Hüseyin Kerim Ece

 

Kadınların doğal ziyneti 22.08.2018


Kadınlar için doğal güzellik, bedenlerinin büyük bir kısmı ve takındıkları bazı takıları da ziynettir. Bu anlamda “ziynet” kelimesi Nûr 31. âyette üç defa tekrar ediliyor.

Kadınlara tesettür emredilmeden önce erkeklere; “gözlerinize (bir anlamda şehvetinize) sahip olun” denilmesi dikkat çekicidir. Allah (cc) başkalarına ait evlere girme konusundaki edebi öğrettikten sonra müslüman erkeklere şöyle hitap ediyor.

Müminlere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nûr 24/30)

Arkasından da müslüman kadınlara da gözlerine sahip olmaları söylendikten sonra, giyim, ziynet, iffeti koruma konusunda ilâhi ölçüler bildiriliyor:

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler (açmasınlar). Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık özelliklerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.

Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr 24/31. Ayrıca bkz: Ahzab 33/55)

Nûr Sûresinde kadınların iffetlerini korumaları, bunun için avret yerlerini örtmeleri emredildikten sonra 31. âyette sayılanların dışındakilere ziynetlerini göstermemeleri isteniyor.

Âyette geçen “ziynetlerini göstermesinler” ifadesindeki ziynet kelimesi tesettürün sınırının belirlenmesi konusunda özel bir öneme sahiptir.

Hatırlayalım, “ziynet” aslında “süs ve süs eşyası” demektir. Kadınların vücutlarından nereleri örtmeleri gerektiği ve nereleri göstermelerinin câiz olduğu daha çok sözü edilen ziynet kelimesine yüklenen anlama göre belirlenmiştir. (Apayadın, Y. TDV İslâm Ansiklopedis, 40/539)

Genelde süs diye çevrilen ziynet Kur’an’da elbise, takı, hoşa giden, güzel görülen nesneler, insanı maddi ve manevi olarak güzelleştiren şeyler anlamında kullanılıyor. Kadını cazip gösteren, ya da kadının cazip yerlerine de ziynet denilir. Günümüzde makyaj (süslenme) da ziynet sayılabilir.

Ziynet kadınlar için hem kişilik, hem de kimlik olduğu için değerlidir. Âyette üç defa yer alması, teşhir edilmesinin yasaklanması, belli kimseler hariç, İslâma göre yabancı sayılan kimselere gösterilmesinin haram edilmesi, bunun kadının değeri açısından önemli olduğunu gösterir.

Tefsircilere göre âyette geçen “ziynet” kelimesi ile, takılan süs eşyalarından çok, bu eşyaların takıldığı yerler kasdedilmiştir. Çünkü ziynetin gösterilmesi, haram olmakla ziynetin takıldığı yerin gösterilmesi de haram olur.

Şayet ziynet ile elbise, sonradan takılan her türlü süs eşyası kasdedilmiş ise “kendiliğinden görünen ziynetler” bunun dışında tutulmuştur. (Ateş, S. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, 6/178)

Bu âyette kadınların ziyneti (ziynetehünne) üç defa geçiyor. Mü’mine kadınlara; “ziynetlerini teşhir etmesinler” deniyor ama bir istisna yapılıyor: “illâ mâ zahera minhâ-ancak görünmesi zaruri olanlar hariç.” 

Müslüman kadınlara, teşhir etmeleri yasaklanan ve görünmesi zaruri olan “ziynet”ten maksadın ne olduğu konusunda farklı görüşler var.

Âyetin genel ifadesinden hareketle ziynet alimler tarafından görünen (dış) ziynet ve gizli (iç) ziynet diye iki kısma ayrılmış, dış ziyneti örtmenin gerekli olmadığı dile getirilmiştir.

