|
1 Yeni Dünya
Sistemi |
2 Seçimler
Kemalizm ve Akibeti |
3
Ayetlerin Düsündürdükleri |
4
Seçimleri Degerlendirmek |
5
Bitkisel Hayatta Bir Rejim ve RP |
|
Yeni Dünya Sistemi |
Arif Altunbas |
Basta
Sovyetler Birliginde ve Varsova Pakti ülkelerinde
MarksistLeninist ütopyalarinin iflasiyla baslayan cözülme;
yeryüzündeki askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal tüm
dengeleri yerinden oynatmistir. Sovyetler ve Varsova
pakti ülkelerinin gözü yumuk, hizla kapitalizm
cennetine(!) dalmalarinin ardindan, bu ülkelerdeki
sosyal ve sosyoekonomik patlamalar, siyasal
gerilimler, ekonomik cikmazlar bir felaket gibi üstüste
gelmistir. Üstüste, yagmur gibi gelen bu felaketler,
fasizmi, nasyonalizmi, darbecileri, diktatörleri de
sinir tanimaz seller gibi pesi sira getirmistir.
Komünist
dikta rejimleri altinda kisilik bunalimina düsen, özgürlüge
susayan halklar, birden kapitalizmin sinirsiz, ölcüsüz
özgürlük cehennemlerindeki, mülk edinme ve lüksü
karsisinda afalladiklari, saskinliklarini üzerlerinden
atamadiklari bir dönemde, komünist dönemin ileri
noktalarindaki bürokratlari, teknograflari ve KGB
ajanlari kapitalist gelismelere en hizli bir sekilde
ayak uydurup, araziye uymayi becermislerdir.
Bulunduklari ülkelerin idari, siyasi, askeri, kültürel
zirvelerindeki yerlerini vatanseverlik ve
milliyetcilik adina böylece koruyabilmislerdir. Veya
Rusya´nin destegiyle darbeler yapip eski koltuklarini
süngü ve dipcik zoruyla tekrar elde edebilmislerdir.
Bu gün bunun icin Sovyetlerin dagilmasiyla meydana
gelen bagimsiz devletler, eski Varsova pakti ülkeleri
KGB ajanlari olan darbeci, diktatör kimseler
tarafindan yönetilmektedirler.
Sovyetlerin
ve Varsova pakti ülkelerinin ezeli rakibi konumunda
olan ABD ve NATO ülkeleri dagilan, parcalanan Sovyet
imparatorlugunun ucsuz bucaksiz pazarinda parsel
kapmanin ic hesabina düsmüslerdir.
Marksist
ütopyayi tüm dünyada gerceklestirme adina; sayisiz
özverilerde bulunup yorgun, bitkin ve saskin düsen,
tüyleri ve disleri dökülmüs Rus ayisini kontrol
altina alip zararsiz bir hale getirmek icin ABD ve
bati ülkeleri milyarlarca dolar kredi musluklarini
sartli bir sekilde Moskova´ya akitmaya
baslamislardir. Böylece daha önceleri casus
ucaklarla, radarlarla, UBotlarla uzaktan gözlemeye
calistiklari özgün Rus ayisini kendi uzun vadeli
cikarlari dogrultusunda zararsiz hale getirmenin
calismalarini simdilerde basari ile sürdürmektedirler.
Avrupa
ekonomik toplulugunun ve Japonya´nin ABD´nin askeri,
siyasal, ekonomik hatta kültürel baskisindan
kurtulabilmek, kendi baslarina bagimsiz bir süper güc
olabilmek icin harcadiklari gayret ABD´yi, Kanada ve
Meksika ile ekonomik isbirligine zorlamistir.
iste;
yeni dünya sistemi, ABD´nin süperler savasinin
liderligini elinde tutma mücadelesinin plan, program
ve uygulamasindan ibarettir.
I.Dünya
savasindan sonra, Malta, II.Dünya savasindan sonra,
Yalta´da yapilan sözlesmelerin ardindan simdi de
yeni dünya sisteminde beraber calisma (Die neue
Weltordnung und Partnerschaft) slogani ile ortaya
atilan soguk baris, süperlerin kendi aralarinda dünyayi
paylasmalarinin anlasmasinin diger bir adidir.
Bu
anlasma soguk savas sonrasi süperlerin siyasi, askeri
ve ekonomik dengelerini, cikarlarini koruma adina
yaptiklari, sicak ic mücadelenin
disa yansiyan, münafik iki yüzünün adi olan soguk
bir baristir. Bu baris menfaatleri cakistigi yerde her
an savasa dönüsebilecek özellikleri bünyesinde
tasiyan ic ve dis dengeleri koruma savasidir.
Rus
Yayilmaciligi
Doguda
Kuril takim adalari, batida Baltik denizi, kuzeyde
Sibirya buzullari, güneyde cin, Mogolistan, Orta
Asya, Kafkasya, Türkiye ve eski Varsova pakti ülkeleriyle
cevrili olan Rusya; Sovyet imparatorlugunun
dagilmasiyla, onun tüm askeri, siyasi, ekonomik
mirasiyla birlikte, emperyalist yayilmaci stratejisini
de devralmis bulunmaktadir.
carlik
Rusyasindan beri, Rusya sicak denizlere acilma
sevdasiyla nice kanli savaslara girmistir. carlik
RusyasindanSovyetlere, Sovyetlerdensimdiki Rusya´ya
kadar bu sevdadan asla vazgecmeyen ve gecmeyecek olan
Rusya da; liberal görünümlü Yeltsin ile komünistler
ve fasistler arasinda metod farkliligindan baska
hicbir fikir ayriligi yoktur.
Yeltsin´in
dis politika mimari konumundaki Kozirev "minareyi
kilifina uydurarak calma" politikasini
izlerlerken muhalefetleri seslendiren Jirinovski ise,
deveyi amuduyla birlikte yutma taraftaridir. Rusya
muhalefetinin sözcüsü konumundaki Jirinovski´nin,
düsük bir siyasetci, dengesiz, palyaco görünümünde
bir politikaci gibi gösterilmeye calisilsa bile
dillendirmeye calistigi temalar, kökü carlik
Rusyasina kadar uzanan Rus halkinin, Rusya´daki
askeri, siyasi güc odaklarinin düsünce tarzini,
hedeflerini, kuduran istahlarinin usul ve metodunu,
sekil ve bicimini cok net bir sekilde ortaya
koymaktadir.
Jirinovski
Rusya´nin deli Petro´sudur. Deli Petro´dan buyana
sicak denizlere acilmak icin yayilmaci stratejisinden
taviz vermeyen Rusya; Türkiye, Kafkasya ve Balkan ülkelerinin
önünde, olasi en büyük tehlike olarak simdiden
kendi gelecekteki konumunu belirtmektedir.
