|
1 Ortodoks
Çemberi Daralirken
|
2 Gastarbeiter
ya da Modern Kölelik
|
3 Eritre'de
Yeni Bir Firavun
|
4 Santa Fu Günlügü
(Kogusta Iftar, Eski Klisede Bayram Namazi)
|
5 Devr-i
Alem - Um Die Welt
|
|
|
Arif Altunbas
|
Sirplarin
Bosna Hersek´in toprak bütünlügünü hice
sayarak baslattiklari Islam düsmanligi ve
soykirimdan sonra, askeri, siyasi ve ekonomik
olarak Balkanlar krizlerden krizlere sürüklenmistir.
Yunanistan´in Avrupa Birligine girdikten hemen
sonra, Makedonya´ya ambargo uygulamasi Birlesmis
Milletler kararlarina uymayarak Sirbistan´a olan
ambargoyu delmesi, zayif ve kimsesiz gibi görünen
ve Türkiye´ye yakinligi ile bilinen Arnavutluga
iki de bir kafa tutmasi, Kibris meselesinin
cikmazlara girmesi icin her türlü oyun ve hileyi
denemesi, Istanbul´daki patrikhanenin otonom
devlet baskanligi konumuna (Vatikan gibi)
getirilmesi icin Avrupa Birligi ve ABD´ye Türkiye´ye
baski yaptirmasi, Bati Trakya´daki müslüman Türk
azinliginin tüm haklarini gasp etmesi, özgürlüklerini
ellerinden almasi, Balkanlardaki müslümanlari
yok etmek icin Sirbistan ile her türlü
yardimlasmayi yapmasi, T.C. ile Güneydoguda
yillardir savasan PKK örgütüne yataklik etmesi,
yardimda bulunmasi, onlara arka cikmasi, Türkiye´yi
bir ortodoks cemberine alabilmek icin Rusya,
Sirbistan, Ermenistan ve hatta Suriye ile yakin
iliskiler, dostluk anlasmalarina ve bu alanda her
türlü yardimlasmaya girmeleri, Türkiye´ye
yakin Midilli, Rodos, Sakiz hatta Meis adalarini
bile askeri yönden Türkiye´yi tehdit edebilecek
silah depolari haline getirmesi, oralarda askeri
hava alanlari insa etmesi, Türkiye´ye gelen
turistleri caydirma ve kendisine cekme amaciyla
PKK ile ortak terör eylemlerini Türkiye
sahillerindeki turizm merkezlerinde
gerceklestirmesi, orman yanginlari cikarmada
parmak izlerinin oldugunun bilinmesi... ve... ve..
en son olarak ta Ege kita sahanligini 12 mile
cikarma istegi artik bardagi tasiran son damla
olmus gibi görünmektedir.
Yunanistan´in
kita sahanligini 12 mile cikarmasinin Türkiye
icin bir savas sebebi olacagi, gerek askeri,
gerekse hükümet yetkilileri tarafindan cok net
ve acik olarak ifade edilmistir. Bu sert ve net
ifadeden sonra Yunanistan Trakya sinirlarina ve
Arnavutluk sinirlarina askeri yiginak yapmis, T.C.
ordusu da buna mukabil "hazir olun"
manasina gelen Teyakkuz konumuna gecirilmis,
izinler kaldirilmis, terhisler uzatilmistir.
Balkanlarin
zalim cocugu sirplardan sonra, yine Balkanlarin
simarik iti yunanlilarin Ege ve Balkanlarda horoz
kesilmesi bakalim hangi hadiseleri pesinde
getirecek? ABD´nin ve Avrupa Birliginin bu
konudaki tavrini da cok defa görmüs ve sahid
oldugumuz bir film olarak tekrar seyredecegiz.
ABD´nin
su günlerde Haiti´yi isgal etmekle mesgul oldugu
(diplomatik ve askeri olarak), Küba´yi köseye
sIkIstirip kendi emri altina almak icin elinden ne
geliyorsa yaptigi bir dönemde Rusya´nin da
Kafkasya´da müslüman Cecenistan´i, Dagistan´i
ve Azerbaycan´i dize getirmek icin ABD´nin Haiti´yi
isgalini bekledigini, Haiti isgalinin Cecenistan,
Dagistan ve Azerbaycan´in Rus istekleri
dogrultusunda Rusya´nin baski veya isgaline emsal
teskil edecegini artik tüm dünya bilmektedir.
Bu
iki süper güc; danisIkli dögüs yaparak,
hegemonyalarini birbirlerine dayanarak,
birbirlerini emsal göstererek en baskici, ezici,
isgalci bir bicimde soguk savas öncesi gibi soguk
baris döneminde de sürdürüyorlar.
Kendileri
isgal edince, savas yapip mazlum halklari ezince
adi baris oluyor, insan haklarini koruma
operasyonu oluyor. Yunanistan´in karasularini Türkiye
sinirlarina kadar genisletmesi karsisinda Türkiye´nin
tavir almasi, hakli reaksiyonu ABD yetkililerince
saldirganlik diye adlandirilabiliyor.
Nitekim
Vietnam savasi sirasinda asker kacagi olarak
aranan, simdi ABD devlet baskani olan Bill Clinton´un
dis isleri bakan yardimcisi Peter Tarnoff Ege´deki
Yunan-Türk anlasmazligi icin bes teklif getirmis
ve taraflara sunmustur. Buna göre:
1-Yunanistan
bölücü örgütleri cesaretlendirecek
beyanlardan kacinmalidir.
2-Taraflar
Ege´nin tarafsiz karasularinda denizalti
arastirmalar yapmamalidir.
3-Ege´deki
silahsiz ucuslara dair Türk teklifi
benimsenmelidir.
4-Istanbul´daki
Fener Rum patrikhanesinin statüsünün korunmasi,
düzenli calismasi icin kolayliklar saglanmasi,
Heybeliada papaz okulunun tekrar üniversite
ayarinda acilmasina dair yunan isteginin kabul
edilmesi...
5-Türkiye,
Yunanistan´a karsi saldirgan beyanlardan
kacinmalidir.