Âyetin ima ettiği bu ayırım noktasında fikir birliği olmakla birlikte iç ve dış ziynetin sınırları konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. (Apayadın, Y. TDV İslâm Ansiklopedis, 40/540)

Taberî’ye göre kadınlar için ziynet iki çeşittir: Birincisi; gizlenmesi gerekenler (ziynetü’l-bâtıne). Bunlar da halhal, bilezik, küpe, gerdanlık gibi ziynetlerdir. İkincisi; görünmesi mümkün olanlar (ziynetü’z-zâhira). Bazılarına göre bunlar da sürme, yüzük, bilezik, el ve yüzdür. Bu gibi şeyleri bir kadının evine girenler görebilir. (Yani bu kaçınılmaz bir şeydir). Bunlar avret sayılmaz ve gösterilmesi haram değildir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 9/303-305)

Allah (cc) “Görünen kısımları müstesna” dediğine göre bedende görünmesi kaçınılmaz olan kısımlar olacaktır.

Taberî kadınların bizzat kendilerinin değil, süslenmek amacıyla yaptıklarını ziynet kabul ediyor. Bunu da görünmesi caiz olanlar (dış ziynet) ve gösterilmesi caiz olmayanlar (iç ziynet) diye ikiye ayırıyor.

Buradaki ziynetin ne olduğu konusunda görüşleri yedi maddede özetlemek mümkün: Birincisi; Pek çoklarına göre bu sadece dış elbisedir, ridadır. İkincisi; bilekten aşağı el, yüzük ve yüzdür. Üçüncüsü; sürme, yüzüktür. Dördüncüsü; bilezik, yüzük ve sürmedir. Beşincisi; sürme, yüzük ve kınadır (boyadır). Altıncısı; yüzük veya bileziktir. Yedincisi; yüz ve bilekten aşağı eldir. (el-Cevzî, A. b. Muhammed, Zâdu’l-Mesir, s: 994. Ayrıca bkz: Apayadın, Y. TDV İslâm Ansiklopedis, 40/540)

ziynetlerini göstermesinler...” Yani yabancılara. Gizlenmesi gereken ziynetten maksat, ayaktaki halhal veya kına, bilekteki bilezik, kulaktaki küpe, boyundaki gerdanlıktır. el-Hâzin’e göre müslüman bir kadının bunları mahrem olmayanlara göstermesi, mahrem olmayanların da bunlara (şehvetle) bakması caiz değildir. Buradaki ziynete bakmaktan maksat ziynetin bulunduğu yere, bedene bakmaktır.

el-Hâzin “Görünen kısımları hariç…” ile ilgili olarak kendinden önceki tefsircilerden naklen yüz, eller veya elbise dedikten sonra İbni Abbas’a göre bunlar sürme, yüzük, eldeki kına diye ekliyor. Bunları yabancıların görmesi caizdir. Çünkü bu zarurettir. Ancak fitne korkusu varsa gözleri kısmak gerekir. (el-Hâzin, M. b. İbrahim. Tefsir, 3/292)

İbnu’l-A’rabi’ye göre ziynet biri yaratılıştan, biri sonradan kazanılan olmak üzere iki çeşittir. Yüz yaratılıştan olan bir ziynettir. Hatta asıl ziynet de budur diyor. Sonradan kazanılan ziynet ise, kadının, elbise, süs, sürme ve kına gibi süslenmek için takındığı ziynetlerdir diyor.

O “Görünen kısımları müstesna…” kısmı açıklarken görünen ziynet hakkındaki görüşleri üç maddede özetliyor. Birincisi, elbise, ikincisi; sürme, yüzük, üçüncüsü; yüz ve eller. Bâtın (iç) ziynet olarak da küpe, gerdanlık, pazubent, halhal, kına ve benzerlerini sayıyor.

Bilezik hakkında ise farklı görüşler var diyor. Hz. Aişe’ye göre o görünebilen ziynettir, çünkü elde olur. Mücahid’e göre ise o gizlenmesi gereken ziynettir. Çünkü o elin dışında, kola takılır. Ayaklardaki kına da gizlenmesi gereken ziynettir denmiştir.