Kafkaslarda
Azerilere karsi Ermenileri, Gürcülere karsi
Abazalari desteklemesi, Aliyev´i darbe ile Azerilerin
basina gecirmesi, Kafkas petrolünün Türkiye´ye
akitilmasini önlemeye calismasi, "Kafkaslarda
Rusya olmadan baris olmaz" iddiasi, Bogazlar
meselesinin yeniden gündeme getirilmesi, Sirbistan
ile konfederasyona gitme arayisi, Bosna´da, sirplara
resmen arka cikisi, Karadeniz donanmasinin bir
komutanlik altinda tutulmasi icin Ukrayna´ya baski
yapmasi, Türkiye´deki komünistleri el altindan
desteklemesi, Balkanlar probleminde Yunanistan,
Bulgaristan ve Romanya ile flört yapmasi v.s. gibi
calis.malari Rusya yayilmaciliginin orta ve uzun
vadeli programlarinin temellerini olusturan
gayretleridir.
"Ayidan
post, Rusdan dost olmaz" atasözü gecmiste
oldugu gibi, gelecekte de özellikle Kafkasya, Orta
Asya, Türkiye, Balkan halklarinin kulaginda sürekli
alarm sinyalleri veren cingirakli bir küpe olarak
kalmaya devam edecektir.
Rusya
su siralarda, kendi ic ekonomik, politik acmazlarindan
dolayi kis uykusu icin magarasina cekilmis Rus ayisina
benzemektedir. icerideki ekonomik sikinti, politik
bulaniklik ve tikanikligi atlattigi zaman, Rus ayisi
magarasindan disari cikacak, acliktan gözü dönmüs
bir sekilde, tarihi bir ic güdü ile sicak denizlere
acilan yollari zorlayacaktir. ilk yüklenecegi kapi
Bogazlar olacak, sirasiyla Kafkasya, Balkanlar da onu
izleyecektir. Bu konuda Rusya´ya en büyük yardimi
ve yatakligi sirplarin ve öteki slav kardeslerinin
yapmasi muhtemeldir. ABD bunun icin; özellikle
Makedonya, Arnavutluk, Kosova ve Bosna´da, Avrupa
Birligi, Hirvatistan ve Slovenya´da büyük
yatirimlara soyunmustur. Rus yayilmaciligina karsi
simdiden ABD, Türkiye´yi öne sürerek Karadeniz
isbirligi, Balkan isbirligi, Orta Asya ülkeleri
isbirligi adi altinda uzaktan kumandali stratejiler üretmektedir.
Buna karsi olarak da Rusya; Balkanlarda sirplari, Türki
ülkelerde komünistleri, Kafkaslarda Ermenileri ve
azinliklari, uzun vadeli hesaplari icin jandarma
olarak kullanmaktadirlar ve kullanacaklardir. Moskova´da
marksistleninist ideoloji ölse de, Balkanlarda Türkiye,
Kafkas ve Orta Asya ülkelerinde Moskova destekli ve güdümlü,
solcu komünist hareketler Moskova´nin cikari icin az
da olsalar hayatlarini devam ettirmeye
calisacaklardir. Liberal kapitalist Moskova sürekli
solcu, marksistleninist hareketlerin arkasinda
koruyucu, gözetici, besleyici, destekleyici, yönlendirici
bir rol oynayacaktir. Ta ki, köleler köleligini, sömürülenler
sömürüldügünü, usaklar kullanildiklarini
farkedinceye kadar...
Avrupa
Toplulugu
Dogu
ve Bati Almanya birlesmeden önce, basini ingiltere ve
Fransa´nin cektigi Avrupa Toplulugu, simdi Almanya´nin
liderliginde ABD´nin hegemonyasindan kurtulup tek bir
siyasi, askeri, ekonomik güc olma yolunda, süper
olma yolunun yarisindadir.
FransizAlman
askeri isbirligi ile baslayan dayanisma, DoguBati
birlesmesinden sonra ekonomisi güclü olan Almanya´nin
Fransa´yi da yedegine almasiyla, Avrupa Toplulugunu
da pesinden sürüklemeyi bilmistir.
Tarih
boyu ingilizler ve Fransizlarin birbirlerine rakib
olduklari bilinen bir gercektir. ingilizlerin
Fransizlara, Fransizlarin ingilizlere topluluk
liderligini kaptirmama savasi ekonomik dev olma
yolundaki Almanya´nin isine yaramistir.
Avrupa
Toplulugu, bir cikar birligi temelleri üzerinde yükselen,
kendi baslarina beceremediklerini topluluk altinda
basarmaya calisan, ABD´nin baskisindan kurtulma,
Rusya´nin olasi saldirilarina karsi koyma kaygisindan
meydana gelen suni bir olusumdur. Gelecekte cok basli
bir ejderha olma egilimindedir. Alman, Fransiz ve
ingiliz´lerden olusan bu baslarin menfaatlerinin,
Avrupa Birliginin tam gerceklesmesi durumunda catisma
ihtimali büyüktür. Özellikle Fransizlar ve
ingilizlerin eski sömürgeleri üzerinde askeri,
siyasi ve kültürel etkinlikleri hala süregelmektedir.
Bu sömürgeler her iki basin menfaatlerinin catisma
alanidir. Bundan dolayidir ki, Fransizlar, Almanlarla
birlikte askeri bir isbirligi, ekonomik bir dayanisma
ve paslasma icindedirler. ingilizler ise; Yunanistan,
ispanya, ve Portekiz gibi ülkelerle daha yakin
iliskiler icinde olmayi menfaatleri geregi uygun
bulmaktadirlar.
Almanlar,
I. ve II.Dünya savaslarinda sömürgelerinin hemen
hepsini kaybetmis ve buralarda unutamayacaklari aci
tecrübeler edinmislerdir. Fakat Avusturya, isvicre,
Polonya, cek Cumhuriyeti, Slovakya, Hirvatistan ve
Slovenya üzerinde halen silinmeyen izleri vardir.
Fransizlarin Alman ekonomisine, Almanlarin ise
siddetle Fransiz askeri varligina ihtiyaclari vardir.
Topluluk icindeki flörtleri ingiliz etkinligine karsi
bir dayanismadan ibarettir. Avrupa Toplulugu icindeki
AlmanFransiz flörtü hesap icinde bir baska hesap,
oyun icinde bir baska oyun, ortaklik icinde baska bir
ortakliktir.
