Hüseyin Kerim Ece

 

En büyük başarı 20.08.2019


Başarı nedir?

Başarının ölçüsü kişiden kişiye, kültürden kültüre, inançtan inanca değişir.

İnsan uğruna çalıştığı bir hedefe ulaşınca başardım der. Müsabaka yapan sporcu rakibini yenerse, derece alırsa, takım karşı takımı mağlup ederse başardık derler. Zayıf bir takımı ligden düşürmeyen yönetici/kaptan başarılı bulunur. Fırtınalı bir havada gemisini limana kadar sağ salim uklaştıran kaptan, tekeri patlayan arabasını kaza yapmadan durduran soför, motorunda arıza olan uçağı piste çakılmadan indirebilen pilot, geçen seçimden yüzde bir daha fazla oya alan parti veya onun değişmez başkanı başarılı bulunur.

Birisi şirket kurar, kısa zamanda iyi işler yapar, kâr eder. Sahibi başarılı bir iş adamı denir. Bir öğrenci okulu bititir, iyi bir diploma alır, zor bir sınavı geçer, buna da başardı derler. Birisi bir yerlerde başkan, yetkili, müdür olmak için çırpınır. Sonunda da olur. Başardım işte diye sevinir. Birisi bir dünyalık elde etmeye çalışır, elde edince de kendini başarılı sayar. Güçlü bir devlet, güçlü bir grup, güölü bir ordu hasım bildiği devleti veya grubu haklı haksız alteder, sonra da başardık diye bunu bayram gibi kutlar. (ABD’nin geçtimiz yıllarda Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmesindeki başarı gibi. Gerçekte bu bir başarı mıdır? Sorulmaya değer.)

Birisi düşman bildiğine tuzak kurar, onu alteder, ona zarar verir, belki de ortadan kaldırır. Sonra başardım diye sevinir. Acaba bu başarı mıdır?

Birisi her türlü yolu deneyerek bir makamı ele geçirir, ya da her türlü hileli yollara başvurarak bir servete, maddi bir kâra ulaşır. Başardım diye övünebilir. Ama gerçekten bu bir başarı mıdır?

Birileri canların istediği pek çok şeye kavuşur. Arzu ettiği pek çok şeye sahip olur. Yer içer, eğlenir, gününü gün eder. Nefsini isteklerini karşılamayı hayatının hedefi yapar. Sonunda belki de başardım diye düşünebilir. Gerçek başarı mudur?

Adam zamanında kafayı çalıştırdı, iyi yatırım yaptı ve köşeyi döndü” derler. “Baksana adam işini biliyor, gözü açık, kısa zamanda nasıl da başarılı oldu” derler. “Adam kiminle görüşeceğini, kime sırtını dyayacağını, nasıl manevra yapacağını biliyor. Baksana becerdi, başardı ve kısa zamanda köşelik oldu” derler.

Yüzlerce örnek verilebilir

Demek ki başarı görecelidir. Herkese göre, her pozisyona göre değişebilir. Herkesin başarı anlayışı diğerine göre aynı değildir.


  • Başarı hakkında sorular

Bir Garip Kolleksiyocu adlı filmde bir sahne hatırlıyorum. Doktor, dünyalıklar konusunda başarılı olmaktan, köşeyi dönmekten, kafayı kullanmaktan, aklı çalıştırmaktan, akıllı adamlardan söz ediyordu. Bütün bunlara karşı mezarlık bekçisinin verdiği cevap çarpıcı: “Doktor, beni cehennemden kurtaramayacak aklı ben nedeyim, he doktor nedeyim?”

Bu cevap filmdeki doktorun kafasını allak bullak ettiği gibi, dünyalık kazanımları başarı sayan kafa yapısını da sarsması gerekiyor. “Sizin başarı, zafer, köşe dönme dediğiniz şey ne? Beni ateşten kurtayamayacak akıl neye yarar? Kabristandan öteye göçmeyen başarıyı ben ne yapayım? Mezarda hiç bir işe yaramayan zafer çığlıklarını neyleyeyim?”

İşte aklı karıştıracak, bütün başarı ve kafayı kullanma anlayışlarını alt üst edecek, kazandım/başardım diyenleri yerinden hoplatacak bir cevap.