("Ta
Nea" gazetesi Yunanistan)
Iste
dost bilinen ABD´nin dostulugu ve tutumu budur.
Her zaman böyle olmus ve böyle de olacaktir.
1453
yilinda kaldirilan Ortodoks kilisesinin ekümenik
sifati (devlet baskanligi Roma´daki Papa
gibi) Sevr anlasmasiyla Türk tarafina batililarca
zorla kabul ettirilmesine, Lozan anlasmasiyla bu
sartin kaldirilmasina ragmen ABD ve batililarin
yunan itini üstümüze üstümüze sürmesi;
toplumsal bir degisim süreci geciren ve özüne,
kendi benligine dönen, kendi kimligine bürünmeye
yönelen Türkiye´li müslümanlarin öze dönüs
hareketini frenlemek, durdurmak ve engellemek icin
ABD ve Avrupa Birliginin sinsi ve adi bir oyunudur.
cünkü: Türkiyeli halklar kendi müslüman
kimligine bürününce ABD´nin ve Avrupalilarin
ülkemizdeki ve hatta halki müslüman olan ülkelerdeki
cikarlari, randlari, hegemonyalari, kontrol ve
etkinlikleri, askeri ve siyasi diktalari, ekonomik
ve kültürel üstünlükleri yok olup gidecektir.
Batililara
göre; yeryüzü müslümanlari, ya batililarca
veya batililarin dünya görüsünü kendi görüsleri
imis gibi müslüman toplumlara zorla kabul
ettirmeye calisan, askeri ve sivil diktatörlerce
veya yerli münafiklarca idare edilmelidir.
Türkiye´de
hizla kendi müslüman öz benligine dönen
toplumun hizini kesmek icin Balkanlardan esen
soguk rüzgarlardan sonra, yavas yavas Ege´nin
sulari isinmaktadir.
Ege´nin
sulari isinirken; ülkemizdeki bati güdümlü
demokrasi havarileri müslüman halka yeni diktatörleri
yine, yeni kahramanlar olarak sunabilir.
|
Gastarbeiter Ya
da Modern Kölelik
|
Ibrahim Yasir
|
Vahiy
kültürüyle onurlanmamis toplumlar; insanlik
duygularindan yoksun, hayvani his ve arzularina köle
olmus, insanligi ezen ve ezilen diye iki sinifa
ayiran köleci toplumlardir. Bu toplumlarin düzenleri,
yasam tarzlari hangi isimle isimlendirilirse
isimlendirilsin, hangi güzel insana ferahlik
veren kelimelerle adlandirilirsa adlandirilsin
hepsi birbirine benzeyen, Allah´a isyani tesvik
eden, insana zulmeden Firavun düzenleridir.
Ferdi
kölelik; ilk olarak tarihte, ihtiraslarina kurban
olan Hz. Adem´in oglu Kabil´in, Habil üzerinde
üstünlük taslamasi, O`nun hakkini gasbetmesiyle
baslar.
Kitlesel
kölelestirme ise; güclü kabilelerin,
devletlerin gücsüzleri savas veye hile ile zayif
düsürerek emirleri altina almalariyla, daha
sonra da onlarin bütün hak ve özgürlüklerini
hice saymalariyla baslar.
Tarih
kimi zamanlarinda inanc, kimi zamanlarinda irk üstünlügü,
kimi zamanlarinda da ekonomik sIkIntI ve
problemlerden kaynaklanan savaslar neticesinde
zayif düsen, maglup olan tarafin insanlarinin kölelestirildigine
sIk sIk sahid olmus, olmakta ve gelecek caglarda
da degisIk isim ve sekilde olacaga benzemektedir.
Firavunun
Israilogullarini kölelestirmesi, Rabbani bir
mesajla gelen Hz. Musa´ya ve O´nun
izleyicilerine karsi savas acmasi kölelik
sisteminin yikilacagindan ve kendi tahtindan
olacagindan dolayidir.
Tarihte;
Romalilarin kölelere karsi davranislari halen
unutulmayan, insanligin yüzkarasi uygulamalar
olarak anilagelmektedir.
Eski
Yunan medeniyetinde kölelerin hayvandan da asagi
durumda olduklarini tarih halen dile getirmektedir.
Tarih;
caglar boyu döndü, dolasti. Nice kanli savaslara,
nice kölelik sistemlerine, nice köle pazarlarina
tanik oldu.
Köleler
kölelestikce kölelesti, efendiler efendilestikce
efendilesti. Köleler; ac olarak yattilar, ac
olarak kalktilar. Efendiler; sonsuz arzularla
yattilar aksamlari, sinirsiz isteklerle uyandilar
sabahlari... Kabaran arzularini tatmin etmek, daha
efendi olmak icin hep ucuza üretmek, hep pahaliya
satmanin hülyalariyla kavruldular bir ömür boyu.
Savaslar patladi bunun icin, kanlar döküldü,
nice canlar verildi. Ama; agalarin istekleri,
pasalarin hayalleri, soylularin arzulari bitmedi.
Asya, Avrupa, Afrika dar geldi. Yeni kitalar
fethedildi, yeni üretim alanlari kesfedildi.
Yerliler kölelestirildi buralarda. Yabancilar
efendi oldu. Sonradan gelenler yerlileri evinden
ve yurdundan etti, özgürlügünden, kültür ve
tarihinden kopardi.
Kazanilan
yeni üretim alanlarinda calistirilmak üzere
bogaz tokluguna calistirilacak ücretsiz köleler
gerekliydi.
Köleleri
arenalarda aslanlara parcalattirmaktan zevk duyan
Romalinin devami olan bati medeniyetinin cocuklari
beyazlar kesifler sirasinda siyah derili insanlari
görmüslerdi. Modern silahlari yoktu onlarin,
savunmasiz idiler. Kendilerine arka cikacak bir
devlet sisteminden de uzak, ilkel kabileler
halinde yasiyorlardi. Özgürlüklerinden baska
kayda deger hicbir seyleri yoktu. Fizik olarak
canli, cevik ve güclü idiler. Atalarinin yaptigi
gibi beyaz adam, bu kimsesiz insanlari esir almali
ve üretim alanlarinda ücretsiz calistirmaliydi...