Yorgun,
bitkin, ekonomisi can cekismekte olmasina ragmen
ingiltere´nin, ABD ile babaogul iliskisi ve anlayisi
icinde olmasi büyük bir avantajidir. Köklü bir kültürü,
yaygin bir sayginligi, genis bir etki alani mevcuttur.
ispanya ve Portekiz de ingiltere gibi sömürgeleri üzerinde
etkinlikleri olan ülkelerdir. Fransaya ve büyüyen
Alman varligina, irkciligina karsi ingiltere ile
birlikte olmalarini cikarlariyla dogru orantili bir
denklem olarak görmektedirler.
Yunanistanin
ingiltere ile beraber olmasi ise; Balkanlardaki Alman
varligindan cekinmesi, Kibris meselesinde ingiltere´nin
garantör bir devlet olarak büyük bir rol
oynamasindan ve balkanlardaki Müslüman Türk
azinligindan cekinmesinden kaynaklanmaktadir. Bosna
meselesinde ingiltere´nin sirplari desteklemesi,
Yunanlilarin ambargoya ragmen sirplara her türlü
yardimi yapmasi, AlmanTürkiye tarihi baglarindan
dolayi Almanlarin bu bölgede nüfuzunun artmasi
korkusundandir.
Almanlarin
gözü dogu Avrupa ülkeleri ve eger sicrama tahtasi
olarak Türkiye ve iran´i kullanabilirse Orta Asya ülkelerinin
bakir pazarlarindadir. Petrol ve gaz kaynaklari, tarim
alanlari, altin ve kiymetli madenleri onlarin
istahlarini kabartmaya yetmektedir.
Avrupa
Birliginin kurucusu Prens Bismark´in 5B plani sanki
bugünkü Almanya´nin dis politikasinin hedefleri
konumundadir. "BerlinBelgradBosphorus (Bogazlar)BagdatBombay
hattini elinde tutan, dünyanin da nabzini elinde
tutar" politikasi Bismark´in dis politikasinin
hedeflerini olusturmustur. Ruslarin sicak denizler
sevdasi nasil bir ic güdüye dönüsmüsse,
Almanlarin 5B plani da damarlarinda akan kanlarindaki
akyuvarlar ve alyuvarlar gibi dolasmaktadir. Avrupa´nin
liderligi altinda sessiz ve derin bir oyun
tezgahlanmaktadir.
iki
basli bir ortaklik olarak görünen Avrupa Birligi ABD
gibi tarihi, kültürel, sosyal, hatta siyasi, askeri
bir güc olmak icin olaganüstü zorlanacaktir.
Dillerin, kültürlerin, tarihlerin, mezheblerin bile
hala catistigi kral ve kralicelerin kutsandigi, övgü
ve saygiyla bastaci edildigi, irkciligin hizla
tirmandigi Avrupa´da suni bir birlesmenin, zorlayan
sartlarin bir araya getirdigi ayri mentalite ve kültürlerde
bir topluluk, ayri hesaplar üzerinde hedeflerine
ulasmaya calisan görünüste iki, aslinda üc basli
bir ejderhadir.
Bir
gün öküz ölünce menfaatler catisacak ve ortaklik
ta ölecektir. Bunalimlara düstüklerinde, cikmazlara
girdiklerinde tarihin her döneminde oldugu gibi
birbirlerini ac kurtlar gibi kiyasiya yiyeceklerdir.
simdilerde ise bir araya gelip, kurtlar gibi dayanisma
yapmalari siyasi, askeri, ekonomik tesir alanlarini
rahatca talan edip yagmalamak, dünyayi parselleme
sistemi olan yeni dünya sisteminde kendilerine de
arslan payini cikarabilmek icindir.
Tüm
dünyada ekonominin hizla gerilemede, yoksullugun
cogalmakta, ezenin daha cok ezdigi, ezilenin daha
fazla ezildigi su dönemde, dünya ekonomik bir krize
dogru yuvarlanmaktadir. Bu ekonomik kriz siyasal
krizleri de pesinden getirecege benziyor.
Yeni
dünya sistemi bu krizlere care bulma yollarini arayan
bir olusum olmaktan öte; bu krizden süper devlerin
hafif olarak, zararsiz bir sekilde nasil cikariz
carelerini aradigi bir oyundur.
Yeni
dünya sistemi; hangi arenalarda, hangi esirlerin,
hangi arslanlar parcalattirilacaginin hesabinin
yapildigi, devlerin bir anlasmasidir. Temellerini Roma
medeniyetinin, yunan kültür ve ahlakinin olusturdugu,
hristiyan dini motifleriyle süslü, Avrupa Toplulugu
(insan haklari, esitlik, özgürlük adina), esirlerin
parcalattirildigi arenadaki arslanlardan biri olma
yolundadir.
DEVAM
EDECEK

|
Seçimler
Kemalizm ve Akibeti |
Abu
Bekr Hoca |
Secimler
gelip gecici, degisken ve kaygan özelliklerinden ötürü
böyle bir baslik altinda en son irdelenecek olan
alandir. Gerci bünyesinde nesvü neva buldugu
sisteminin amentüsünde onun fil payesini olusturmasi
gereken olgudur o, ama zulme direk olanin da bir gün
o zulmün mazlumu olmasi tabiidir. Ona destek
verenlerin hakeza...
Bu
günlerde Fundemantalist kemalistler ve radikal münafiklar
dinsel ekstrem takiyyelerine ragmen, yine kendi dinsiz
dinlerine va fani tanrilarina karsi son derece sahip
ve sayginlasiverdiler! Dogrusu kinayanlarin kinamasina
hic aldirmadan hem de. Bu cagda bu kadar yobazlik!
Hayret etmemek elden gelmiyor.
Ee
23 Nisan gelir de, hani yani bu kadarini hos mu görmek
lazim acaba?
Aah
ah. Bizde hosgörü duygusu mu birakti bu kemalizm ve
tapanlari? Ne kadar isterdik bizler yaratilani
yaratandan ötürü sevmeyi? Bir gün bizlerin tekrar
dünyaya gelecegimizi ve "biz de variz" diye
haykiracagimizi nereden bilecekti katiller?
Kemalistler eliyle yikilan her bir cami ve mescidin,
sehid ve gazi mescidlerin ölmeyeceklerini ve
ruhlarini asla kaybetmeyeceklerini, zaman ve zemin
olgunlasinca birinin yerine bininin ikame edilecegini,
öldükten sonraki ebedi hayata inanmayan Kemaller
nereden bileceklerdi. Onlar öyle bir kiyima
girismislerdi ki zalim, komünist ve kafir CHP döneminde
8 Kanuni sani 1928 inkilabinda alinan 20 maddelik
kanunuyla, 6061 Cami ve Mesacid, sadece Gaziantep´te
270 cami ve mescid yerle bir edilmisti. Bu, isgalci
Fransizlarin, Yunanlilarin ve acemi emperyalist
kemalizm ve düzeninin dostu diger radikal
emperyalistlerin isgal süresinde cesaret edemedikleri
ve hatta tesebbüs bile etmedikleri bir din düsmanligi
idi. Artik Müslümanlar nihai olarak sindirilmisti
onlarca.
