Hüseyin Kerim Ece

 

Ramazan ve tezkiye olmak 26.02.2024


‘Tezkiye’nin aslı ‘ze-ke-ye/zekâ’ (keskin ze ile) fiilidir. Bu da sözlükte artmak, fazlalaşmak, çoğalmak, bereketlenmek demektir.

Tezkiye, ‘zekkâ’ fiilinin masdarıdır. Bu da sözlükte; artırmak, fazlalaştırmak, temizlemek (tezkiye etmek), arındırmak (pak etmek), malının zekâtını vermek demektir. (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313)

Allah (cc) hakkında kullanılınca “Allah bir şeyi artırdı, bereketlendirdi-zekkâhullahu ve ezkâhu” demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)

Bu kökten gelen ‘tezekkâ’; mal çoğalmak, artmak,, te­mizlemek, pak etmek demektir.

Bu tefâul (yüklenme) kalıbından olduğuna göre kişisel çabayı gerektirir. Temizlenmek için kişinin teşebbüsünün, kendi iradesinin olması gerekir. (A’la 87/14)

‘Tezekkâ’ aynı zamanda zekât vermek manasına da gelir.

Vahyin sürecinin ikinci senesinde indiği düşünülen Leyl Sûresi arınmanın verilerek yapılacağın söylüyor. Ama bunu sınırlandırmıyor.

Temizlenmek (yetezakkâ) için malını hayra veren en muttekî (Allah'a karşı gelmekten sakınan) kimse, o ateşten uzak tutulacaktır.” (Leyl 92/17-18)

Tezkiye’, özellikle ilk dönem âyetlerde dinin temel amacı olarak sunuluyor.

Allah (cc) Musa’ya (as) şöyle buyurdu:

Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır. Ona de ki: İster misin temizlenesin (tezekkâ)? Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup-korkasın!” (Naziât 79/17-19)

-Arınan da (tezkiye olan da) kendisi için arınmış olur

Allah’ın arındırması yanında insanın kendi iradesiyle nefsini mânevî kirlerden arındırması önemlidir. Buna bir âyet şöyle işaret ediyor:

Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiç bir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden saygı ile korkanları ve namaz kılanları uyarırsın.

Kim arınırsa (tezekkâ) ancak kendisi için arınmış (yetezekkâ) olur. Dönüş ancak Allah'adır.” (Fâtır 35/18)

Kim günahları terkeder ve sâlih ameli artırırsa o nefsini tezkiye etmiş olur. Arınmanın sonucu ve faydası kendisinedir.

Kimse kimsenin yerine tezkiye olamaz. Arınmaya çaba gösteren birinin bunu başkasına fatura etmesi, birisine -özellikle Allah’a- minnet etmesi doğru değildir. Zira bütün ameller (ibadetler) şahsî olduğu gibi tezkiye ibadeti kişiseldir.

Başkasının Dinde istenildiği gibi tezkiye olduğunu ileri sürmek boş bir iddiadır. Âyetin ilk cümlesi önemli bir ilkeyi ortaya koyuyor.

Şahsî sorumluluk; kişinin Âhirette vereceği hesabın temel ölçülerinden biridir. Bir kimse başkasının cezasını çekemeyeceği gibi, -putperestlerin zannettiği gibi- bir başkasını da şefâat ederek hesaptan kurtaramaz.

Allah (cc) bir kimseyi işlemediği suçtan dolayı sorumlu tutmadığı gibi, bir kimsenin başkasından alacağı yardımla günahtan ve bu günahın karşılığı cezadan kurtulması da mümkün değildir.

Sonuçta Allah’ın ölçülerine/emirlerine uyup yasaklarından kaçınma çabası içinde olan ve sâlih amel işleyen yine kendisi için tezkiye olur. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/410-411)

-Tezkiye olanların âhirette yeri Adn cennetleridir

Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran (tezkiye eden) kurtuluşa ermiştir.” (Şems 91/7-9)

Kur’an mânen temizlenenlerin ebediyen Cennette kalacaklarını müjdeliyor.

Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.

Her kim de O'na sâlih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin/tezkiye olanların (tezekkâ) mükâfatıdır.” (Tâhâ 20/75-76)

Böyleleri dünyada iken Allah’a itaat etmiş, yüreklerini manevi kirlerle kirletmemiş, hata ve günahlarını tevbe ve istiğfarla affettirmeye çalışmış, hata ve günahta ısrar etmemiş, günlük hayatında ma’ruf-hayırlı işleri tercih etmişlerdir.


-Arınmanın (tezkiyenin) imkanları:

İlk vahiylerde sık sık üzerinde durulan tezkiyenin dinin temel amacı olduğunu söylemeliyiz. Zira vahiyden mahrum, ilâhi eğitim metodundan uzak kalan, hayatını İslâmın ölçüleriyle yaşamayan herkes nefsini kirletir.

Müslüman nefsini nasıl tezkiye edebilir? Bunun imkanları nelerdir?

Bunun için birilerini mi bulmak gerekiyor?

Peygamber dışında bu birileri, adları ne olursa olsun, başka insanları tezkiye edebilirler mi? Yoksa bazı güzel insanlar başkalarının nefis tezkiyesi yapmalarına yardımcı mı olurlar?

Nefsimizi arındırmak için özel günleri zamanları mı beklemek gerekiyor?