Önce;
Afrika iclerine hristiyan misyonerler gidip
kesifler yapmali idiler. Topladiklari bilgileri
geriden gelecek esir tüccarlarina baris ve özgürlük
adina aktarmali idiler. Zamanla; misyonerler siyah
kitada beyaz adamin informasyon kaynagi, durup
dinlenme istasyonlari, sicrama noktalari haline
geldiler. Misyonerlerin, Afrikaliya sunduklari güllerin
dikenleri Afrikalinin kabilelerini, yurtlarini kan
gölleri haline getirdi, hüzne bogdu.
Siyah
derili insanlar zorla, iskenceyle, soykirimiyla,
katliamlarla ana yurtlarindan, baba ocaklarindan
kopartildilar. Köle pazarlarinda öldüm fiatina
köle tüccarlarina satildilar. Gemilerle
denizasiri ülkelere götürülüp beyaz renkli
toprakagalarina, sehirli beyaz efendilere acik
arttirma ile yüksek fiatlara satildilar. Oralarda;
bogaz tokluguna beyaz derili efendilerin evlerinde
hizmet eden köle, tarlalarinda üretime katkida
bulunan bir hayvan gibi muamele gördü.
Beyaz
derili efendi soylularin sehevi arzularina, malmülk
hirslarina, doymak bilmeyen istahlarina katkida
bulunabilmek icin ömür tükettiler. Beyazlar hep
efendi ve soylu, siyahlar hep köle ve alcak
insanlar olarak kusaktan kusaga üredi ve türediler.
Efendilerin cocuklari efendi, kölelerin cocuklari
köle olarak dogdu ve büyüdüler.
Siyah
kölelerin sirtindan, alin teri, gözyasi ve
kanindan kazanilan gelirlerle eski domuz cobani, dünkü
köle tüccari bugünkü sanayi devletleri,
politika cambazi, laf bezirgani batili toprak
agalari semirdikce semirdiler.
Buharli,
kömürlü, benzinli, mazotlu derken makinalar
icat oldu. Endüstri, sanayi, teknoloji, ekonomi
dev adimlarla ilerledi. Üretim artti. Hammadde
kaynaklarinin sIkIntIsI bas gösterdi. Tüketim
icin pazar savasi basladi. Derken; I. ve II. Dünya
savaslari patladi. insanlik bir daha ayaga düstü.
insanligin onuru bir daha ayaklar altinda ezildi.
Rahatindan, lüksünden kuduran, simaran batililar
ac kurtlar gibi birbirlerine saldirdilar. Kölelerin
alin teri, göz yasi ve kanlari ile kurulan dev
sanayi siteleri, fabrikalar, endüstri merkezleri,
saraylar; ölüm kustu. Beyaz adamin gelinlik gibi
beyaz ve mavi gündüzleri, aydinlik geceleri
karalara büründü, hüzünlerle boguldu. Kan ve
barut kokusu, toz ve duman icinde yerle bir olmus
batinin metropolleri, yerlesim merkezleri
viraneler olarak baykuslara terkedildi ve II. Dünya
savasi bitti.
Güclü
kurtlar; zayiflari hizaya getirdiler. Emir ve
kontrolleri altina aldilar. Bu arada kendileri de
gücten düstüler, büyük kayiplar verdiler,
yoruldular.
3.
Dünya ülkeleri ile halen batililarin sömürgesi
durumundaki ülkeler uyanmaya basladi. Kölelik
zincirlerine yüklenip, özgürlüklerine ulasmak
icin kanli ve kansiz mücadelelerle
bagimsizliklarina kavustular. Bagimsizlik ve özgürlük
rüzgarlari tüm dünyayi tesir altina aldi. Köleleri
uyandirdi.
ABD´de
siyah derililer ve köpeklerin giremedigi resmi
dairelere, lokantalar, oteller ve dükkanlara
ancak 1960 yilinda girebilme sansi verildi. insan
olmanin tadina, onuruna ulasabilmek icin verilen mücadeleler
köle tüccarlarini ve onlarin arkasinda duran
devletleri temelinden sarsti. ABD´de zencilerin
ayaklanisi ABD ekonomisine büyük darbeler vurdu.
Beyaz
adam; yine aklini kullanarak emri altindaki sömürdügü
ülkelere ve insanlara sözümona özgürlükler
verdi, sanslar tanidi.
Insani
yardim, ekonomik destek, kredi musluklarini acmak,...
adiyla siyasi ve ekonomik olarak eski sömürgelerini
yeniden kendilerine baglamayi basardilar. Bati üniversitelerinde
burs ve kredilerle okuttuklari talebeleri,
okullari bittikten sonra kendi ülkelerine aydin,
modern, ücretsiz köleler olarak geri gönderdiler
ve onlari ülkenin en önemli makamlarina
getirdiler. Böylece; kölelik, el, sekil ve isim
degistirmis oldu. Köle tüccarlarinin adi süper
gücler, sanayisi gelismis ülkeler, sömürgelerin
adi ise 3. Dünya ülkeleri, gelismekte olan ülkeler
oldu.
II.
Dünya savasindan yorgun, bitkin cikan eski köle
tüccarlari yeniden yapilanma, güclenme ve süper
güc olma dürtüleriyle 3. Dünya ülkelerinden
getirdikleri misafir iscilere kapilarini actilar.
Kisa zamanda misafir iscilerin alin terleri, gözyaslari
ve emekleri batinin yerle bir olmus sanayi ve
teknolojisini ayaga kaldirdi. Yikilanlarin yerine
daha iyi ve modernlerini kurdular. Zenginligin
nimetini tadinca yeniden simarikliklar, büyüklenmeler,
gururlanmalar basladi. Beraber omuz omuza
calistiklari misafir iscileri horlamaya, kücük görmeye,
dIslamaya, onlara cagdas köleler gibi davranmaya
basladilar. Misafir iscileri; ülke gelirlerini sömüren
parazitler, ülkeyi isgale hazirlanan gücler gibi
görmeye, göstermeye basladilar. En zor, en pis
islerle, en düsük ücretlerle onlari yildirmanin,
biktirmanin yollarini denediler. iscilerin geriye
kendi ülkelerine dönmelerini cazip hale getirmek
icin dönüs primleri verdiler. isten cikarmalarda
öncelik, ise almakta sondan birinci olarak
yabanci iscilere tercih hakki tanidilar.