Peki
ya bu panik neyin nesi. Göle yogurt calip durmaktan
bikmayacak mi bu zavallilar? Bunlara Tagutlari nemenem
bir büyü yapmis ki, hic bir cinci bu sihri iptal
edemiyor? Yoksa diyorum, medyumlari atalari gibi
kendilerini kandirmaya devam mi ediyorlar. Bence bu
gayet normal karsilanmali, cünkü bu bunaklar ilim ve
bilimden o kadar uzak ve o kadar cahiller ki,
cehaletlerinin bile farkinda degiller. Ama birisi
kalkar bunlarin bu kadar ahmak olmadiklarini ancak
hain olduklarini söylerse onu da anlarim tabi.
Panige
gelince, ne zaman kendi halklarina güvenle baktilar
ve onlardan emin oldular ki. Esasinda bu bütün
zalimlerin ortak korkusu, fobisidir. Ve onlarin
korkulu rüyasi vatanperver ve dindar islam
fedaileridir. Her gelismeyi korku ve kayguyla
izlemekte, hatta titremektedirler. Nice generalleri
mazlum milletimizden caldiklari haram ve zakkum olasi
paralari isvicre bankalarina yatirmis, pasaportlari
yastiklarinin altinda kacacaklari günü
beklemektedirler. Hainler. Katiller. Korkaklar.
Biliyor ve hissediyorlar ki, islamci genclik dünya
genelinde ve alem capinda tekrar uyandi. Biraksinlar
islam dünyasini, Türkiye icin ayni durum gecerlidir.
Biliyorlar ki, islamci Genclikle yine inkilabci ve
islamci ruhu da bünyesinde tasiyan vatanperver
Genclik birlestigi an nasil bir devrilisle
devrileceklerdir kemalistler ve tapindiklari putlari!
Peki
korkularindan sergiledikleri takiyyeleri ve münafik
jestleri onlara bir fayda saglar mi? Bunun cevabini
onlar biliyorlar ama yine de biz onlara söyletmeyelim,
kendimiz söyleyelim; hayir!... Zalimler icin yasasin
cehennem!
Artik
secimler de laikkemalist putperestlerin korkulu rüyasi
olmustur. Gerci bunlar alisiktirlar meclis basmaya,
milletvekili asmaya, kanunsuz kanunlar cikartmaya...
Peki nereye kadar? Ne zamana kadar? Mayasinda iman
bulunan bir halkin, her hafta bu olumsuz sartlara ve tüm
olumsuzluklara ragmen hic olmazsa Cuma namazlarina, bütün
gizli engellemelere ve zulme ragmen, 30 milyon müslümani,
istenilen suur seviyesinde olmasa bile, gidiyor ve
alnini putlarin önünde degil de, Alemlerin
Yaraticisi Allah´a (c.c.) SECDE´ye koyuyor,
bagliligini gösteriyor ve ilan ediyorsa, ne zamana
kadar gidecek artik bu zulüm? Hic kimse Allah´in
nurunu ne televizyonuyla, ne gazetesiyle ve ne de
silahiyla söndüremeyecektir. Eger Anadolu´da ve
diger islam beldelerinde islamin nuru söndürülebilecek
olsaydi, Menemenlerdeki katliamlardan sonra
"Ezan"larimiz susardi.
Bütün
samimiyetimle söylüyorum ki, isiniz bitmistir. Belki
ömrünüz, münafikliginiz sayesinde ve laik degil, Müslüman
halkimizin parcaladiginiz sahsiyeti/kimlik ve krize
soktugunuz kisiligine binaen biraz daha uzayabilir.
Kimseye gelin zorla müslüman olun demiyorum. Kimseye
zor kullanma hakkina sahip degiliz bir müslüman
olarak. Ama zulme rizanin da zulüm oldugunun bilinci
icerisindeyiz artik. Dolayisiyla sizin akibetiniz dünyada
anNahl Suresinin 126. ayetindeki hükmü ilahi´ye göre
neticelenecektir ve biz de öyle hareket edecegiz.
Ayetleri size takdim etmeden önce belirtmeliyim ki,
bu modern ve cagdas HakBatil mücadelesinde kaybeden
tarafin siz zalimler oldugunuzdan emin olun. Biz Hizbu
Hakk olarak ne gevsedik, ne de üzülüyoruz. Biz
inaniyoruz, biz güclüyüz ve biz Allah´imizin izni
ve inayeti ile galibiz!
"Rabbinin
yoluna hikmetle ve güzel ögütle cagir ve onlarla en
güzel bir bicimde mücadele et. süphesiz senin
Rabbin yolundan sapani bilendir ve hidayete ereni de
bilendir. Eger ceza verecekseniz, size verilenin
misliyle ceza verin ve eger sabrederseniz, andolsun
bu, sabredenler icin daha hayirlidir. Sabret; senin
sabrin ancak Allah(´in yardimi) iledir. Onlar icin hüzne
kapilma ve kurmakta olduklari hileli düzenlerinden
dolayi da sikintiya düsme. süphe yok Allah, korkup
sakinanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir."
anNahl; 125128
|
Ayetlerin Düsündürdükleri
(Gerçek Dostluk ve Dostlar) |
Ali Metin |
"Ey Mü´minler,
kendinizden baskasini sirdas ve dost edinmeyin. Olanca
gücleriyle size zarar dokundurmaya, dirliginizi
bozmaya calisirlar, karsilastiginiz her sIkInti onlari
sevindirir. Gerci kinleri agizlarindan tasmistir, ama
kalplerinde sakli tuttuklari kin daha büyüktür.
Eger düsünecek olursaniz size ayetlerimizi acik acik
anlattik." Ali imran 118
Gercek Dostluk ve Dostlar
Öncelikle
müslümanlar ile kafirler arasinda Allah´in
yasakladigi dostluk ve dayanismanin mahiyetini
anlamaliyiz. Buradaki dostluk, onlarin dinine tabi
olmayi degil, onlarla bütün konularda metod,
isbirligi ve dayanismayi ifade eder. surasi bir gercek
ki; müslümanlarin din konusunda kafirlere tabi olma
egilimleri sözkonusu degildir.
Kasdolunan
dostluk, müslümanlarin ilk dönemlerindeki gibi
cikar ve güclüklerin giriftligi konusundaki
olgulardan hareket ederek kendileri icin bir sakinca
getirmeyecegini algiladiklari bir dayanisma ve
isbirligidir.
