1 Ortodoks Çemberi Daralirken 

2 Gastarbeiter ya da Modern Kölelik

3 Eritre'de Yeni Bir Firavun

4 Santa Fu Günlügü (Kogusta Iftar, Eski Klisede Bayram Namazi)

5 Devr-i Alem - Um Die Welt

 

 

Ortodoks Çemberi Daralirken

Arif Altunbas

Sirplarin Bosna Hersek´in toprak bütünlügünü hice sayarak baslattiklari Islam düsmanligi ve soykirimdan sonra, askeri, siyasi ve ekonomik olarak Balkanlar krizlerden krizlere sürüklenmistir. Yunanistan´in Avrupa Birligine girdikten hemen sonra, Makedonya´ya ambargo uygulamasi Birlesmis Milletler kararlarina uymayarak Sirbistan´a olan ambargoyu delmesi, zayif ve kimsesiz gibi görünen ve Türkiye´ye yakinligi ile bilinen Arnavutluga iki de bir kafa tutmasi, Kibris meselesinin cikmazlara girmesi icin her türlü oyun ve hileyi denemesi, Istanbul´daki patrikhanenin otonom devlet baskanligi konumuna (Vatikan gibi) getirilmesi icin Avrupa Birligi ve ABD´ye Türkiye´ye baski yaptirmasi, Bati Trakya´daki müslüman Türk azinliginin tüm haklarini gasp etmesi, özgürlüklerini ellerinden almasi, Balkanlardaki müslümanlari yok etmek icin Sirbistan ile her türlü yardimlasmayi yapmasi, T.C. ile Güneydoguda yillardir savasan PKK örgütüne yataklik etmesi, yardimda bulunmasi, onlara arka cikmasi, Türkiye´yi bir ortodoks cemberine alabilmek icin Rusya, Sirbistan, Ermenistan ve hatta Suriye ile yakin iliskiler, dostluk anlasmalarina ve bu alanda her türlü yardimlasmaya girmeleri, Türkiye´ye yakin Midilli, Rodos, Sakiz hatta Meis adalarini bile askeri yönden Türkiye´yi tehdit edebilecek silah depolari haline getirmesi, oralarda askeri hava alanlari insa etmesi, Türkiye´ye gelen turistleri caydirma ve kendisine cekme amaciyla PKK ile ortak terör eylemlerini Türkiye sahillerindeki turizm merkezlerinde gerceklestirmesi, orman yanginlari cikarmada parmak izlerinin oldugunun bilinmesi... ve... ve.. en son olarak ta Ege kita sahanligini 12 mile cikarma istegi artik bardagi tasiran son damla olmus gibi görünmektedir.

Yunanistan´in kita sahanligini 12 mile cikarmasinin Türkiye icin bir savas sebebi olacagi, gerek askeri, gerekse hükümet yetkilileri tarafindan cok net ve acik olarak ifade edilmistir. Bu sert ve net ifadeden sonra Yunanistan Trakya sinirlarina ve Arnavutluk sinirlarina askeri yiginak yapmis, T.C. ordusu da buna mukabil "hazir olun" manasina gelen Teyakkuz konumuna gecirilmis, izinler kaldirilmis, terhisler uzatilmistir.

Balkanlarin zalim cocugu sirplardan sonra, yine Balkanlarin simarik iti yunanlilarin Ege ve Balkanlarda horoz kesilmesi bakalim hangi hadiseleri pesinde getirecek? ABD´nin ve Avrupa Birliginin bu konudaki tavrini da cok defa görmüs ve sahid oldugumuz bir film olarak tekrar seyredecegiz.

ABD´nin su günlerde Haiti´yi isgal etmekle mesgul oldugu (diplomatik ve askeri olarak), Küba´yi köseye sIkIstirip kendi emri altina almak icin elinden ne geliyorsa yaptigi bir dönemde Rusya´nin da Kafkasya´da müslüman Cecenistan´i, Dagistan´i ve Azerbaycan´i dize getirmek icin ABD´nin Haiti´yi isgalini bekledigini, Haiti isgalinin Cecenistan, Dagistan ve Azerbaycan´in Rus istekleri dogrultusunda Rusya´nin baski veya isgaline emsal teskil edecegini artik tüm dünya bilmektedir.