Bir
cok batili ülkelerde aile birlesiminde, issizlik
parasi, calisma izni, oturma izniyle ilgili bürokrasilerde
korkunc zorluklar getirdiler. is kazalarinda sakat
kalanlarin tazminatlari, yilbasi ve izin paralari
haklari konusunda cesitli ayak oyunlariyla misafir
isciler dolandirildilar. Tüm bati ülkelerinde
cagdas köleler haline getirilmeye calisildi.
Misafir
iscilerin Nazilerin saldiri merkezleri haline
gelmesine, diri diri bir cok ailenin yakilmasina
bati devletlerinin bakisi, köle sahiplerinin ve tüccarlarinin
bakisindan farkli bir sekil arzetmedi.
Bu
tip korkunc cinayetler günlük olagan zabita
olaylari gibi görülmeye, gösterilmeye calisildi.
Köleler;
tarih boyu hicbir hakki olmayan yabancilar olarak
isimlendiriliyorlardi. cagdas dünyamizda bir cok
seyin degistigi gibi köleligin adi da misafir
isciler olmustur. Alinip satilmiyor ama, yine
horlanip, zulme ugratiliyor. Insanlik onurlari ve
haklari cigneniyor. Batinin siyasi demagoglari
onlarin ülke ekonomisi icin vazgecilmez unsurlar
olduklarini söylemelerine ragmen, onlarin sIkIntI
ve problemlerinin asilmasi icin ciddi bir girisim
ve yatirim da yapilmiyor.
Afrikali
köleler zorla yurtlarindan koparilarak ABD ve
Avrupa´ya getirildiler. Kabile reisleri ve önderleri
bir üyelerini beyaz köle tüccarlarina
kaptirmamak icin tüm kabileyi tehlikeye atan
savaslara girismislerdi. Bunun icin nice canlar
verilmis, nice kanlar dökülmüstü.
Misafir
isciler ise; kendi ülkelerinin yetkililerince
sadece ülkelerine girecek döviz karsiligina
batililara cagdas köleler olarak vatandaslarini
satmislardir. Organizesiz, örgütsüz, tercümansiz,
dilsiz, sahipsiz bati metropollerine gelen misafir
isciler; kimileri kendi kimliklerini kaybetmisler,
kimileri ise dar imkanlarina ragmen kendi kültür,
din, gelenek, tarih ve vatanindan kopmamanin mücadelesini
vermislerdir.
Ne
yazik ki, onlari batiya gönderen devlet ve o
devletin batidaki yetkili temsilcilerinin bir cogu
burnu büyük, halktan, tarihinden, dininden kopuk,
körü körüne bati kültürüne teslim olmus,
seviyesiz insanlar, kendi vatandasini hor ve kücük
gören burnu büyük efendiler, kendi tarih, kültür,
medeniyet ve dininden haberi olmayan cahiller...
olagelmis, batilidan fazla kendi vatandasina
zorluk cikaran, bürokratik engeller koyan
unsurlar olmuslardir. Nice vatandasimiz, dininden,
basörtüsünden, cocuguna koydugu Islami bir
isimden, cami ve mescid actigindan, vaaz ve
nasihat ettiginden yargilanmis, sorgulanmis ve bir
cok sIkIntIlara sokulmuslardir.
Öte
yandan; izin mevsimlerinde sinir kapilarinda
cekilen cile, batili devletlerin hicbir sinirinda
görülmeyen cagdisi, igrenc uygulamalardir.
Iste
böyle kardesim,
Kölelik
her cagda, her zamanda ayri bir isim ve bicimde
insanligin karsisinda, insanlik adina, insanlik
icin yapildigi iddia edilen, zulmün ayak
oyunlarindan birisidir.
Firavun
sistemleri var oldukca; o veya bu adla her zaman kölelik
uygulamasi ve sistemleri de hayatiyetini devam
ettirecektir.
Köleler
köleligini anlayip, insanlik onuruna sahip cikip,
vahyin emrine girince, Peygamber izini izleyince
Kizil deniz bile yarilir. Ulasir insan ve insanlik
selamet sahillerine...
Seni
takip eden düsmanin Firavun bile olsa; senin Hakk´a
dogru olan kosun sirasinda geride biraktigin toz
duman arasinda bogulur.
Mustazaflar
müstekbirlere galip gelir. Tarih yeniden tekerrür
eder, Allah (c.c.)´in izniyle!..
|
Eritre'de Yeni
Bir Firavun
|
Tercüme: Yalçin
Içyer
|
Kur'ani
Kerim insanlik tarihinde zorba, zalim düzenler
ile bunlarin basindaki tagutlarin cesitli örneklerini
ibret alinsin diye gözler önüne serer.
cagimizda hangi sekilde olursa olsun, ne bicim
ideoleji ve düsünceye sahip olursa olsun örnegini
Kur' ani Kerim´de bulmak mümkündür. Allah (cc)
bu anlamda bir ayeti celilede söyle buyuruyor.
"Süphesiz Onlarin hayat hikayelerinde akil
sahipleri icin ibretler vardir. Bu uydurulmus yeni
bir söz degildir. Bilakis daha öncekileri
aciklamak, tastik etmek üzere Rehber ve Rahmettir
iman etmis bir topluluk icin." K.K. 12/3
Kur'an
hertürlü ceberrüyeti, despotculugu ile Misir
halkina üstelik kendi halkina, kendi tebasina
yillarca her türlü zulüm ve köleligi reva gören
Firavunun kissasini özetle birkac sahnede veriyor.