Kur´an´in
ifadelerinde bu mesele gayet acik ve net olarak
ortadadir. Kur´an Medine müslümanlariyla, "Dar´ül
islam"a hicret etmemis müslümanlar arasindaki
iliskiyi söyle ifade eder:
"(Ey
Mü´minler!) inanip hicret etmeyenlerle kendileri
hicret edene kadar hicbir dostlugunuz olmaz"
Enfal 72
Normal
olarak buradaki dostluk din dostlugu degildir. cünkü,
din konusunda müslüman müslümanin zaten dostudur.
Burada kasdedilen dostluk, yardimlasma ve isbirligi
konusundadir.
Kitab
ehline karsi islam´in hosgörüsüyle, onlarla dost
olma olgularini birbirine karistirmamak gerekir. Yoksa
metodolojik ve gercekci bir yapiya sahip olan dinin özü
anlasilmaz. Bu din, insanligin tanidigi bilimlerden
farkli, islami anlayis dogrultusunda, yeryüzünde
yepyeni bir yapilanmanin saglanmasi, insanlarin ilahi
sistemden sapmalarinin, keyfi arzularinin karsisinda
engel olusturmasi, öngörülen bu yapilanmanin
gerceklesmesi icin kivirmaksizin, mutlak mücadele
verilmesi icin etkin ve yapici eylemlere girisebilmesi
icin gönderilmistir.
Yukaridaki
iki olguyu birbirine karistiranlarin eksiklikleri,
inancin özüne iliskin sagduyudan ve de savasin, bu
kitab ehline karsi izlenecek tutumun niteligini
kavrayamamaktir. cünkü onlar, Kur´an´in bu
konudaki gayet acik ifadelerinden habersizdirler. Bu
nedenle gerek icerde gerek disarda yasamakta olan
kitab ehline hosgörülü davranmasini isteyen ilahi
mesajla, dostlugun ve dayanismanin sadece Allah´a ve
müslümanlara özgü kilinmasini emreden ilahi mesaji
birbirine karistirmaktadirlar. Halbuki kitab ehli Kur´an´da
belirtildigi üzere, islam toplumuna karsi savasma
noktasinda birbirlerinin dostudurlar. Bu olgu onlar
icin sabitlesmistir. Onlar ne müslümandan, ne de
islamdan hoslanirlar. Müslüman onlarin dinine
gecmedikce onlar müslümanlarla savasmakta
israrlidirlar. Onlarin bu noktada iclerinde
gizledikleri öfke ve kin, agizlarindan cikan sözlerdekinden
cok daha büyüktür. Her ne kadar bütün beseri
sistemleri iflas da etse, yine inat ve kibirlerinden
batakliklarini cicek bahcesi gibi göstermeye devam
edeceklerdir. Biz de burada cok genis anlamda bunlarin
sifat ve niteliklerini dile getirmeye calisacagiz
insaallah...
Müslüman,
ehli kitaba karsi hosgörüden yanadir. Ancak onlarla,
isbirligi ve yardimlasma anlaminda bir dostluk
kurmasinin yasaklanmis oldugunu cok iyi bilir. Onun
yapacagi dinini pratige dökmek ve islam´in essiz
sistemini gerceklestirmektir. Burada yollar kesinlikle
ayridir. Müslümanin onlara karsi hosgörülü olmasi,
onlari islam otoritesinin gerceklesmesine karsi
savasta birbirlerinin dostu olmaktan
vazgecirmeyecektir.
Kitab
ehli ile ateistlerin saflarinin birlestigini
anlamaliyiz artik. Her cagda oldugu gibi zamanimizda
da aramizda saf kisiler bu gercegi kavramakta güclük
cekiyorlar. Hatta kitab ehliyle hepimiz dine
inaniyoruz diyerek elele tutup ortak bir yasama tarzi
arayan, dinde reform safsatasi altinda din kisvesine bürünüp
belli makamlardan zaman zaman paslasan belamlar bile
sosyal dayanisma ve dostluktan bahsedilyorlar. Oysa
kafir olan müsrikleri göstererek
"Bunlarin
yolu mü´minlerin yolundan dogrudur" (Nisa 51)
diyenler kitab ehlinin ta kendileriydi. Medinedeki müsrikleri
destekleyip müslümanlara karsi kiskirtanlar kitab
ehlinin ta kendileriydi. iki yüz yil süren hacli
savaslariyla müslümanlara saldiran, Endülüs´te
yasanan korkunc trajedinin sorumlulari onlar degil
midir? Emperyalistlerin ve ateistlerin yardimini
alarak, Filistindeki müslümanlarin yurtlarini
yahudilere peskes cekip, hunharca tüm insanligin gözü
önünde kiyim yapanlar ehli kitab degil mi? Cezayir´de
birbucuk milyon müslümani sehid edip sonra da kendi
sistemleri dogrultusunda demokratik yollarla iktidara
gelen müslümanlara karsi, hep birlikte tavir
almadilar mi? Somali´de yeralti zenginlikleri ugruna
müslüman kiyimina gitmediler mi? Habesistan, Eritre
ve Afganistan´da sinsice tuzak kurmaya calismadilar
mi? Ve su anda tüm dünyanin gözü önünde, hem de
Birlesmis Milletler cetesi bekciliginde Bosna´da yine
isbirlikciler ehli kitab degil midir? Kisacasi her
yerde, müslümanlarin basina corap ören ehli kitab
degil midir?
Tüm
bunlara ragmen aramizda kendini ulül Emr olarak gören
belamlar kalkip Kur´an´in tam tersine müslümanlarla
kitab ehli arasinda isbirligi ve dostlugun mümkün
olabilecegi demecleri vererek, güya dini korumus
olacaklarmis!
Bunlari
söyleyenler, Kur´an´i anlamamis veya islam´daki
hosgörü cagrisini, Kur´an´in yasakladigi dostlugu
kukla makamlarinin müsaade ettigi kadar anlamis
olmalidirlar.
Kur´an´daki
ehli kitaba karsi takinilmasi istenen tutum asla
degistirilemez.
(devam
edecek)

|
Seçimleri
Degerlendirmek |
Hüseyin K. Ece |
Ülkemizde
27 Mart 1994 günü yapilan mahalli secimler ilginc
olaylara sahne oldu. Gerek secim öncesi, gerek secim
sonrasi bir takim cevrelerin olaya yaklasimi,
degerlendirmesi, sonuclar dikkat cekici bir sekilde
gelisti.
Ülkemizde
gerceklesen hicbir secim Avrupa ülkelerinde sahid
oldugumuz secimlere benzemiyor. ilke olarak ayni görünmekle
beraber, secimin gerceklesmesi ve ne oldugunun
algilanmasi noktasinda cok farkliliklar görünmektedir.
Burada
cesitli secimler gördük. Ama hicbirinde ülkemizdeki
kadar gürültülü, sov, karalama, suclama, vaad ve
yalan görmedik. Hicbirinde ülkenin bastan basa
bayrak ve konvoylarla kaplandigini görmedik.