Bu iki süper güc; danisIkli dögüs yaparak, hegemonyalarini birbirlerine dayanarak, birbirlerini emsal göstererek en baskici, ezici, isgalci bir bicimde soguk savas öncesi gibi soguk baris döneminde de sürdürüyorlar.

Kendileri isgal edince, savas yapip mazlum halklari ezince adi baris oluyor, insan haklarini koruma operasyonu oluyor. Yunanistan´in karasularini Türkiye sinirlarina kadar genisletmesi karsisinda Türkiye´nin tavir almasi, hakli reaksiyonu ABD yetkililerince saldirganlik diye adlandirilabiliyor.

Nitekim Vietnam savasi sirasinda asker kacagi olarak aranan, simdi ABD devlet baskani olan Bill Clinton´un dis isleri bakan yardimcisi Peter Tarnoff Ege´deki Yunan-Türk anlasmazligi icin bes teklif getirmis ve taraflara sunmustur. Buna göre:

1-Yunanistan bölücü örgütleri cesaretlendirecek beyanlardan kacinmalidir.

2-Taraflar Ege´nin tarafsiz karasularinda denizalti arastirmalar yapmamalidir.

3-Ege´deki silahsiz ucuslara dair Türk teklifi benimsenmelidir.

4-Istanbul´daki Fener Rum patrikhanesinin statüsünün korunmasi, düzenli calismasi icin kolayliklar saglanmasi, Heybeliada papaz okulunun tekrar üniversite ayarinda acilmasina dair yunan isteginin kabul edilmesi...

5-Türkiye, Yunanistan´a karsi saldirgan beyanlardan kacinmalidir.

("Ta Nea" gazetesi  Yunanistan)

Iste dost bilinen ABD´nin dostulugu ve tutumu budur. Her zaman böyle olmus ve böyle de olacaktir.

1453 yilinda kaldirilan Ortodoks kilisesinin ekümenik sifati (devlet baskanligi  Roma´daki Papa gibi) Sevr anlasmasiyla Türk tarafina batililarca zorla kabul ettirilmesine, Lozan anlasmasiyla bu sartin kaldirilmasina ragmen ABD ve batililarin yunan itini üstümüze üstümüze sürmesi; toplumsal bir degisim süreci geciren ve özüne, kendi benligine dönen, kendi kimligine bürünmeye yönelen Türkiye´li müslümanlarin öze dönüs hareketini frenlemek, durdurmak ve engellemek icin ABD ve Avrupa Birliginin sinsi ve adi bir oyunudur. cünkü: Türkiyeli halklar kendi müslüman kimligine bürününce ABD´nin ve Avrupalilarin ülkemizdeki ve hatta halki müslüman olan ülkelerdeki cikarlari, randlari, hegemonyalari, kontrol ve etkinlikleri, askeri ve siyasi diktalari, ekonomik ve kültürel üstünlükleri yok olup gidecektir.

Batililara göre; yeryüzü müslümanlari, ya batililarca veya batililarin dünya görüsünü kendi görüsleri imis gibi müslüman toplumlara zorla kabul ettirmeye calisan, askeri ve sivil diktatörlerce veya yerli münafiklarca idare edilmelidir.

Türkiye´de hizla kendi müslüman öz benligine dönen toplumun hizini kesmek icin Balkanlardan esen soguk rüzgarlardan sonra, yavas yavas Ege´nin sulari isinmaktadir.

Ege´nin sulari isinirken; ülkemizdeki bati güdümlü demokrasi havarileri müslüman halka yeni diktatörleri yine, yeni kahramanlar olarak sunabilir.

Gastarbeiter Ya da Modern Kölelik

Ibrahim Yasir

Vahiy kültürüyle onurlanmamis toplumlar; insanlik duygularindan yoksun, hayvani his ve arzularina köle olmus, insanligi ezen ve ezilen diye iki sinifa ayiran köleci toplumlardir. Bu toplumlarin düzenleri, yasam tarzlari hangi isimle isimlendirilirse isimlendirilsin, hangi güzel insana ferahlik veren kelimelerle adlandirilirsa adlandirilsin hepsi birbirine benzeyen, Allah´a isyani tesvik eden, insana zulmeden Firavun düzenleridir.

Ferdi kölelik; ilk olarak tarihte, ihtiraslarina kurban olan Hz. Adem´in oglu Kabil´in, Habil üzerinde üstünlük taslamasi, O`nun hakkini gasbetmesiyle baslar.