Neyi kazandın, neyi başardın?


-Gerçek kurtuluşa ve kazanca dair

Hicretten sonra üç yıl geçmiş. Uhud’un açtığı yaralar sarılmamışken,  Reci’de suikastla şehid edilen  altı yiğit ve masum sahabenin acısı dinmemişken, Bi’r-i Maûne’de sahabeler alçakça tuzağa düşüldü ve şehit edildi.[1]

Âmir kabilesinin başkanı Ebu Berâ İslâma ilgi duyan, müslümanlara sempati ile bakan bir kimseydi. Uhud savaşından bir müddet sonra Medine’ye gelerek Peygamber’den kendilerine İslâmı öğretecek öğretmenler (mürşidler) göndermesini istedi. Peygamber (sav) genel durumun pek güvenli olmadığı gerekçesinden hareketle bu teklife sıcak bakmıyordu. Ancak Ebu Berâ gönderilecek kişilerin kendi himayesinde olacaklarını söyledi ve can güvenliğine dair garanti verdi.

Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü çoğu Ensar’dan ve Suffe Ashabından olan kırk  eğitimli kişiyi onlara gönderdi.[2] Bu irşad grubu Maûne kuyusunun başına gelince aynı kabileden Amir b. Tufeyl silahlı adamlarla onları pusuya düşürdüler ve hepsini şehit ettiler.[3]

Bu katliamı yapan katiller kendi geleneklerini, öteden beri arap toplumunda geçerli teâmülleri ve kabilelerarası anlaşmaları dinlemediler.  

Amir b. Tufeyl ve adamları, toplumlarında teâmülleri çiğneme pahasına  kendilerine göre kazandılar. Düşman bildikleri müslümanlardan bir kısmını, haince de olsa ortadan kaldırmayı başardılar.  

Ama gerçekte kim kazandı, kim kaybetti? Gerçekte bu onlar için bir zafer miydi, bir sonun başlangıcı mı idi? (Nitekim, Peygamber (sav) bu olayın katillerine beddua etti.[4] Her biri farklı şekilde dünyalık cezalarını buldular.)[5]

Burada aslında kimin kazandığını, kimin kaybettiğini, kimin başarılı olduğunu, kimin hüsrana uğradığını bu katliamda yaşanan ilginç bir olay haber veriyor. İbni Hişam olayı şöyle anlatıyor: Bu fâcia günü baskın yapanlar arasında bulunan Cebbâr bin Sülmâ kendisini İslâm’a davet eden Âmir bin Fuheyre’ye mızrağını saplamış. Mızrak göğsünü delip geçmiş ve o bu haldeyken “Vallahi füztu-kazandım!” demişti.  Âmir b. Füheyre’nin ölmek üzere, üstelik sevinçle söylediği bu söz Cabir’i şaşkınlığa uğratmış. Bu adamı böyle sevindiren ve “kazandım” dedirten şey ne idi acaba? Bunun üzerine günlerce düşünmüş, sonunda bunun İslâmdan kaynaklandığını anlamış ve müslüman olmuş.[6]

Amir ibnu Füheyre’nin bu sözü zafer, başarı ve kurtuluş anlayışlarını kökünden sarsacak boyutta. Birisi bir katil tarafından hunharca öldürülüyor, ama nasıl oluyor da maktul ölüm anında tebessüm ederek, sevinerek ‘kazandım, kurtuldum’ diyor?

Asıl kurtuluşun, asıl başarının, asıl kazancın nerede olduğunu bilmeyenler bunu ve şehitlerin neden gülümseyerek öldüklerini anlamazlar. Zira şehitler kendilerine takdim edilecek nimetleri görürler, asıl kazanca, en büyük zafere şimdi ulaştık diye sevinirler. [7]

Şehitler Allah katında bizim bilmediğimiz bir tarzda diridirler ve Allah onları bizim bilmeyeceğimiz bir şekilde rızıklandırıyor. (Âl-i İmran 3/169-171. Bir benzeri: Bekara 2/161)

