Hüseyin Kerim Ece

 

Kur'an'da necat (kurtuluş) kavramı16.11.2022


Kur’an kurtuluş, başarı, zafer, umduğuna kavuşmayı, muradına ermeyi ve selâmeti ifade eden 9 temel kavram kullanıyor: Necat, fevz, inkâz, icâre, selâm, ğına, temlik ve felah. Bu yazımızda ‘necat’ı açıklamaya çalışacağız.


-Necat nedir?

Necat’ın kökü olan ‘ne-ce-ye, necâ’ fiili bir şeyden kurtulmak (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab 14/204), bir şeyden ayrılmak, birine fısıldamak, sözü sır olarak söylemek demektir. Buradan hareketle bir şeyden veya ölümden kurtulma hakkında kulanılmaya başlanmış. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât s: 736)

Bu ayrılmada olumlu bir tarafı; olumsuz bir durumdan veya şeyden uzaklaşma, kurtulmadır.

Bunun if’al (geçişli) kalıbı ‘incâ’; yüksek yere çıkmak, (tehlikeden) kurtarmak, bir şeyi açmak demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât s: 736)

Tef’îl (geçişli) kalıbı ‘neccâ’; yüksek yerde bırakmak, ıssız yerde terketmek, kurtulmak, Allah’ın birini kurtarması anlamlarına gelir. (Kur’an’da en fazla bu iki kalıp kullanılıyor.)

Fâale (ortaklık) kalıbı ‘nâcâ; birine fısıldamak, birini sırdaş seçmek,

Tefâale (ortaklık) kalıbı ‘tenâcâ’; biriyle fısıldaşmak demektir.

‘Necat veya necvet’; yüksekliğiyle çevresinden ayrılan tepe demektir. Kişiyi olabilecek selden kurtardığı için böyle adlandırılmış. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât s: 736)

‘Necâ’ fiilinin fâil (özne) ismi ‘nâci-kurtulan, necat bulan, firar eden’ demektir. Nâci Kur’an’da bir yerde geçmektedir.

Yûsuf, onlardan kurtulacağını düşündüğü kişiye, “Efendinin yanında beni an”, dedi...” (Yûsuf 12/42)

Aynı kökten gelen bir diğer fâil (özne) ismi ‘müneccu’ kurtarıcı demektir.

İki ayette geçiyor. (Bkz: Ankebût 29/33. Hıcr 15/59)

‘Necâ’ fısıldaşmak, gizli/gizemli konuşmak anlamıyla iki âyette geçiyor.

Böylece, ondan ümitlerini kesince, (aralarında konuyu) görüşmek üzere bir kenara çekildiler...” (Yûsuf 12/80. Bir benzeri: Meryem 19/52) 

Bunun masdarı olan ‘necvâ’; fısıldama, fısıltı, fısıl fısıl konuşma demektir. Kur’an’da onbir âyette kullanılıyor. Mesela;

Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zâlimlerin: "Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz.” (İsrâ 17/47. Ayrıca bkz: Enbiyâ 21/3. Mücâdile 58/7, 8, 10, 12, 13. Nisâ 4/114. Tevbe 9/78. Zuhruf 43/80. Tâhâ 20/62)


-Kur’an’da necat;

‘Necat’ kavramı Kur’an’da altmışyedi yerde fiil, diğerleri isim ve masdar olmak üzere 86 yerde geçmektedir.

Kur’an necat kavramını, daha çok dünyadaki kötü durumlardan kurtarma şeklinde sözlük anlamıyla kullanıyor. Felâh kavramını ise daha çok âhiretteki kurtuluşu anlatırken kullanıyor.

Fiil halinde kullanımların çoğunda geçmiş zaman kipi kullanılıyor ve kurtarma işi Allah’a nisbet ediliyor. Mesela;


a-Dünyalık necat’a değinen âyetler

Hz. İbrahim’i ateşten ve Lût’u azgın kavimden kurtarıp bereketli topraklara ulaştırmayı (Enbiyâ 21/71, 74. Saffât 37/134. Ankebût 29/24),

İsrailoğullarını Firavûn ve kavminin zulmünden kurtarmayı (Bekara 2/49),

Nuh ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmayı (Saffât 37/76. A’raf 7/64, 72. Şuarâ 26/119. Ankebût 29/15),

Hûd peygamberi ve yanında olan iman edenleri kurtarmayı (A’raf 7/72),

kötülüklerden sakındıranları (nehy-i ani’l-münker yapanları) kurtarmayı (A’raf 7/165),

hak din göndererek kulları yanlış din anlayışından kurtarmayı (A’raf 7/89),

fesadı önlemeye çalışanları kurtarmayı (Hûd 11/116),

Hz. Lût’u ve iman edenleri sapık bir kavimden kurtarmayı (Kamer 54/34. Şuarâ 26/170. Ankebût 29/32, 33. A’raf 7/83. Neml 27/57),