Hicbirinde bizde oldugu kadar yalan, tezyif, iftira,
sarlatanlik, sovmenlik duymadik.
Derler
ki, "secim" demokrasinin olmazsa olmaz
sartidir. Secim, halkin iradesinin yönetime
yansimasidir.
Bu
bir anlamda dogrudur. Elbette halkin tercihi önemlidir.
Halk kendisi hakkinda verilecek olan karara
katilabilmeli, görüsünü ortaya koyabilmeli. Ortaya
konulacak olan yönetim anlayislari halkin tercihini
yansitmali.
Bütün
bunlar teoride dogru olan seyler.
Ancak
uygulamada bu iyi niyetlerin gerceklestigini pek göremiyoruz.
Özellikle demokrasiyi baskalarindan kötü bir
sekilde kopya eden, sonra da onu ulasilmasi gereken en
son hedef diye sunan, onun disinda hicbir sekle izin
vermeyen ülkelerde bu isin hic te anlatildigi gibi
olmadigini görmekteyiz.
Batili
demokrasilerde, siyasi partiler vardir. Devlet örgütü
halkla bütünlestigi gibi partiler de halk icindeki gönüldaslari
ile bütünlesmislerdir. Yani farkli düsünen
kesimlerin temsilcileri siyasi partilerdir. Böylece
halk ile yönetim arasinda sistem olarak ucurumlar
yoktur. Hicbir parti veya yönetim, halka tepeden
sistem veya rejim dayatmaz. Avrupa´da kralliklar
olmasina ragmen demokratik yönetim tarzi oturmustur.
Bu bir bakima geleneksel kültürün ve tarih boyunca
devam eden bir arayisin sonucudur. ideal olarak da,
yapi olarak da batili insana uygundur. Toplumun bütün
kesimleri tarafindan benimsenmistir. Kusaklar ve
gruplar arasi büyük ucurumlar yoktur. Sisteme aykiri
ses yükselten gruplar marjinal olurlar. Kaldi ki,
bunlar bile sisteme tümüyle karsi degillerdir
(Fransa´daki irkci partiler gibi).
Demokrasiyi
ithal eden ülkelerde durum böyle degil. Herseyden önce
böyle bir tarihsel sürec yasanmamistir. Özellikle
ortadogu uluslarinin ne kültürleri ne de tarihsel
birikimleri batili anlamda demokrasiyi meydana
getirmedi. Kimi ülkeler daha dogrusu rejimler
demokrasiyi halka ragmen ithal ettiler. Halka uyup
uymadigina pek bakilmadi.
Deniliyor
ki, demokrasi en ideal rejimdir, idare bicimidir.
insanoglunun ulasabildigi kusuru en az olan yönetim
tarzidir. Bu, elbette demokrasiyi kötü yönetim, özellikle
diktatörlükle kiyaslayan insanlarin iddiasi. Ancak
ilahi vahy dogrultusunda düsünen, Rabbin insan icin
uygun gördügüne inanan kisileri böyle bir iddia
baglamaz.
Diyelim
ki ideal manada demokrasinin ilkeleri veya getirdigi
anlayis dogru. Böyle bir yönetim tarzi ile kisiler hürriyete
kavustular, insan haklarina ulastilar, bir takim
insani degerleri tanidilar. Bu da bir iddiadir ve ne
denli gercek oldugunu biz yasadigimiz zaman diliminde
ve yasadigimiz cografyada görmekteyiz. Demokratik ülkelerin
insan haklarina ve temel hürriyetlere ne denli saygi
duyduklarini Almanya´daki irkcilikta, Cezayir
olaylariyla, BosnaHersek katliamlariyla görmekteyiz.
Bu
iddialarin temelsiz oldugu acik. Ancak su sonuc cok
daha önemli: insan hak ve hürriyetlerinin,
kalkinmanin ve sayginligin tek yolu demokrasidir
iddiasi.
Kimileri
demokrasiyi böyle algiliyor. Halbuki demokrasi bütün
bunlarin garantisi olamaz. cünkü bunlar farkli
kavramlardir. Demokrasi ise bir yönetim bicimidir. Öz
olarak "halk yönetimi" demektir. Halbuki
kalkinmanin dinamikleri, insan haklarinin ne oldugu ve
bunlara sahip olmanin yollari, sayginligin,
bagimsizligin kazanilmasi tamamen ayri seylerdir.
Ülkemizde
demokrasiye yeni bir sart daha eklendi: Laiklik.
Laikligin
bizdeki kadar rezil edildigini, yanlis anlasildigini,
dayatildigini, amacindan saptirildigini tarih bir daha
göremeyecektir sanirim.
Batili
ülkelerin pek cogunun anayasasinda yer almaz laiklik.
Siyasi liderlerin hicbiri ikide bir laiklik nutuklari
atmaz. Meydanlarda bogazlari yirtilarak laiklik
bekcileri olduklarini söylemezler. Uygulamada ise
hicbir sey digerine karistirilmaz. Bir parti baskani
"ben laikim, dua etmem" demez. Hem de bu
lider dindar kesimden oy aldigi halde.
Böyle
maskaraliklar yalnizca bizim ülkemizde (mi) var.
Demokrasiyi herkes isine geldigi gibi anladigi icin mi
böyle oluyor? Nitekim, tek partinin iradesini
insanlarinin kaderi diye yetmis yildir yutturan
komunist rejimler de ayni iddialarda bulunuyorlardi.
Secimler
boyunca bu yanlisliklari, bu güclükleri, bu
kandirmacalari hep birlikte takip ettik.
Mahalli
secimlerle ortaya cikan tabloya ibretle bakmak
gerekir. Demokrasi diyorlar, yani halkin iradesi
diyorlar sonra da halkin iradesini sorguluyorlar.
Bir
partiyi hedef alarak halkin inancini mahkum etmeye,
cagdisi göstermeye, onun inancina siyaset sahnesinde
yer vermeyeceklerini söylemeye calistilar.
Kimileri
askeri darbeden söz ettiler. Kimileri batiyla bütünlesmenin
ne derece gerekli oldugunu yazdilar. Kimileri kara günlerin
gelecegini söylediler. Kimileri "halkin
demokrasiyi bilmedigini, oyunu götürüp RP´ye
verdigini" iddia etti. (Demek ki demokrasi onlari
secmekmis). Kimileri Cezayir sendromu yasadilar.
Kimileri asmaktankesmekten söz ettiler. Daha neler
dediler. iftiralar, karalamalar, gercekleri
saptirmalar, asagilamalar, taraf tutmalar... Bütün
medya devlet televizyonu da dahil bir kesimin üzerine
yüklendiler. O kesimi ve onlarin oylariyla gündeme
getirmeye calistiklari söylemi karartmaya gayret
ettiler.