Simdi buyurun bu Firavunun hayat hikayesini
beraberce su anda Eritrenin basinda bulunan (Kemdus
Esyas) Firavun düzeni ile karsilastiralim. Ve
Allah (cc)´nin toplumlar icin koydugu ilahi
yasayi görelim. iste iki Firavun ve benzer
noktalari:
1-Firavun
ilahlik taslayarak kendisine yücelik verip büyüklendi.
Kur'ani Kerim bu konuda söyle buyuruyor: Hz. Musa
(a.s.) kendisine geldiginde, onu temizlenmeye
Allah'a kulluga ve O´ndan korkmaya davet eder,
ona mucize gösterir. Allah (cc) bize onun o
andaki tavrini söyle anlatiyor: "Ve
yalanladi, karsi geldi, sonra sirt cevirdi ve
cekip gitti. Sonra adamlarini topladi ve söyle
seslendi: Süphesiz ben sizin yüce rabbinizim."
K.K. 79/17....24 Ayni hali cagdas Firavunda da görüyoruz.
1 ocak 1994 te yaptigi basin toplantisinda su
iddiayi slogan ediyordu: "Vatandan yüce hic
bir sey yoktur." Bunun anlami su idi: Vatan
adina Allah'la yarisiyordu. Karar bu ülkenin
sahibinindir. Bunda süphe yoktur. Böylece
kendisini seriki olmayan Allah (cc)´ya ortak
kosuyor ve ilan ediyor.
2-Firavun
yüceligi geregi halki partilere böldü böylece
iyi insanlari zayif düsürdü. Ki istedigini
yapsin. Allah (cc) bu konuda söyle buyuruyor:
"Süphesiz Firavun yeryüzünde büyüklük
tasladi. Bir gurup halkini zayif düsürmek,
cocuklarini kesmek, kadinlarini kizlarini, serbest
birakmak icin halklari partilere ayirdi. Süphesiz
O fesat (bozgunculuk) yapanlardan dir." K.K.
28/4
Ne
büyük benzerlik. Fesad. Esyasin yaptigi ahlaki
ve maddi fesat, bati toplumunda yapilan toplumsal
fesadin en alcak cehresindendir. Hayatin her
kesimini kapsayan cesitli fesad. Özellikle;
Allah'in (cc) haramlarini ihlali, ahlak bozuklugu
icki, faiz, cinayet ve gece hayati ile ilgili
fesatlar diz boyu yayildi.
Iyilerin
yani müslümanlarin katline gelince, bu ayri bir
sahnedir. Firavun Kemdus Esyas toplu ve tektek
katil mezbahalari hazirladi. Toplu katliamlar
yapti. Adeta sirplarin BosnaHersek´ te yaptigini
yapti. Tek tek öldürmeye gelince müslümanlarin
evlerinden öldürülmemis veya iskence edilmemis
kimse birakmadi. Hanimlarin sag birakilmasina
gelince, müslüman hanimlari insaat isleri gibi
agir islerde calistirmak, erkek kadin esitligi adi
altinda erkekli kadinli yerlerde toplamak icin. Tüm
basin yayin ve söylemlerde kadinin acilmasini
sacilmasini yayginlastirmak icin.
3-Yine
Firavunun halki cesitli parcalara bölmesi
devaminda, Eritrede yaygin olan müslüman
kabilelerin arasini acmali, onlari, birbirine düsürme
ve tercihi olan haclilari onlarin basina efendi
secmesidir. Bölgesel ve irksal farkliliklari sürekli
kiskirtir.
Bu
Firavun özellikle müslümanlarin zayif düsmesi
icin büyük baskilar yaparak, onlari iskence ve
hapisle tehdid ediyor, mallarini aliyor,
okullarini kapatiyor. Tüm Islami imajlari siliyor.
4-Firavunun
halkina yaptiklarini Rabbimiz su ifadesi ile
anlatiyor: "Firavunun kavminden ileri
gelenlerin biri ona söyle dedi: "Sen Musayi
ve kavmini yeryüzünde fesat cikarmaya, seni ve
ilahlarini terk etmelerine müsade mi ediyorsun?
Dedi ki: Biz cocuklarini öldürür, karilarini
serbest birakiriz. Süphesiz biz onlarin üzerine
kahir bir güce sahibiz." K.K. 7/127 Asirlar
önceki firavuni gücün sesi budur.
Cagdas
Firavunun (Esyasin) ileri gelenleri askeri gücleridir.
Hayatin her kesimini bununla koruyor.!! Ne zaman
ki tüm yetkileri eline aldi, kahir gücünü ilan
etti. "Firavun halki topladi ve söyle
seslendi: Ey Kavmim Misirin mülkü bana ait degil
mi? Su gördügünüz ve ayagimin altindan akan
nehirler benim degil mi? Kavmini kücük düsürdü
onlar da ona itaat ettiler ve fasIk bir kavim
oldular." K.K. 43/5154 Ayni bu ifedeleri
kullanarak halki kölelestirmeye basladi cagdas
Eritre Firavunu.
Efendimiz
Hz. Ali (r.a.) bosuna dememis: "Halk
krallarinin dini üzeredir." Bugün bazi
Eritreliler Esyasin zulmünü kabul etmis ve ona
alkis tutmaktalar. Burada bir örnek vermek
istiyorum. (Genevir, Hekat, Akordat) sehirlerinde,
sokaklarda halkin yasadigi kötü bir hal var.
Ulasim araclarinda gelis ve gidislerde uygulanan
zulüm. Söz konusu araclardan sadece onun parali
askerleri veya onun adina calisanlar istifade
ediyor. Hayle Selasiyeyi de (eski diktator)
reddeden ve simdi Esyasi reddeden müslüman halk
istifade edemedigi gibi agir ücret ödüyor.
Mesela
herhangi bir sehirden binen bir kisi bindigi yer
itibari ile degil, aracin kalktigi ve ulastigi yer
itibari ile para ödüyor. Bir örnek: Sayet arac
mesela (Sudan´in uzak dogusu) ile Asmara arasinda
ise ve vatandas Akordattan Asmaraya yolculuk
yapmak istiyorsa... Gerevin Kasala nin bilet ücretini
ödenesi gerekiyor. Ayni sekilde diger üc sehirde
de böyledir.