Hz. Musa’yı tasadan/üzüntüden kurtarmayı (Tâhâ 20/40. Saffat 37/115),

Hz. Musa’yı ve beraberinde olanları Firavun’un ve yandaşlarını boğulduğu denizden kurtarmayı (Yûnus 10/73. İbrahim 14/6. Şuarâ 26/65. Bekara 2/49-50. A’raf 7/141. Tâhâ 20/80),

Peygamberleri ve man edenleri zâlim kavimlerden kurtarmayı (Meryem 19/72. İbrahim 14/6. Fussilet 41/18. Yûnus 10/103. Hûd 11/58, 66, 94. Yûsuf 12/110 v.d.),

insanları denizde veya karada karşılaşılan musibetlerden kurtarmayı (İsrâ 17/67. Ankebût 29/65. Lukman 31/32. En’am 6/63, 64) Allah (cc) kendisine nisbet ediyor.

Bütün bu âyetlerde kurtarma fiilinin faili bizzat Allah’tır.

İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır. İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.” (Neml 27/52-53)

Kur’an bazı peygamberlerin, kavim ve kişilerin kendilerini kurtarması için Allah’a dua ettiklerini haber veriyor. Nûh (as) uzun yıllar uğraşmasına rağmen kavminin iman etmemesi ve kendisini yalanlamaları üzerine şöyle dua etti:

(Yarabbi) Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.” (Şuarâ 26/118)

Lût (as) kavmi onca uyarıya rağmen işlemekte oldukları çirkin fiilden vazgeçmeyice şöyle dua etti:

(Lût ) “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” (Şuarâ 26/169)

Musa (as) Mısır’dan çıkmak zorunda kalınca;

...korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.” (Kasas 28/21) şeklinde dua etti.

hz. Musa’ya iman edip onunla birlikte yola düşenler şöyle dua ettiler:

Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!" (Yûnus 10/86)

Firavûnun müslüman olan hanımını da şöyle yakarmıştı rabbine:

... “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!...” (Tahrim 66/11)

Bütün bu dualarda ‘necat kavramı’nın istek kipinin kullanıldığını görüyoruz.

Bazı âyetlerde necat’ın dünyalık sıkıntılardan, zalimlerin zulümlerinden, sapıklıktan kurtulma manasında kullanılıyor. Şuayb (as), iman edenleri ülkelerinden sürüp çıkarmakla tehdit eden kavmin ileri gelenlerine;

Allah bizi dininizden kurtardıktan sonra yine ona dönersek, doğrusu Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz...” (A’raf 7/89)

Şuayb Mısır’adan ayrılıp kendi beldesine gelen hz. Musa’ya:

... Korkma artık, o zalim kavimden kurtulduk artık” dedi. (Kasas 28/25)

Allah (cc) Nuh’a (as) şöyle vahyetti:

Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zâlimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.” (Mü’minun 23/28)

Allah (cc) hem Yûnus’u (as) içine düştüğü keder ve zorluktan kurtardığını söyleyip mü’minleri de böyle kederlerden kurataracağına söz veriyor.

Zünnûn (Yûnus) (as) karanlıklar içinde;

"... Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" şeklinde dua edince; Allah (st) onun duasını kabul etti ve onu kederden kurtardı. O müminleri de böyle kurtarır.” (Enbiyâ 21/87-88)

Firavun kavminden hz. Musa’ya iman etmiş biri “Ey kavmim, nasıl olur da ben sizi necat’a (kurtuluşa) çağırdığım halde siz beni ateşe çağırırsınız?” (Mü’min 40/41) dedi.

İnkârcılardan bir kısmı dara düşünce Allah’a teslim olurlar, “bizi kurtar” diye yalvarırlar. Ancak içinde bulundukları sıkıntıdan veya zor durumdan kurutulunca da yan çizerler, kendilerini kurtarana, ya da kurtuluş imkânlarını yaratanı unuturlar. (Bkz: Yûnus 10/22-23)


b-Âhirette necat;

Kur’an’da ‘necat’, âhiretteki kurtuluş anlamıyla bir kaç yerde kullanılıyor.

Mücrimler (korkusuzca günah işleyenler) âhiretin azabından kendisi kurtarmak için çocuklarını, arkadaşını ve kardeşini, hatta herkesi fidye olarak vermek ister. Fakat bu mümkün olmaz. (Meâric 70/11-15)

Burada de necat kelimesinin kullanıldığını görüyoruz.

Bir insan için nihâi ve arzulanan kurtuluş (necat-fevz-felâh) samimi iman ve bu imana uygun davranışlarla mümkündür.

Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak (tüncîkum-sizi necat ettirecek) ticareti size göstereyim mi?

Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda yoğun çaba gösterirsiniz (cihad edersiniz)...” (Saf 61/10-11)

Bu iman ve Allah yolunda yoğun çaba, gerekirse saldırgan düşmana karşı koyma mü’minlere dünyalık başarı, zafer ve üstünlük sağladığı gibi; öldüktan sonra altlarından ırmaklar akan cennetler, Adn Cennetlerinde güzel meskenler kazandırır.

Nitekim takip eden âyette ve başka başka ayetlerde peygamberleri içtenlikte destekleyen, Allah’ın dinine yardım eden samimi mü’minlere fetih, zafer ve başarı verildiği, bu yüzden düşmanlara üstün geldikleri haber veriliyor.

Kur’an’a iman eden mü’minler de hz. Peygamber’e ve Son Saat’e kadar Allah’ın dinine yardım ederlerse Allah (cc) onlara da fetihler, zaferler, düşmanlarına karşı başarılar nasip eder.

Buna göre bu âyetler iman edip, onun gereğini yapanlara hem dünyalık başarı ve zaferleri, hem de âhirette kurtuluşu müjdeliyor. Kur’an bunu mü’minleri elim (acı) bir azaptan kurtaracak ticaret ve hayırlı bir amel olarak sunuyor.

Allah (cc) hem peygamberleri, hem de mü’minleri kurtarır, zalim toplukları da helâk eder. Bu kurtarmak dünyadaki belâ, felaket, düşmanların zulmü olabileceği gibi, âhirette azaptan kurtuluş da olabilir. Mü’minleri kâfirler için uygun olan azaptan kurtarmak da Allah’ın yapacağı bir işdir. (el-Hâzin, Muhammed b. İ. Tefsir, 2/467. el-Zuhaylî, V. et-Tefsîru’l-Vecîz, s: 221)

Yani ahirettede ki azaptan, zafer vererek dünyadaki belâ ve zulümlerden. (Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 2/105)

...Sonuçta, elçilerimizi (ötekilerin başına gelecek her belâdan) kurtarırız (nüneccî). Aynı şekilde iman eden kimseleri de (kurtarırız). İşin gerçeği, mü’minleri kurtarmak da (nünci) Bize düşer. (Yûnus 10/103)

Âyeti şöyle de anlamak mümkün: “Peygamberleri ve yanındaki iman edenleri dünyada sıkıntıdan ve zalimlerin zulmünden kurtardığımız gibi, hz.Muhammed ile birlikte iman edenleri de âhiretin kederlerinden, hesabın zorluğundan, helâk olmaktan ve Cehennem azabından da kurtarırız.”

Kıyâmette inkârcıların yüzleri korku, keder ve dünyadaki suçlarının sebep olduğu utançtan dolayı simsiyah olacak. Mü’minleri yüzleri ise sevinç ve mutluluktan dolayı beyaz ve aydınlık olacak. (Âli İmran 3/106-107) Ancak, kendisine karşı sorumluluk bilinciyle davranan mü’minleri Allah (cc) necat’a (kurtuluşa, felaha) erdirir, onları umduklarına kavuşturur.

Kıyâmet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennemde değil midir? 

Allah, takva sahiplerini kurtuluşa erdirir (yünecci). Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.” (Zümer 39/60-61)

Vahyin bu dünyada verdiği bu kurtarma (necat) müjdesinin âhirette gerçekleşeceği açıktır.


-Sonuç olarak

İnsanı Hesap Gününde kurtaracak olan yakîn imanı ve sâlih amelidir. İnsanın görevi Allah’tan vahiy yoluyla gelenlere hakkıyla, samimiyetle, istenildiği gibi iman etmek; sonra da bu imanın gereği olarak sâlih amel işlemektir. Din’e (şeriate) uygun, sağlam, faydalı, yapıcı, ıslah edici, kişiye sevap kazandırıcı, Allah’ın sevip razı olacağı, Din dilinde hasenât ve salihât şeklinde nitelenen işler yapmaktır. Asr Sûresinde ve pak çok âyette işaret edildiği gibi.

Peygamber (sav) bu gerçeği bir sözünde farklı bir şekilde açıklıyor.

Şüphesiz Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat Allah sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr/33 no: 6543. İbni Mâce, Zühd/9 no: 4143) Yani insanlar iman edip etmediklerine ve yaptıkları işlere göre karşılık görecekler

O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).”(Şuarâ 26/88-89) 

Tıpkı Rabbine kalb-i selîm (Hakka teslim olmuş, imanlı yürek) ile gelen müstesna insan İbrahim (as) gibi. (Saffât 37/81-84)

İman ederek ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket edip Allah’ın veliliğini (yakınlığını/dostluğunu) kazananlar dünyada da âhirette de müjdeye kavuşurlar. Bu onlar için büyük bir başarı/bahtiyarlıktır. (Yûnus 10/64)

 

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.