Bu
demokrasi yani halkin serbest iradesi ise sonucuna
niye katlanmiyorsunuz? Yok demokrasi bu degil de baska
bir seyse, yani sizlerin saygin iradesi ise nicin
insanlari serbest irade, özgürlük, halk yönetimi
gibi nutuklarla kandiriyorsunuz? Üstelik diyorsunuz
ki, "Biz yüzde sekseni temsil ediyoruz, yüzde
yirmilik bir azinlik bizim sistemimize zarar
veremez". Öyleyse bu terbiyesizlik, bu rezillik
niye? Halkina güvenmeyen aydinlar grubu, yönetim,
basin kimin adina is görüyor? Yoksa, evet yoksa
bunlar baskalari adina mi is görüyorlar? Baksana
kimileri batiya hesap veriyor, kimileri ABD´nin
falanca partiyi siki takibe aldigini utanmadan söyleyebiliyor.
Halkin
bu ibret verici sahneleri görmesi gerek. Müslümanlarin
uyanik olmalari gerek. Halkimizin cogunlugu müslüman
olduguna göre, bu kitlenin inancina uygun davranmasi
pek dogaldir. Öyleyse halkin tercihini sorgulama
hakkina bu adamlar nasil sahip olabiliyorlar? Demek ki
bunlar yetmis senedir halka ragmen bir takim seyleri
dayatmislar. simdi halkin tercihinin baska mecralara
kaymasina tahammül edemiyorlar.
sunu
unutmamak gerekir ki, ülkemizde islami Parti yoktur
ve bugünkü sartlar islami parti kurulmasina uygun
degildir. (islami parti olsun mu, olmasin mi ayri bir
tartismadir.) Hic bir parti de ülkemizdeki müslümanlari
direkt temsil etmemektedir. Halk, alistigi gibi, dogru
buldugu, ne oldugunu tam taniyamadigi, faydali sandigi
partileri tercih etmektedir. Bu tercihin su veya bu
partiye kaymasi onlarin koydugu sistemin geregidir.
Öyleyse,
halkin dini duygularina tercüman olma iddiasindaki
bir partiye karsi bu kadar hücum ve insafsizlik
neden? Kaldi ki, simdiki sartlarda bu parti sistemin
icerisinde gözükmektedir. cizgiden ciktiginin
anlasilmasi üzerine zinde güclerce cezasi zaten
verilebilecektir(!). Öyleyse bu cigirtkanlik niye?
Demek
ki, onlarin demokrasi anlayisi böyle. Onlarin dedigi
olursa bu demokrasidir. Halkin tercihi ve o tercihe yön
veren inanc hic önemli degildir. Halkin cogunlugu
baska bir seyi tercih etse bile (Cezayir´de oldugu
gibi) batili agababalari gerekli tedbirleri alirlar.
Halk bilmez, onlar bilirler. Halk kendine uygun olani
secemez, onlar halk adina gerekeni tercih ederler.
Halk dayatilani kabul etmek zorundadir.
Demokrasi
buysa, bunun sorgulanmasi gerekir. Eger insani
ideallere ulasmak gibi bir düsünce tasiyan varsa
ilahi vahyin getirdigi degerlere (hükümlere) bakmak
zorundadir. insanlik icin en uygun, en dogru olan
neyse o tercih edilmelidir. Hic bir beseri seviye
Alemlerin Rabbinin tesbit ettiginden üstün olamaz.
insanlar az bilir, Rabbimiz ise her seyi bilir. Öyleyse
insanlar icin uygun olani, üstelik onlar da isteyip
dururlarken bir takim cirkin ve kötü gösterici
kelimelerle mahkum etmek yerine, almak tercih etmek
gerekir. cünkü ferdin, toplumun ve sonunda bütün
insanligin kurtulusu ilahi vahye teslim olmakla
saglanacaktir.
Biz,
insanliga yön veren bütün sistemleri bir din gibi
degerlendirirsek, hicbir beseri dinin insanlari
kurtarmadigini söylemek durumundayiz. Beseri dinlere
tabi olmak kula kulluktur. insanin kurtulusu kula
kulluktan kurtulmakla mümkün olur.
insanligin
gelecegini islam´da gören müslümanlarin olaylari
daha sogukkanli degerlendirmesi gerekir. Her olay
onlar icin bir degerlendirme yapma imkanidir.
Secimleri de bu noktada degerlendirmek faydali olur düsüncesindeyim.
|
Bitkisel Hayatta
Bir Rejim ve RP |
Adil Emre |
Bu
yazimizi dergiye hazirlarken Türkiye´deki yerel
secimlerin üzerinden üc hafta gecmis bulunmakta.
Yeryüzünde cereyan eden olaylarin dünyanin bir
ucundan diger ucuna aninda ulastirilabildigi böylesine
teknolojik bir ortamda aylik olarak cikan bir dergide
aktüaliteyi yakalayabilme dezavantajinin bize verdigi
avantaji kullanarak secim sonrasinin bir
degerlendirmesini yapacagiz.
Her
türlü devlet imkanlari seferber edilip yasayabilmesi
icin ugrasi verilen bitkisel hayattaki laik Kemalist
rejimin artik iyiden iyiye sorgulandigi Türkiye´de
27 Mart secimleri adeta bir genel secim havasina büründürülmüs,
secim heyecani ve katilimi da gecmise ragmen hayli yüksek
olmustur.
süphesiz
ki, secim tansiyonunun bu denli yüksek olmasina;
yekkilileri kabul etmeseler de laik kesim tarafindan
kendisine islami misyon yüklenilen RP´nin secime büyük
iddialarla girmesi sebep olmustur.
Hemen
secim sonuclarina bir göz atacak olursak, her ne
kadar secime katilan partilerin tamami sonuclari
meslekleri icabi kendi basarilari olarak lanse etmek
istemislerse de, gercekte bu secimden özellikle
istanbul ve Ankara büyük sehir belediyelerini
kazanan RP´nin basarili olarak ciktigini görmekteyiz.
Hatta bu basariyi hazmedemeyen ve sandiktan
beklediklerini cikaramayan bazi parti yetkililieri
teselliyi yolsuzluklarin pesinde kosmaktan vakit
bulamayip toplattiramadiklari cöplüklerde aramis,
oralarda bulduklari bir kac oy ile secimi iptal
ettirmeyi denemislerdir. Türk politik dünyasina yeni
bir boyut kazandiran RP´nin bu basari grafigini yükselten
etkenlerin basinda kuskusuz darbe sonrasi politik
faaliyetlerin yeniden serbest birakilmasiyla birlikte,
partinin kendini yeni bir tanim ile ifade edip
kitlelesmeye yönelmis olmasi gelmektedir.