Kitlesel kölelestirme ise; güclü kabilelerin, devletlerin gücsüzleri savas veye hile ile zayif düsürerek emirleri altina almalariyla, daha sonra da onlarin bütün hak ve özgürlüklerini hice saymalariyla baslar.

Tarih kimi zamanlarinda inanc, kimi zamanlarinda irk üstünlügü, kimi zamanlarinda da ekonomik sIkIntI ve problemlerden kaynaklanan savaslar neticesinde zayif düsen, maglup olan tarafin insanlarinin kölelestirildigine sIk sIk sahid olmus, olmakta ve gelecek caglarda da degisIk isim ve sekilde olacaga benzemektedir.

Firavunun Israilogullarini kölelestirmesi, Rabbani bir mesajla gelen Hz. Musa´ya ve O´nun izleyicilerine karsi savas acmasi kölelik sisteminin yikilacagindan ve kendi tahtindan olacagindan dolayidir.

Tarihte; Romalilarin kölelere karsi davranislari halen unutulmayan, insanligin yüzkarasi uygulamalar olarak anilagelmektedir.

Eski Yunan medeniyetinde kölelerin hayvandan da asagi durumda olduklarini tarih halen dile getirmektedir.

Tarih; caglar boyu döndü, dolasti. Nice kanli savaslara, nice kölelik sistemlerine, nice köle pazarlarina tanik oldu.

Köleler kölelestikce kölelesti, efendiler efendilestikce efendilesti. Köleler; ac olarak yattilar, ac olarak kalktilar. Efendiler; sonsuz arzularla yattilar aksamlari, sinirsiz isteklerle uyandilar sabahlari... Kabaran arzularini tatmin etmek, daha efendi olmak icin hep ucuza üretmek, hep pahaliya satmanin hülyalariyla kavruldular bir ömür boyu. Savaslar patladi bunun icin, kanlar döküldü, nice canlar verildi. Ama; agalarin istekleri, pasalarin hayalleri, soylularin arzulari bitmedi. Asya, Avrupa, Afrika dar geldi. Yeni kitalar fethedildi, yeni üretim alanlari kesfedildi. Yerliler kölelestirildi buralarda. Yabancilar efendi oldu. Sonradan gelenler yerlileri evinden ve yurdundan etti, özgürlügünden, kültür ve tarihinden kopardi.

Kazanilan yeni üretim alanlarinda calistirilmak üzere bogaz tokluguna calistirilacak ücretsiz köleler gerekliydi.

Köleleri arenalarda aslanlara parcalattirmaktan zevk duyan Romalinin devami olan bati medeniyetinin cocuklari beyazlar kesifler sirasinda siyah derili insanlari görmüslerdi. Modern silahlari yoktu onlarin, savunmasiz idiler. Kendilerine arka cikacak bir devlet sisteminden de uzak, ilkel kabileler halinde yasiyorlardi. Özgürlüklerinden baska kayda deger hicbir seyleri yoktu. Fizik olarak canli, cevik ve güclü idiler. Atalarinin yaptigi gibi beyaz adam, bu kimsesiz insanlari esir almali ve üretim alanlarinda ücretsiz calistirmaliydi...

Önce; Afrika iclerine hristiyan misyonerler gidip kesifler yapmali idiler. Topladiklari bilgileri geriden gelecek esir tüccarlarina baris ve özgürlük adina aktarmali idiler. Zamanla; misyonerler siyah kitada beyaz adamin informasyon kaynagi, durup dinlenme istasyonlari, sicrama noktalari haline geldiler. Misyonerlerin, Afrikaliya sunduklari güllerin dikenleri Afrikalinin kabilelerini, yurtlarini kan gölleri haline getirdi, hüzne bogdu.

Siyah derili insanlar zorla, iskenceyle, soykirimiyla, katliamlarla ana yurtlarindan, baba ocaklarindan kopartildilar. Köle pazarlarinda öldüm fiatina köle tüccarlarina satildilar. Gemilerle denizasiri ülkelere götürülüp beyaz renkli toprakagalarina, sehirli beyaz efendilere acik arttirma ile yüksek fiatlara satildilar. Oralarda; bogaz tokluguna beyaz derili efendilerin evlerinde hizmet eden köle, tarlalarinda üretime katkida bulunan bir hayvan gibi muamele gördü.