"Bunlar
o büyük günde dirilmeyeceklerini mi
zannediyorlar?" K.K. 83/4 Yoksa ülkeyi
basibos mu görüyorlar? Bugün, yarin onlardan
hesap soran olmayacak mi ?
Sayet
bu yolun onlarin ömrünü uzatacagina inaniyor ve
kendilerini emniyette hissediyorlarsa, bilsinler
ki cilekes ve dayanikli müslüman halkimiz cok
cileler cekti. Eritrenin her tarafinda Esyas tüm
kapilari kapatiyor. Yani her türlü ceza
yollarini deniyor. Bu kapilari denedikten sonra bu
sefer zindanlarin kapilarini aciyor. Ve binlerce müslüman
zindanlarda cürüyor. Böylece o zülmün en
zirvesine ulasiyor. Zulmün aki beti de sudur:
"Zulüm karanliktir". Kim ki kirli su
ile oynarsa getirecegi sonuclara katlanmak
mecburiyetindedir. Bu Allah'in (cc) zulüm icin
cizdigi sünnettir. Söyleki: "Kötü oyun
veya düzenin sonucu ancak onun düzenleyeni
icindir" K.K. 35/43 Onun icin zalim ve müstekbirler
gururlanmasinlar. Ortadan kaldirmaya ve helak
etmeye calistiklari insanlarin yok olacagini
sanmasinlar. Asil helak olacaklar onlardir. Bu
yukarida ifade edildigi gibi sünnetullahtir. Yine
kazanacak ve yer yüzünün varislerinin salihler
ve mustazaflar olacagi da sünnetullahtandir ve
onun vaadidir. Allah´i (cc) gafil sanmayin.
"O gözleri cikiverecegi güne kadar onlari
erteliyor." K.K. 14/42 ve mustazaflar icin söyle
buyuruyor: "Biz yeryüzünde zayif
birakilanlara iyilikte bulunmak istiyoruz. Onlari
yeryüzünün önderleri kilacagiz ve onlari
varislerden kilacagiz" K.K. 22/5
Mutercimin
Notu: Tarih boyunca müslümanlara cesitli
desiselerle yaklasan, iktidari ele geciridikten
sonra her türlü zulümü reva gören bu diktatörlerden
ne zaman ders alinacak. Su anda Islam dünyasi
basta Arafat olmak üzere bu tür zorbaliga
adaylarla doludur. Özellikle ABD ve Bati, Islam´i,
Islami imajlarla durdurmak istiyor. Bu role T.C.´
de de hazir niceleri var. Cezayir tarihinde
kacinci kez su andaki kiritik imtihani yasiyor.
Rabbim müslüman önderlere feraset nasip etsin
de tevhidi cizgiyi korusunlar. Aksi taktirde ümmetin
cekecegi vardir.
En-Nefir
Eritre Islami Cihad Harketi yayini Muharrem
1415 Ocak 1994 Sayi 28
|
Santa Fu Günlügü
(Kogusta Iftar, Eski Klisede Bayram Namazi)
|
Yasin Güzel
|
Kogusta
iftar, Eski
Kilisede Bayram Namazi
Subat
1993
Mübarek
Ramazan ayina giriyoruz. Ders saatimiz iftara denk
geliyor. Mahkumlar cezaevi yönetiminden Ramazan
boyunca derste iftar yapabilmemiz icin yemek izni
kopardilar. Ilk Pazartesi Bückmannstr.´deki Arif´ten
14 kisilik ekmek arasi köfte yaptirdim. Birazcik
tatli ve iceceklerle birlikte saat 17´de
cezaevinin kapisindaydim. Formalite bir kontrolden
sonra sinifa gectik. Önce cemaatla namazi kildik,
ardindan beraberce yemeklerimizi yedik. Sonra da
derslerimizi yaptik. Bu arada hilal ile ilgili
soru soruldu. Müslümanlarin takvime göre degil,
Hilalin görülmesini itibar alarak Ramazana
baslamalari gerektigi üzerinde durduk. Diger günler
mahkumlar ikiser kisi kendi aralarinda odalarinda
iftarlarini yapiyor ve sahura kalkiyorlar.
Dersimize katilmayanlardan da oruc tutanlarin
oldugu söyleniyor. Bir sonraki hafta Ali ayni
sekilde disaridan yemek getirdi. Kapida
gardiyanlar terslik yapmislar, Alinin de
asabiyetiyle is büyümüs ve böylece son hafta
cezaevine iftarlik ekmek arasi köfte sokamadik.
Mart
1993
Ilk
günden bu yana mahkumlar Cuma namazi kilma
arzusundalar. Bayram namazini da eda edelim
diyorlar. Kararlastirdik. Bayram programi
yapacagiz. Kendilerine Cuma ve Bayram namazlarinin
farz olmadigini söylesek te, mahkumlar bu
vesileyle cok sayida kisinin gelecegini söylüyorlar.
Disaridan
birkac kisiden olusan toplulukla bayramin ikinci günü
cezaevinin iceride bulunan eski kilise salonunda
bayram namazi kildik. Namazdan sonra yaklasIk 70
kisiden olusan topluluga hitabimda hepsi de pür
dikkat dinliyorlardi. Sohbet sonrasi halka
seklinde tekbir ve tehlillerle tek tek
kucaklasarak bayramlastik. Ardindan beraberimizde
getirdigimiz baklavalari ikram ettik. Ben ve
coklari icin mutluluk tablosu arzeden bir durumdu.
Belki de Hamburg cezaevlerinde ilk defa böylesi
coskulu bir bayram yasaniyordu. Cenabi Mevla sebep
olanlardan binlerce kez razi olsun.
|
Devr-i Alem - Um
Die Welt
|
Cecilia Tara
|
"Jenseits
von Afrika" ist
romantisch, das Diesseits weniger
Reisen
ist faszinierend. Es bildet und manchmal öffnet
es einem die Augen. Besonders dann, wenn man die
Gelegenheit hat, weit weg von den Touristenplätzen
das Leben in einem fremden Land so beobachten zu können,
wie es tatsächlich ist.