Sonuç olarak âyetin istisna ettiği ziynet öncelikle eller ve yüzdür. (İbnu’l-A’rab, M. b. Abdullah. Ahkâmu’l-Kur’an, 3/381-382) el

el-Cessâs; “ziynetlerini teşhir etmesinler” hakkında da şöyle diyor: Âyet, baba ve beraberinde sayılanlara batınî (iç) ziynetlerin gösterilmesinin mübah olduğunu haber veriyor. Bilindiği gibi yüz, el ve dirseğe kadar kol ziynet yeridir. Zira kola bilezik, pazubent, kolçak takılır. Boyun, gerdan, göğüs gerdanlık, topuklar ise halhal takılan yerlerdir. Bunlara âyette sayılan kimseler bakabilir. Âyetin başı yabancıların görebileceği ziyneti “Görünen kısımları hariç…” cümlesi ile tahsis etti diyor ve “ziynetü’z-zâhira ve ziynetü’l-bâtıne” konusunda âlimlerin görüşlerinden örnek veriyor. (el-Cessâs, M. b. Ali. Ahkâmu’l-Kur’an, 3/317)

es-Sâbûnî’ye göre buradaki ziynet; kadının iç elbisesi, takındığı süs eşyaları, kına-sürme gibi şeylerdir. Buradan hareketle ziynetin anlamı bütün bedeni içine alacak şekilde genişletildi. Ona göre de ziynet; biri yaratılıştan, biri sonradan edinilen olmak üzere iki çeşittir. Yaratılıştan ziynet; kadının bedeni, boy ve endamı, yüz güzelliğidir. Bazıları bunun ziynet olmadığını iddia etseler de asıl ziynet budur.

...Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…” âyetinde Allah (cc) müslüman kadınlara saçlarını, boyun ve göğüslerini örtmelerini emrediyor. Bu âyete göre ziynet yaratılıştan olan doğal güzelliktir.

Yine Sâbûnî’ye göre elbise, küpe, gerdanlık gibi, dışarıda bakılması caiz olan süs eşyalarına kadınlar onları takındıktan sonra (şehvetle) bakmak haramdır. Kadının takındığı ziynete bakmak haram olduğuna göre onun takıldığı vücuda bakmak da haydi haydi haramdır. (Sâbûnî, M. Ali. Revâiu’l-Beyân Tefsîru Âyâti’l-Ahkâm, 2/158)

Zemahşerî’ye göre kına, sürme gibi ziynetleri yabancılara göstermekte bir beis yoktur. Ancak kadın için saklı olması gereken halhal, bilezik, pazubent (kolçak), gerdanlık, taç, kuşak, küpe gibi ziynetleri âyette sayılanların dışındakilere göstermek caiz değildir.

Âyette ziynet yerlerinin söz konusu edilmesinin sebebi onların örtülmesi gerektiği konusundaki vurgudur. Zira sayılan ziynetlerin takıldığı bedenin bu kısımlarını yabancılara göstermek de helâl değildir. Müslüman kadının bedeni avret olduğu gibi, kolları, dizden aşağısı topuklara kadar, boynu, göğsü, başı (saçları), kulakları da avrettir. Gösterilmesi caiz olmayan ziynet yerlerinden maksat bu uzuvların hepsidir. (Komisyon, Kur’an Yolu DİB, 4/96)

Görünebilecek ziynet yerleri ise yüz, gözde sürme sürülen yer, kına ve bilekten aşağı el, ayak, yüzük gibi şeylerdir. Bu gibi görünen ziynetleri örtmek meşekkat vericidir. (Zemahşerî, Ö. b. Muhammed. el-Keşşâf, 3/224)

Kadının yüzü ve eli genelde zâhir (dış) ziynet sayıldığı için örtünmesi gerekmez demişler. Ancak bazıları göre ayaklar iç ziynettir ve avret hükmüne tabidir. Kimileri küpe, gerdanlık, pazıbent ve halhal iç ziynet sayılır. Ele yakılan kına dış, ayağa yakılan kına iç ziynet olarak kabul edilmiştir. İç ziynetin “namazda açılması câiz olmayan yerler” şeklinde nitelendirilmesi de ziynet algısının namazdaki setr-i avretin sınırlarıyla irtibatını göstermektedir.

Ziynet “avret yerini örten şey” diye yorumlandığı için, “Mescide giderken ziynetinizi alın” âyeti çoğunluk tarafından- daha çok, “Namaz kılarken avret yerlerinizi örtün” biçiminde (Apaydın, Y. TDV İslâm Ansiklopedis, 40/540), ya da elbise şeklinde (İbnu’l-A’rab, M. b. Abdullah. Ahkâmu’l-Kur’an, 3/381) anlaşılmıştır.