Beyaz derili efendi soylularin sehevi arzularina, malmülk hirslarina, doymak bilmeyen istahlarina katkida bulunabilmek icin ömür tükettiler. Beyazlar hep efendi ve soylu, siyahlar hep köle ve alcak insanlar olarak kusaktan kusaga üredi ve türediler. Efendilerin cocuklari efendi, kölelerin cocuklari köle olarak dogdu ve büyüdüler.

Siyah kölelerin sirtindan, alin teri, gözyasi ve kanindan kazanilan gelirlerle eski domuz cobani, dünkü köle tüccari bugünkü sanayi devletleri, politika cambazi, laf bezirgani batili toprak agalari semirdikce semirdiler.

Buharli, kömürlü, benzinli, mazotlu derken makinalar icat oldu. Endüstri, sanayi, teknoloji, ekonomi dev adimlarla ilerledi. Üretim artti. Hammadde kaynaklarinin sIkIntIsI bas gösterdi. Tüketim icin pazar savasi basladi. Derken; I. ve II. Dünya savaslari patladi. insanlik bir daha ayaga düstü. insanligin onuru bir daha ayaklar altinda ezildi. Rahatindan, lüksünden kuduran, simaran batililar ac kurtlar gibi birbirlerine saldirdilar. Kölelerin alin teri, göz yasi ve kanlari ile kurulan dev sanayi siteleri, fabrikalar, endüstri merkezleri, saraylar; ölüm kustu. Beyaz adamin gelinlik gibi beyaz ve mavi gündüzleri, aydinlik geceleri karalara büründü, hüzünlerle boguldu. Kan ve barut kokusu, toz ve duman icinde yerle bir olmus batinin metropolleri, yerlesim merkezleri viraneler olarak baykuslara terkedildi ve II. Dünya savasi bitti.

Güclü kurtlar; zayiflari hizaya getirdiler. Emir ve kontrolleri altina aldilar. Bu arada kendileri de gücten düstüler, büyük kayiplar verdiler, yoruldular.

3. Dünya ülkeleri ile halen batililarin sömürgesi durumundaki ülkeler uyanmaya basladi. Kölelik zincirlerine yüklenip, özgürlüklerine ulasmak icin kanli ve kansiz mücadelelerle bagimsizliklarina kavustular. Bagimsizlik ve özgürlük rüzgarlari tüm dünyayi tesir altina aldi. Köleleri uyandirdi.

ABD´de siyah derililer ve köpeklerin giremedigi resmi dairelere, lokantalar, oteller ve dükkanlara ancak 1960 yilinda girebilme sansi verildi. insan olmanin tadina, onuruna ulasabilmek icin verilen mücadeleler köle tüccarlarini ve onlarin arkasinda duran devletleri temelinden sarsti. ABD´de zencilerin ayaklanisi ABD ekonomisine büyük darbeler vurdu.

Beyaz adam; yine aklini kullanarak emri altindaki sömürdügü ülkelere ve insanlara sözümona özgürlükler verdi, sanslar tanidi.

Insani yardim, ekonomik destek, kredi musluklarini acmak,... adiyla siyasi ve ekonomik olarak eski sömürgelerini yeniden kendilerine baglamayi basardilar. Bati üniversitelerinde burs ve kredilerle okuttuklari talebeleri, okullari bittikten sonra kendi ülkelerine aydin, modern, ücretsiz köleler olarak geri gönderdiler ve onlari ülkenin en önemli makamlarina getirdiler. Böylece; kölelik, el, sekil ve isim degistirmis oldu. Köle tüccarlarinin adi süper gücler, sanayisi gelismis ülkeler, sömürgelerin adi ise 3. Dünya ülkeleri, gelismekte olan ülkeler oldu.

