
somut girisim hakkinda konuya ilgi duyan
davetlilerin katilimlariyla müzakereler bölümünde
sorulu cevapli tartismalar yapildi.
Ingiltere
"Islam Parlementosu"ndan ve "Muslim
Institut" dan davet edilen konusmaci
ingiltere Islamic Right teskilatinin ülkelerindeki
müslümanlara yönelik calismalarindaki teori ve
pratikleri ve dünya müslümanlarinin durumu
hakkindaki bilgilerini sundu.
Cumartesi
aksaminin son bölümünde konusulan konular üzerine
fikirler ve yapilabilecek bölgesel calismalar
konusunda, olusturulabilecek calisma grublari üzerinde
sohbetler yapildi.
15 Mayis
Pazar günü ise sabah namazi, kahvalti, calisma
gruplarinin görüsmeleri yapildiktan sonra
kapanis ve ögle namazinin kilinmasiyla program
sona erdi.

|
|
|
|