Kulluğun yapılması gerektiğini öğreten Kur’an ve onu uygulamakla görevli Rasûlüllah (sav) nefis tezkiyesinin nasıl yapılacağını da öğrettiler. Onlardan bazıları:

1-İslâm dışı inançlardan, kanaatlerden kalbi, zihni ve duyguları uzak tutarak,

2-Günahlardan sakınarak,

3-Tevbe ve istiğfar ederek,

4-Sâlih amel işleyerek,

5-Çok dua ederek, zikir ve tesbîh yaparak,

6-Tefekkür ederek, âhireti düşünerek,

7-Kalbi kin, haset, gıybet, dünyaya aşırı tutkunluk, hırs ve günaha meyletmekten uzaklaşarak,

8-Allah için vererek, infak ederek,

9-Kur’an’ı okuyarak,

10-Ramazan’ı ihya ederek.


10-Ramazan’ı ihya ederek

Ramazan tezkiye (arınma) mevsimidir, fırsatıdır. Her şeyiyle tamamen hayır, bereket ve rahmet olan Ramazan ayı ve oruç ibadeti bütün sene için de en güzel bir örnek, nefis eğitimi ve nefis tezkiyesi zamanıdır.

Tecrübe ile sabit ki müslümanların çoğu gelince daha çok ibadet ediyorlar, dinlerini daha yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Oruç, namaz, teravih, dua, sadaka, infak, ikram, sabır, yardımlaşma, paylaşma, kardeşlik, zikir, tesbîh, tevbe ve istiğfar ve benzeri ibadetler bu ayda daha da artar.

Mü’min bu ayda ölümü ve Âhireti daha çok hatırlar, daha çok hazırlanmaya çalışır.

Bütün bunlar da nefsi arıtan, onu günahların kirinden temizleyen, kalbi arı duru yapan sebeplerdir.

Peygamber (sav) “Ramazan ayı girdiği zaman Cennetin kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” (Buhârî, Savm/5 no: 1898, 1899, Bed’ü’l-Halk/11 no: 3277. Müslim, Sıyâm 1/1-2 no: 2495-2496. Nesâî, Sıyâm/5 no: 2107) buyurdu.

Bunu, “mü’minler nefislerini tezkiye edecek yapacakları sâlih ameller ile Cennetin kapılarını kendilerine açılmasını talep ederler, Şeytana karşı o kadar dikkatli olurlar ki, adete onu zincirlemiş gibi olurlar” şeklinde anlayabiliriz.

Ya da müslümanların yaptıkları hayırlı işler onlara Cennetin kapılarını açmasını sağlar, şeytanları onlardan uzak tutar.

Orucun veya Ramazanın tezkiye ayı olduğu muhtelif hadislerden anlıyoruz.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir. (Müslim, Tahâret/14 no: 223. Tirmizi, Salat/160 no: 214)

Kişinin fitnesi (denenmesi veya sıkıntıya uğraması) ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefâret olur.” (Müslim, Fiten/17 no: 144. Tirmizî, Fiten/71 no: 2259)

Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhârî, Îmân/28 no: 38)

Bunun bir başka varyantı şöyle: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadr Gecesini ihya ederse geçmiş günahları affedilir. Kim de faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Savm/6 no: 1901. Ayrıca bkz: Tirmizî, Savm/1 683. Darimî, Savm/54 no: 1783)

Oruçtan bir amaç da kötü davranışlardan temizlenmek, güzel ahlâk kazanmaktır. Kendini ıslah etmek, daha önceden işlenmiş hatalardan tevbe ve istiğfar ile arınmaya çalışmaktır.

Peygamber (sav) buyurdu ki: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse,  Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm/8 no 1903, Edeb/51 no: 6057)

Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm/21 no: 1690)

Ramazan girip çıktığı hâlde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün...” (Tirmizî, Daavat/110 no: 3539)

Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum” desin (ve ona bulaşmasın).'' (Buhârî, Savm/2 no: 1894, 9 no: 1904. Müslim, Sıyâm 29/164 no: 2703. Muvatta, Sıyâm/58. Ebu Dâvud, Savm/25 no: 2363. Tirmizî, Savm/55 no: 764)

Ramazan hakkında “onun başı rahmet, ortası mağfiret (bağışlanma), sonu Cehennemden kurtuluştur” denilir. Bu şâhitlik Ramazan’ın arınma (tezkiye) ayı olduğunu bir kez daha gösterir.

Ramazan mağfiret va rahmet ayıdır. Tevbe ve istiğfar için, af talebi için, günahları terketmek için, sâlih amellere yönelmek için bir fırsattır.

Bu ayı hakkıyla değerlendirenlere Allah lütuf, rahmet ve bereketini daha fazla ikram eder, onlar da kerâmetli olurlar. Ya da bu ayın değerini bilenler, Allah’tan bunları daha fazla isterler.

Orucun bir rolü de keffâret olmasıdır.

Keffâret; işlenen günahları affettirebilecek, silinmesine vesile olabilecek, nefis tezkiyesi için bir imkandır.

Kur’an’a göre hata ile adam öldüren bir müslüman, bunun keffâreti olarak bir mü’min köleyi azat etmesi gerekir. Buna imkan bulamazsa iki ay peşpeşe oruç tutmalıdır. (Nisâ 4/92)

Yemini bozan kimse buna karşılık bir köle azat etmeli. Bunu bulamayan veya gücü yetmeyen de on fakiri sabahlı akşamlı doyurmalı. Buna da gücü yetmeyen üç gün peşpeşe oruç tutmalıdır. (Mâide 5/89)

Hacda yapılan bazı hatalar sebebiyle de oruç cezası gerekir. (Bekara 2/196. Mâide 5/95)

Bütün bunlar yapılan hataların keffâretidir. Yani o günahların affını sağlaması umulan cezalardır.

Bir yönüyle de işlenilen günahtan arınma (tezkiye) imkanıdır.

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.