Taberî bu konuda şunu da ekliyor: “Görünen kısımları hariç…” kaydıyla yüzün ve ellerin kasdedilmiş olması isabetli bir görüştür. Sürme, yüzük, kına gibi süsler de gösterilmesi haram olmayan ziynete girer. Herkes namazda kadın ve erkek için setr-i avretin ne olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Kadın namazda yüzünü ve ellerini kapatmaz. Hatta Peygamberin kadının kolunun yarısını da göstermesinin mübah kıldığına dair rivâyetler de var. Buna göre kadının elleri ve yüzü avret, yani “ziynetü’l-batıne-iç ziynet” değildir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 9/305)

Bazılarına göre âyetteki “ziynet” tabiri, kadının vücudunu ifade eder ki, buna göre yasaklanan, süs eşyalarının teşhiri değil, vücudun teşhiridir. Bu yasaklamadan istisna edilen «görünen kısım» ise, kadının yüzü, elleri ve -bir görüşe göre- ayaklarıdır.” (TDV Kur’an Meali 31. âyet açıklaması, s: 352. İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/833)

Buradaki ziynet: ilk iki tanesi “süsün gösterildiği yer” manasında avret yeri demektir. (Okuyan, M. Kur’an Sözlüğü, s: 403)

Burada daha çok, kadınların vücutlarının çeşitli yerlerine taktıkları takı ile süslenmek için süründükleri sürme ve kına gibi şeyler kastedilmektedir. Ziynet eşyalarının çarşıda pazarda görünmesi esas itibariyle mubah olduğundan, âyette salt ziynet eşyasının gösterilmesinden çok ziynetlerin takılacağı yerlerin gösterilmesi yasaklanmakta ve bu yasak, ziynetlerin yerlerine takılı bulunması durumunda gösterilmesinin yasaklığını öncelikle içermektedir.” (Apayadın, Y. TDV İslâm Ansiklopedis, 40/540)

H. Karaman ve arkadaşları tarafından yazılan Kur’an Yolu tefsirine göre Kur’an kadının vücuduna ziynet diyor ve örtülmesini emrediyor. Eğer âyette istisnalar gelmeseydi bedenin tamamının herkese karşı –buna mahremler de dahil- örtülmesi gerekecekti. Ancak âyetteki istisna iki ruhsat ve imkan getiriyor. Birincisi; Dışarıda kalan uzuvlar örtülmeyecek. İkincisi; Örtülen yerlerin içinde kalan kısımlar da bazı kimselerin yanında sınırlı olarak açılabilecek.

Görünen kısımları müstesna, ziynetlerini...” neyi ifade ettiğini belirlemeye çalışan âlimlerimiz özellike şu hadisi delil olarak alırlar: “Peygamber (sav) şeffaf bir elbise giymiş olan baldızı Esma’ya hitaben; “Esma, bir kız ergenlik çağına gelince –ellerini ve yüzünü göstererek- şunlardan başka yerlerininin görülmesi caiz değildir” buyurdu. (Ebu Dâvud, Libas/31. Ancak bu hadis sahih Kabul edilmez.) (Komisyon, Kur’an Yolu DİB, 4/96)

Müslüman kadınların iç ziynetlerini örtmeleri, na-mahreme göstermemeleri, müslüman erkeklerin de buralara isteyerek bakmamaları gerekir.

İç ziyneti gösterme yasağının istisnaları âyette koca, baba, oğul, kayınpeder, üvey oğullar, kadının erkek kardeşleri, yeğenleri, kadınlar, kadının sahip olduğu köleler, cinsel arzusu kalmamış erkekler ve kadınların cinselliğini henüz anlamayan çocuklar şeklinde belirtilmiştir.