Auf
einer Reise durch Kenia besichtigte ich zahlreiche
Firmen verschiedenster Art und war in mehrerer
Hinsicht beeindruckt.
Abgesehen
von der völlig verschiedenen Mentalität des
ostafrikanischen Volkes, die zum Beispiel auch die
Einstellung zur Arbeit als Broterwerb anders prägt,
als die europäische, waren die Arbeitsbedingungen
für meine westlich verwöhnten Augen das am
meisten befremdende Moment.
In
Zentral-Kenia befindet sich ein Stahlwerk von
cirka 250 Mitarbeitern. Dieses Stahlwerk besteht
aus einem riesigen Areal, dessen Hauptanteil zur
Lagerung von aus Europa importiertem Schrott
besteht. Die eigentliche Produktionsstätte, eine
Stahlkonstruktion, die als überdachung eines
unzureichend geebneten Betonfundaments dient, verfügt
über keinerlei Beleuchtung. Das Tageslicht, das
durch die offenen Stirnseiten des Daches fällt
und das gleißende Licht der Metallstäbe, die aus
den Hochöfen gezogen werden, bilden die
Lichtquelle für diese riesige Halle. Die verfügbare
Elektrizität wird ausschließlich für eine
Turbine zum Antrieb eines Walzwerkes verwendet. In
dieser Dunkelheit arbeiten die Schwarzafrikaner
ohne jede Sicherheitsvorkehrung. Für die Leute an
den Hochöfen gibt es keine Schutzbrillen oder
hitzebeständigen Anzüge. Sie arbeiten mit
nacktem Oberkörper und tragen als Schutz gegen
das Feuer um die Füße und Waden gebundene Säcke.
Ihr Werkzeug sind eiserne, ca. 1m lange Zangen,
mit denen sie ca. 2m lange glühende Stahlbalken
aus dem Feuer ziehen. Diese Stahlbalken gleiten über
ihre Füße in Rinnen, die zum Walzwerk führen.
Bei jedem Vorbeigleiten fangen die Säcke an den Füßen
der Arbeiter Feuer, das sie mit Händen ausklopfen
und wenn die Säcke durchgebrannt sind, werden
neue darum gebunden.
Im
Walzwerk ziehen die Arbeiter wiederum mit eisernen
Zangen die glühenden Balken aus der einen Walze
heraus, um sie in die nächste zu stecken und so
weiter, bis aus den Balken 4m lange Stäbe
geworden sind. Dann werden sie von Arbeitern, für
die keine Zangen mehr übrig sind, die dafür
Handschuhe tragen, per Hand in eine Abkühlrinne
befördert.
Der
Boden ist uneben, die Rinnen sind ungeschützt und
somit stolpern die Arbeiter in dieser Dunkelheit
auch hin und wieder oder bleiben mit den Säcken
daran hängen. Die Unfallquote sei gering, erählt
der Besitzer. "Etwa zweimal im Jahr passiert
etwas ernsthaftes, ansonsten gibt es keine
Probleme", sagt er.
Wenn
die Stahlstäbe abgekühlt sind, dann werden sie
am anderen Ende der Halle aufgestapelt, oder
besser gesagt, auf einen Haufen geworfen. Hin und
wieder rutschen sie auch wieder herunter.
Die
Arbeiter haben alle eine 12-Stunden-Schicht ohne
Pausen. Das müsse so sein, erklärt der
Vorarbeiter, den das Prinzip der Pause würden die
Arbeiter nicht verstehen. Sie würden nach Hause
gehen, weil sie denken würden, die Arbeit sei zu
Ende. Diesem Phänomen bin ich in mehreren
Betrieben Kenias begegnet. Einerseits sind die
Arbeiter sehr stolz auf ihren Job, denn dadurch
sind sie ein wertvolles Mitglied des
vergleichweise hochentwickelten Staates,
andererseits ist ihnen durch ihre Mentalität die
Wirtschaftlichkeit oder die Produktivität eines
Betriebes ein Buch mit sieben Siegeln. Schlimmer
noch, ein undurchsichtiges Konzept des weißen
Mannes und der wird schon wissen, was er tut.
Auch
wenn der Sicherheitsingenieur eines europäischen
Stahlwerkes beim Anblick dieser Arbeitsbedingungen
innerhalb von fünf Minuten den Betrieb stillegen
würde, nützt es dennoch nichts, diese Fakten
nach europäischen Maßstäben zu messen. Keiner
der Arbeiter käme auf die Idee, sich zu
beschweren. Nicht nur wegen der
Arbeitsmarktsituation, sondern auch, weil diese
Arbeit sie stolz macht. Sie bedeutet nicht nur
einfach Broterwerb, sie bedeutet Ansehen. Was für
unsere Augen schockierend wirkt,ist für diese
Menschen Normalität und umgekehrt. Kenia hat sich
viel vorgenommen und seine Unternehmer auch. Aber
bis zum Standard des Industriestaates ist es noch
weit.
Die
Besichtigung dieses Betriebes war eine Reise durch
die Zeit und man erinnert sich an die Bilder in
den Geschichtswerken aus den Anfangstagen der
Industrialisierung. Vielleicht sind wir uns
manchmal viel zu wenig bewußt, wie bequem unser
Alltag ist und keiner würde mit diesen
afrikanischen Arbeitern dieses Stahlwerkes
tauschen wollen, aber um eines sind sie zu
beneiden. Sie sind die Pioniere in einem Land, das
nach vorne strebt und sie werden ihren Enkeln erzählen
können, wie es war, als die Groß väter im Jahr
1994 mit den einfachsten Mitteln Stahl produziert
haben und sich noch daran freuen können, wenn
ihre Pionierarbeit gefruchtet hat.
Seyahat
cok güzel bir sey. Yeni seyler ögrenmek ve bazan
insanin gözünün acilmasini sagliyor. Hele hele
büyük turistik merkezlerden uzaklasip yabanci
bir ülkedeki gercek hayati gözlemek cok ilginc.