Yalnızca İbni Mâce’de geçen bir rivâyet göre Peygamber (sav) Allah katında şehit sayılanların altı önemli ve farklı kazançları olduğunu söylüyor. “Allah katında,  şehit için altı ayrıcalık vardır: Kanının ilk damlası ile beraber günahları bağışlanır vecennetteki yeri kendisine gösterilir, kabir azabından korunur, en büyük korkudan (cehennem azabından) emin olur, imanın elbisesi ile süslenir, hurilerle evlendirilir ve akrabalarından yetmiş kişi için şefaat etmesi kabul olunur.”[8]

Bir hadiste şöyle buyuruyor: “Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehitler, kendilerine verilen nimetler sebebiyle dünyaya dönüp, on defa şehit olmayı arzu ederler.”[9]

Amir b. Füheyre’nin bu âyet hadisleri duyup duymadığını bilmiyoruz. Ama şu kesin ki kim Son Vahye teslim olur ve ona uygun yaşarsa kurtulur. Yani gerçek kazancı ve sonsuz zaferi kazanır. O bunun galiba farkında idi. O yüzden canını Allah yolunda verirken sevinerek ‘vallahi kazandım (füztu)” diyordu.


-Gerçek kurtuluş ve başarı

Kur’an’da nihâi kurtuluşu, muradına ermeyi, umduğuna kavuşmayı, zaferi ve gerçek başarıyı anlatan bir kaç kelime var. Bunlar: necat, felah, câre ve fevz.

Bunlardan ‘el-fevz’ üzerinde durmak istiyoruz.

‘el-Fevz’ kelimesi fiil, masdar ve özne ismi (fail) olarak Kur’an’da ondokuz defa yer alıyor.

‘el-fevz’un kökü olan ‘fâ-ze’ fiili sözlükte bir şeye nail olmak, şerden kurtulmak, necat bulmak (selâmete kavuşmak), hayırlı bir işde başarılı olmak, azaptan kurtulmak anlamlarına gelir.[10]

‘Fa-ze’ fiili selâmet manasınında yanında bir hayra ulaşmadaki zaferi ve başarıyı da  ifade eder.[11]

Bütün bu anlamlarda kişin kendi çabasını sonucunda bir başarıyı elde etme, bir şeyden ve kötü bir sonuçtan kurtulup beklediği sonuca kavuşma inceliğinin saklandığını görüyoruz. Buna göre fevz, emeğin karşılığ hak edilen bir kurtuluş, başarı, selâmet ve zaferdir denilebilir.

Bunun masdarı ‘fevz, mefâz, mefâzeh şeklinde gelir.

Kur’an’da üç ayette fiili olarak geçiyor.

 “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa (fâze) ermiştir…” (Ali İmran 3/185)

Bu işte gerçek zaferdir. 

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş (fâze) olur.”  (Ahzâb 33/71),

Buradaki ‘fevzen azîmen’i bazı mealler ‘büyük kurtuluş’, bazıları ise ‘büyük zafer’ olarak tercüme ettiler.

İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felaket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der. 

Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun arasında (zahiri) bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı (fevz) kazansaydım (efûzu)! (ya da muhteşem başarı konsaydım)" der.”(Nisâ 4/72-73)

Üç âyette fiil halinde geçen fevz’in Âhiretteki zor hesaptan, cehennem azabından, Allah’ın sevgisinden mahrum kalmaktan kurtuluşu anlattığını söyleyebiliriz. Nitekim başka âyetlerde bu kurtuluş, necat, mutluluk, başarı veya kazanç ‘fevzen azîmen’ şeklinde haber veriliyor.

Aynı kökten gelen ‘mefâz’; ölü ve çöl anlamına geldiği gibi zafer, kurtuluş, mutluluk da demektir. Bir âyette geçiyor. “Sorumluluk bilinciyle davrananlar (muttakiler) için ahirette mefaz (selâmet-kurtuluş) vardır.” (Nebe’ 78/31)

‘mefâzeh ise iki âyette kurtulma, kurtuluş, başarı manasında geçiyor.

Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır (mefâzeh). Onlar için elem verici bir azap vardır.” (Ali İmran 3/188. Ayrıca bak: Zümer 39/61)

‘Fâze’ fiilinin özne kalıbı (ism-i fail’i) olan ‘fâiz’ ve çoğul olarak ‘fâizûn’ şeklinde dört âyette yer alıyor.

İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe 9/20) M. İslâmoğlu buradaki ‘fâizûn’u; başarının gerçek sahipleri’[12], M. Esed “ve onlardır (sonunda) kazanacak olanlar”[13],  Elmalılı, “İşte onlar muradına erenlerdir”[14] şeklinde çevirdiler.

Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir (başarıya erişenlerdir).” (Mü’minûn 23/111)

Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir (fâizûn).” (Nûr 24/52)

Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, isteklerine erişenlerdir (fâizûn).” (Haşr 59/20)

Türkçe mealler bu âyetlerdeki ‘fâizûn’u muratlarına erenler, zafere erenler, kurtulanlar,  bahtiyar olacaklar, ebedi saadete erenler, nihâi zafere erişenler  şekilde çevirmişler.

Abdullah b. Ömer’in (r.anhüma) şöyle dediği rivâyet ediliyor. “Kim bir gecede Kur’an’dan on âyet okursa gafillerden yazılmaz. Kim bir gecede Kur’an’dan yüz âyet okursa kanitîn’den (huşu’ ile ibadet edenlerden) yazılır. Kim de ikiyüz âyet okursa kurtuluşa erenlerden (fâizûn’dan) yazılır.”[15] 


-Kur’an’da fevz

‘Fevz’ fâze fiilinin masdarıdır. Bu da zafer, muvaffakiyet, kurtuluş, hayırda zafer kazanmak, şer olan işlerden necat bulmak demektir.[16]

“Fevz, geldiği her yerde mü’minler için kullanılır ve ebedî kurtuluşu ifade eder.[17]

Azaptan kurtuluş, ya da Âhirette ilâhi ödülleri, ya da cennet nimetlerini hak etmek şüphesiz apaaçık ve kesin bir kazanımdır, muhteşem bir zaferdir, sonsuz bir kurtuluştur.  Bu kazanım o kadar kesindir ki, hem tartışmasız, hem muazzam.

Kur’an’ın bu ifadeleri üzerine söylenecek söz yoktur. Bu kazanım, kurtuluş, ya da başarı o kadar önemli, o kadar muhteşem ki Kur’an bunu azîm (en muazzam), mübîn (en açık, en belirgin, şüphesiz) ve kebîr (büyük, hatta en büyük) sıfatları ile birlikte haber veriyor.

Kur’an’da ‘el-fevzu’l-mubîn’ iki yerde, ‘el-favzu’l-azîm’ onüç âyette, ‘el-favzu’l-kebîr’ de bir yerde geçiyor.


-el-Fevzu’l-mubîn (apaçık kurtuluş)

De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.

O gün kim azaptan kurtarılırsa, gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte apaçık kurtuluş (el-fevzu’l-mubîn)  budur.” (En’am 6/15-16)

Öte yandan iman edip salih amel işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine nail edecektir. Bu, işte budur apaçık kurtuluş.” (Câsiye 45/30)

Bu âyetlerdeki ‘el-fevzu’l-mubîn’i pek çok meal apaçık kurtuluş, ya da kesin kurtuluş diye tercüme ettiler.  Ancak A. Tekin, apaçık mutluluk, A.Bulaç “apaçık olan mutluluk ve kurtuluş”, H. B. Çantay “Apaçık kurtuluş (ve saadet)”, S. Yıldırım “en büyük mutluluk, en açık başarı”, S. Ateş, “apaçık başarı” olarak Türkçe’ye aktardılar.  


-el-Favzu’l-azîm (en büyük kurtuluş)

Bu ifade de Kur’an’da onüç yerde geçiyor. Bunun belirlilik takıs (harf-i tarif)  ile gelmesi dikkat çekicidir. Yani herhangi bir kurtuluş değil, bellirli bir kurtuluş, belli bir zafer, özel bir başarı.

Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş (el-favzu’l-azîm) budur.” (Nisâ 4/13. Ayrıca bak: Tevbe 9/89) M. Esed buradaki ‘el-fevzu’l-azîm’i “bu büyük bir mazhariyettir” şeklinde çevirmiş.[18]

Allah’ın kulundan razı olması o kul için bir mutluluk, tarifsiz bir kazançtır.