Görünen kısımları hariç…” yani, yüz, eller ve bileziğin takıldığı yer. “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye”den maksat da halhaldır. Zira kadınlar bunu ayaklarına takarlar ve kimileri kasdi olarak ayaklarını birbirine vurulardı ki halhalın şakırtısı duyulsun. Bu yüzden Allah (cc) “… ayaklarını yere vurmasınlar…” buyurdu. (Mukatil b. Süleymen, Tefsir, 2/417. İbnu’l-A’rab, M. b. Abdullah. Ahkâmu’l-Kur’an, 3/381. el-Hâzin, M. b. İbrahim. Tefsir, 3/293. Tefsir Celaleyn, Nûr 31. âyetin tefsiri. ez-Zuhaylî, Vehbe. et-Tefsîru’l-Vecîz, s: 354)

Âyette geçen “teberrüc” gösterme, sergileme demektir. Kadınlarla ilgili kullanıldığında yabancı erkeklerin önünde güzellik ve ziyneti sergileme anlamına gelir. Dış elbiselerini veya bazı görünen ziynetleri bırakma izni artık daha süslenmeye ihtiyaç duymayan ve cinsel arzudan kesilmiş yaşlı kadınlar içindir. Ancak hâlâ kalplerinde gizli bir arzu ve kendini teşhir etme hevesi taşıyanlar bu izinden faydalanamazlar.” (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an, (çev.), 3/563)

Sakladıkları ziynetler bilinsin diye...” Lafzen ayak bileklerine taktıkları ziynetleri bilinsin diye anlaşılsa da bunu zimnen “cinsel cazibelerini kullanarak karşı cinsi tahrik etmesinler” anlamak yanlış olmasa gerek. Zira kadınların halhal takma âdeti her kültürde veya her devirde yaygın olan bir şey değildir. Ama âyetin uyardığı cinsel çekiciliği dışa vurma her zaman yapılabilecek bir hatadır.

Yukarıdaki âyetlerde geçen ziynetle ilgili şunlar eklenebilir: 1-Aşırılığa kaçmamak şartıyla ziynet takınmak caizdir. Ancak müslümanın hayatını takva ve güzel ahlâkla süslemesi daha güzeldir.

2.Ziynetin cincel cazibe olarak kullanılması caiz değildir.

3-Kadınlar ziynet eşyalarını teşhir etmemeli. Ziynet konusunda görünmesi zaruri olan ile, gizlenmesi istenenler ayrımına dikkat edilmeli. (Köten, A. https://www.turkcesozlukler.com/zinet

Giyim kuşamın ve ziynetlenmenin dinde öngörülen örtünme kurallarıyla da bağdaşır ölçüler içinde olması gerekir. Bu bağlamda özellikle kadının güzelliğini, süsünü ve süründüğü kokuyu mahremi olmayan erkekler için cinsel çekicilik aracı haline getirmesi yasaklanmıştır (bkz. Nûr 24/31. Ahzâb 33/33. Tirmizî, Edeb/35-36). (Beşer, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/180)

Kur’an’ın ziynet dediklerine müslüman kadının; kocası, babası, kayınbabası, oğulları, üvey oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerin oğulları, kendi (evlerindeki) kadınlar, meşru şekilde mâlik oldukları kimseler ya da emirleri altındaki cinsel arzudan yoksun erkek hizmetliler veya kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklar ve mahrem olan diğer akrabalar bakabilirler. (Nûr 24/31)

?

Bu anlamda ziynet bir âyette daha geçiyor:

Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetlerini (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.” (Nûr 24/60)

Bu âyet özellikle müslüman kadınların bedenlerinde örtmeleri ve yabancılara göstermemesi gereken kısmı tekrar haber veriyor.

Nûr 31. âyette kadınlar için örtünmenin gerekliliği ve bunun ne şekilde ve kimlere karşı olacağı, orada geçen ziynet kelimesinde ne kasdedildiği açıklandı. O açıklamalar buradaki “ziynet” hakkında da geçerlidir.

Buna göre müslüman bir kadının kocasına karşı ziynet takınması, süslenmesi mübah görülmüştür. Ancak âyette sıralananların dışında ve dinen yabancı sayılan yabancı erkeklere karşı güzel görünmek için ziynet takınmak, özel olarak açılıp saçılmak caiz değildir. Bu âyette ise yaşlı kadınlara örtünme konusunda biraz daha serbest hareket etme imkanı veriliyor. (TDV Kur’an Meali, s: 357)

Bu âyetlere göre “kadın bizatihi ziynettir, değerlidir. O yüzden öyle ulu orta teşhir edilmesi onun değerini düşürür” denilse yanlış olmaz.

 

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.