Kenya´da
yaptigim bir seyahat sirasinda bir cok sirketleri
cesitli acilardan izleme firsati buldum.
Dogu
Afrikalilarin, örnegin ise bakis acilari her ne
kadar ekmek parasi kazanma olarak gözükse de cok
cesitli mentalitelerinin olmasi bir yana Avrupali
simartilmis gözlerim icin calisma sartlari
oldukca yadirgayip yabancilayacagim bir durumda
idi.
Merkezi
Kenya´da 250 iscisi olan bir demircelik fabrikasi
var. Oldukca büyük bir calisma alani olan bu
fabrikanin büyük bir kismini Avrupa´dan ithal
edilerek buraya yerlestirilmis hurdalar kaplamis.
Esas demircelik imalatinin yapildigi bölümün
tabani beton olup bunun üzerindeki catidan ibaret
bölümde hicbir IsIk yok. Bu cok büyük hangarin
tek isigi, gündüzleri catinin alin kismindan
sizan gün isiginin büyük demir eritme ocagindan
cikarak yuvarlanan kizgin demir kütlesinden
yansimasindan ibaret olan aydinlanma. Elektrik
yalnizca üzerinde demir transportu yapilan
silindirleri hareket ettirmek icin kullanilan bir
trübün icin harcanabiliyor. Bu karanlikta
Afrikali zenciler hicbir güvenlik tedbiri olmadan
calisiyorlar. Büyük eritme ocaklari önünde
calisan iscilerin ne korunma gözlükleri ne de
sicaga dayanikli is elbiseleri var. Belden
yukarisi ciplak olarak calisan isciler korunma
olarak ayak ve baldirlarina sardiklari bez
cuvallari kullaniyorlar. calisma aletleri
ellerindeki birer metrelik demir kelpetenler.
Bunlarla 2 metre uzunlugundaki demir eriyigini
atesten cikarip aliyorlar. Bu yanmakta olan demir
kütlesini ayaklari üzerinden bir silindir
bandina koyuyorlar. Bu kütle yanlarindan her
gecisinde ayaklarina sardiklari cuvallar yanmaya
basliyor. Elleriyle vurarak söndürüyorlar. Eger
bu bez torbalar tamamen yanarsa yeni torbalar
bagliyorlar.
Silindir
üzerinde gitmekte olan demir kütlelerini yine
isciler ellerindeki bir metre uzunlugundaki demir
kelpetenlerle bir banttan öbürüne alip koyarak,
ta ki bu demir kütle 4 m´lik uzunluga varana
kadar bu ise devam ediyorlar. Daha sonraki safhada
kendisine demir kelpeten kalmayan isciler
eldivenli elleriyle yine bu demir kütlesini (henüz
tam sogumamis halde) sogutma bandina aktariyorlar.
Yer
tam düzgün degil, silindir bantlari etrafinda
koruma olmadigindan bu karanlik yerde isciler
zaman zaman saga sola carptiklarindan bazan
ayaklari etrafinda sarili olan cuvallarla bu banda
takiliveriyorlar. Fabrika sahibinin söyledigine göre
kaza orani cok düsükmüs. Yilda iki sefer ancak
ciddi bir vaka oluyormus. Bunun disinda hicbir
problem yokmus.
Bu
demir kütleleri sogutulduktan sonra hangarin
sonunda biraraya getirilip diziliyor. Daha dogrusu
bir yigin olarak buraya konuluyor. Arada sirada bu
yiginda kaymalar oluyor.
Bütün
isciler hic teneffüs yapmadan tam 12 saat
calismak zorundalar. iscibasi böyle olmali diyor.
cünkü eger teneffüs yapilirsa isciler is bitti
zannedip eve gidiyorlarmis, teneffüsün ne
oldugunu bilmezlermis. Bu olaya Kenya´nin bir cok
isyerinde rastladim dogrusu. Bir bakima bu isciler
cok gurur duyuyorlar bu calismalarindan. Zira
digerlerine göre oldukca gelismis bir ülkenin bu
is sayesinde degerli bir üyesi olmak, iktisadi ve
imalat bakimindan onlarin gözünde yedi mühürlü
bir kitap gibi degerli bir üretim mekanizmasinda
calismak onlar icin bir seref. Daha kötüsü
kendilerinin bu imalati nicin yaptiklarini
bilmedikleri halde herseyi bilen beyaz adama olan
sonsuz güvenleri.
Avrupali
bir güvenlik mühendisi burayi gördügü andan
itibaren bes dakika icerisinde kapatma karari
verse bile Avrupa ölcüleri ile meseleyi
degerlendirmek hicbir fayda getirmez. Ülkede
issizlik oldugundan bir daha is bulamama
korkusundan degil, böyle gurur verici bir isi
kaybetmekten korktuklari icin, iscilerden
hicbirinin sIkayet etmek aklina gelmez. Bu onlar
icin sadece bir ekmek kapisi degil, onlar icin bu
is bir itibar kaynagi. Bizim gözlerimize sok
etkisi yapan seyler bu insanlar icin normal ve
ayni sekilde bunun tam tersi. Kenya ve onun
isadamlari cok seyler planliyorlar, ama bir endüstri
devleti standardina epeyce yollari var.
Bu
fabrikayi ziyaret sanki bir zaman yolculugu
gibiydi ve eski filmlerdeki tarihi fabrikalarini
ilk günlerinden bazi görüntüleri hatirlatti.
Belkide biz günlük hayatimizin ne kadar rahat
oldugunun farkinda degiliz. Avrupa´dan hickimse
bu Afrikali iscilerle yer degistirmek istemez. Ama
bu iscilerin gibtaya deger bir yönü var; Onlar
gelismekte olan bir ülkenin öncü gücleri.
Onlar torunlarina, dedeleri olarak 1994 yilinda
cok ilkel aletlerle nasil celik ürettiklerini ve
üretimlerini gördükce bu isten ne cok zevk
aldiklarini gururla anlatabilecekler.
("Jenseits
von Afrika" Afrika´yi gercekten cok uzak
olarak, romantik ve egzotik bir yer olarak tanitan
bir Amerikan filmi.
|
|
|
|