(Bu konuşmadan sonra) Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç (el-favzu’l-azîm) budur.” (Mâide 5/119. Bir benzeri: Tevbe 9/100)

Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş (el-favzu’l-azîm) da budur.” (Tevbe 9/72)

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Böyle bir alış-veriş hem sevindirici hem de kâr açısından hesapsızdır. Zira bu gerçekten büyük bir kazanç, azim bir (el-favzu’l-azîm) sonuçtur. (Tevbe 9/111

Allah’ın dostları O’na karşı sorumlu davrandıkları ve imanda sebat ettikleri için hem dünyada hem de ahirette müjdelere kavuşurlar. Bu da onlar için muhteşem bir zaferdir (el-favzu’l-azîm).  (Yûnus 10/64)

Bir defa ölüp cenneti hak edenler ve cehennem azabından kurtulan cennetlikler bu sonuç için “Şüphesiz bu büyük kurtuluştur, muhteşem bir zaferdir (el-favzu’l-azîm)” derler. (Saffat 37/58-60 Bir benzeri: Duhan 44/56-57)

İşte kişiyi acıklı bir azaptan kurtaracak, asla zarar etmeyecek, çok kârlı ve en büyük kurtuluşu kazandıracak muhteşem bir ticaret:

Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz (yoğun çaba gösterirsiniz). Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş/zafer (el-favzu’l-azîm) budur.” (Saff 61/10-12)

Allah’ın rahmetine mazhar olan için bu sonuç da muhteşem bir kazanç, nihâi murada ermedir (el-favzu’l-azîm). (Mü’min 40/9)

Allah (cc) bu dünyada iman ettikten sonra salih amel işleyenlerin  aldanma günü (mahşerde) günahlarını örter, onları cennetlerine koyar. “...İşte büyük kurtuluş/kazanç (el-favzu’l-azîm) budur.” (Teğâbun 64/9


-Fevzen azîmen

Bu müjde üç âyette de belirlilik takısı olmadan ‘fevzen azîmen’ şeklinde geliyor. Bu da kurtuluşun bitimsiz, hesap edilemeyecek kadar büyük ve devamlı olduğunu ifade etmektedir.

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.

Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse (nihâi ve) büyük bir kurtuluşa (fevzen azîmen) ermiş olur.” (Ahzâb 33/70-71)

İman edenlerin kalbine sekine (huzur) indirmesinin sebebi; mü’minler altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleşsinler ve Allah (cc) onların günahlarını örtsün diyedir. “… Zaten bu Allah katında büyük bir kurtuluştur (fevzen azîmen) .”(Fetih 48/5)

Bazıları müslümanlarla birlikte zorluklara ve tehlikelere katlanmadıkları halde, müslümanlara zafer kazanınca “…keşke onlarla birlikte olsaydım da muhteşem bir kazanca (fevzen azîmen) konsaydım” derler.  (Nisâ 4/73)


-el-Favzu’l-kebir

Bu bir âyette de ‘el-fevzu’l-kebîr  (en büyük başarı)’ tarzında geliyor.

İslâma karşı savaşan, bunun için müslümanlara zulmeden, bundan da pişman olmayanların kayıplarına karşılık; “Şüphesiz iman edip ve Allah’ın razı olacağı davranışları sergileyenleri de altlarından ırmaklar akan cennetler bekleyecek. İşte en büyük kurtuluş/zafer/başarı (el-favzu’l-kebirbudur.” (Burûc 85/11)


-Sonuç yerine

Âhirete inanmayanlar, ya da hesap vereceğini babul etmeyenler başarıyı, zaferi, kurtuluşu başka şeylerde, dünyaki nesnel sonuçlarda, göze görünen rakam ve maddelerde ararlar. Ama Kur’an yukarıda özetlenen âyetlerde iman edenlere her konuda olduğu gibi bu konuda da vahyî bir tasavvur, isabetli ve düzgün bir tavır öğretiyor.

Öyleyse başarı, zafer, kurtuluş, umduğuna nail olmak, en gerçek kâr ve kazanç konularında yeniden düşünmek gerekir. Gerçek ve nihâi kurtuluş nedir ve nerededir diye.

 

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.