Örnegin,
bir taraftan parti olarak "Atatürk yasasaydi
Refahci olurdu" gibi sloganlarla kemalist kesime
mesaj ileten ve anitkabire cikip mozalenin huzurunda
bunu pekistiren RP, diger taraftan kendi tabani olan
Milli Görüs kesimine de "simdi sandiga gidip
Adil Düzene oy vermek bin yillik cihada denktir"
gibi sloganlarla hitap etmis... degisik kesimleri bünyesinde
cem edebilmistir.
Bütün
Türkiye genelinde özellikle kadinlara yönelik
disiplinli ve sistematik calismalari diger büyük
partilerin her gün bir yenisi ortaya cikan yolsuzluk
skandallari ve anti parti düsünmekle birlikte kendi
aralarinda islami bir harekete öncülük yapacak
kadroyu cikartamayan gruplarin secim dönemlerinde bir
günlügüne de olsa RP´yi desteklemeleri...bu
basarinin diger etkenlerinden bazilari.
Pek
tabii ki, taban ve tavani ile kahir ekserisinin islami
kaygilar tasidigi RP´nin diger partilere karsi elde
ettigi bu basari bir müslüman olarak bizi de
sevindirmektedir. Bu kendisine müdahale etmemiz mümkün
olmayan fitratin geregidir.
Fakat
madalyonun bir de müslümanlar adina bizi düsündüren
ve yillardan beri her firsatta dile getirilen (bkz.
Dergimizin 3. sayisi, sahife 6, A.Altunbas imzali yazi)
1400 yili askin tarihi tecrübeye dayali olan bir ters
yüzü vardir ki, o da küfrün tek millet oldugu ve
hic bir sistemin kendini yok edecek alternatife müsaade
etmeyecegi gercegidir.
Daha
dün konusan Türkiye vaad eden ve yasaklanan özel
radyolar icin "Radyomu istiyorum" diyerek
propoganda yapan Tansu hanimin, bugün müslümanlarin
Goracde katliamina gösterdikleri hakli tepkilerini
yayinladiklari gerekcesiyle özel televizyonlar
aleyhine actirdigi sorusturma bunun en carpici ve aktüel
örnegidir.
islam
davasinin ivme kazanabilmesinin yolu, rejim ici kurum
ve kuruluslarda bazi elastiki kavramlarin arkasina
gizlenerek kurnazlikla bir seyler yapmaktan öte;
Allah yolunda her türlü eziyetlere katlanabilme ve
mali, cani O´nun icin feda edebilme kemaliyetine
ermis bir iman ile mücadele edip, O´nun yardimini
haketmekten gecmektedir.
RP´nin
secimi önde götürdügü haberleri duyulur duyulmaz,
demokrasi agacinin degisik yönlere uzanan dallari
konumunda olan partilerin, kendilerince tehlikeli
bulduklari budaklarina yol vermemek icin ortaya sürülen
ve kafir medya tarafindan "Siz halen birbirinizle
ugrasin bakalim, Refah iktidara gidiyor" gibi
yorumlarla acik ve net bir tarafgirlikle desteklenen
sag ve sol merkezde ittifak projeleri kafirlerin ne
denli tek millet olduklarini ve demokrasinin de nasil
tarifi mümkün olmayan degisken ve kaypak bir düzen
oldugunu ortaya koymustur. Diger taraftan yeni
baskanlar henüz daha mazbatalarini bile almamis iken
devlet yetkilileri tarafindan sik sik "Her seyin
kontrol altinda oldugu ve laiklik adina kimsenin
kuskuya kapilmamasi gerektigi" gibi teminat
konusmalari, devletin tahmin edildiginden!! öte laik
rejimi ayakta tutabilmek icin her türlü deliligi
yapmaya hazir oldugunu göstermistir.
Demokrasi
geregi RP´nin basarisina saygi duymak durumunda olan
sözde demokratlarin yerel secimlerden bile bu kadar
tepki gelirse, olasi bir genel secimdeki basari da
olacaklari kestirmek cok zor olmasa gerek.
Kanaatimizce
artik Türkiye´de bir daha darbe olmaz ümidiyle
hareket eden müslümanlar tarihi bir yanilgi
icindedirler. Aslinda sadece Türkiye´de degil, bir
hayat sistemi olan ve yönetime talib bulunan islam
dininin tabaa buldugu ve legal olarak örgütlenebildigi
her ülkede rejimi kurtarma adina son care olarak
darbe kacinilmazdir. iste Cezayir!! Bunun ziddi ya müslümanlarin
misyonlarindan vazgecmeleri ya da sisteme entegre
olmalari ile mümkündür. Zaten dikkat cekilen ve
sakindirilmak istenen tehlikeli nokta da burasidir.
Kemalist
rejim kendi kültürü ile saglayamadigi tuvalet
temizligini nasil bizim "Temizlik imandandir"
hadisimizle saglamak istiyorsa; yine bizim temiz ve müslümanlarimizla,
kokusmus ve tikanmis rejimini biraz daha isler hale
getirmekten fazlasina göz yummayacaktir.
Muhakkak
ki, medya tarafindan müthis bir yipratmaya tabi
tutulacak olan RP, genel secimlere kadar basari
tendensini artirir veya en azindan koruyabilirse
ufukta hem Türkiye´nin batiya karsi imajini
korumasina daha uygun düsen ve ayni zamanda dinleri
olan demokrasiye de halel getirmeyen sag ve sol
merkezde birlesme gözükmektedir.
Her
seye ragmen iktidara gelmeyi basarabilen RP ise ya
degisim sürecinin doruguna ulasip tamamen sisteme
entegre olacak, veya uyduruk birtakim gerekcelerle
darbe yapilip önü kesilecektir.
Daha
temiz bir Türkiye veya daha adil bir ekonomik sistem
icin partiye acilan insanlari ise rejim ile kavgaya
cagirmak adil olmadigi gibi zaten mantiktan uzaktir.
Laik
kesimin kendi dinlerini kurtarmak icin ufak tefek
ihtilaflarini bir kenara itip, birlesebilmeye hazir
olabildikleri ortamda, biz müslümanlarin da Allah´in
dini icin yeniden islami platformda birlesebilmenin
yollarini aramamiz sarttir.
Özellikle
demokratik usullerle calismayi reddeden ve dolayisiyla
metod noktasinda tabii birliktelige sahip bulunan anti
parti gruplarin öncü kesimlerinin bir araya
gelmeleri ve islami hareketlerin olusum sürecini
baslatmalari zaruridir.
Atilabilecek
böyle bir adim ayni zamanda bir cok yersiz
tartismalari da bitirecektir.
|
|
|
|