II. Dünya savasindan yorgun, bitkin cikan eski köle tüccarlari yeniden yapilanma, güclenme ve süper güc olma dürtüleriyle 3. Dünya ülkelerinden getirdikleri misafir iscilere kapilarini actilar. Kisa zamanda misafir iscilerin alin terleri, gözyaslari ve emekleri batinin yerle bir olmus sanayi ve teknolojisini ayaga kaldirdi. Yikilanlarin yerine daha iyi ve modernlerini kurdular. Zenginligin nimetini tadinca yeniden simarikliklar, büyüklenmeler, gururlanmalar basladi. Beraber omuz omuza calistiklari misafir iscileri horlamaya, kücük görmeye, dIslamaya, onlara cagdas köleler gibi davranmaya basladilar. Misafir iscileri; ülke gelirlerini sömüren parazitler, ülkeyi isgale hazirlanan gücler gibi görmeye, göstermeye basladilar. En zor, en pis islerle, en düsük ücretlerle onlari yildirmanin, biktirmanin yollarini denediler. iscilerin geriye kendi ülkelerine dönmelerini cazip hale getirmek icin dönüs primleri verdiler. isten cikarmalarda öncelik, ise almakta sondan birinci olarak yabanci iscilere tercih hakki tanidilar.

Bir cok batili ülkelerde aile birlesiminde, issizlik parasi, calisma izni, oturma izniyle ilgili bürokrasilerde korkunc zorluklar getirdiler. is kazalarinda sakat kalanlarin tazminatlari, yilbasi ve izin paralari haklari konusunda cesitli ayak oyunlariyla misafir isciler dolandirildilar. Tüm bati ülkelerinde cagdas köleler haline getirilmeye calisildi.

Misafir iscilerin Nazilerin saldiri merkezleri haline gelmesine, diri diri bir cok ailenin yakilmasina bati devletlerinin bakisi, köle sahiplerinin ve tüccarlarinin bakisindan farkli bir sekil arzetmedi.

Bu tip korkunc cinayetler günlük olagan zabita olaylari gibi görülmeye, gösterilmeye calisildi.

Köleler; tarih boyu hicbir hakki olmayan yabancilar olarak isimlendiriliyorlardi. cagdas dünyamizda bir cok seyin degistigi gibi köleligin adi da misafir isciler olmustur. Alinip satilmiyor ama, yine horlanip, zulme ugratiliyor. Insanlik onurlari ve haklari cigneniyor. Batinin siyasi demagoglari onlarin ülke ekonomisi icin vazgecilmez unsurlar olduklarini söylemelerine ragmen, onlarin sIkIntI ve problemlerinin asilmasi icin ciddi bir girisim ve yatirim da yapilmiyor.

Afrikali köleler zorla yurtlarindan koparilarak ABD ve Avrupa´ya getirildiler. Kabile reisleri ve önderleri bir üyelerini beyaz köle tüccarlarina kaptirmamak icin tüm kabileyi tehlikeye atan savaslara girismislerdi. Bunun icin nice canlar verilmis, nice kanlar dökülmüstü.

Misafir isciler ise; kendi ülkelerinin yetkililerince sadece ülkelerine girecek döviz karsiligina batililara cagdas köleler olarak vatandaslarini satmislardir. Organizesiz, örgütsüz, tercümansiz, dilsiz, sahipsiz bati metropollerine gelen misafir isciler; kimileri kendi kimliklerini kaybetmisler, kimileri ise dar imkanlarina ragmen kendi kültür, din, gelenek, tarih ve vatanindan kopmamanin mücadelesini vermislerdir.

Ne yazik ki, onlari batiya gönderen devlet ve o devletin batidaki yetkili temsilcilerinin bir cogu burnu büyük, halktan, tarihinden, dininden kopuk, körü körüne bati kültürüne teslim olmus, seviyesiz insanlar, kendi vatandasini hor ve kücük gören burnu büyük efendiler, kendi tarih, kültür, medeniyet ve dininden haberi olmayan cahiller... olagelmis, batilidan fazla kendi vatandasina zorluk cikaran, bürokratik engeller koyan unsurlar olmuslardir. Nice vatandasimiz, dininden, basörtüsünden, cocuguna koydugu Islami bir isimden, cami ve mescid actigindan, vaaz ve nasihat ettiginden yargilanmis, sorgulanmis ve bir cok sIkIntIlara sokulmuslardir.

Öte yandan; izin mevsimlerinde sinir kapilarinda cekilen cile, batili devletlerin hicbir sinirinda görülmeyen cagdisi, igrenc uygulamalardir.

Iste böyle kardesim,

Kölelik her cagda, her zamanda ayri bir isim ve bicimde insanligin karsisinda, insanlik adina, insanlik icin yapildigi iddia edilen, zulmün ayak oyunlarindan birisidir.

Firavun sistemleri var oldukca; o veya bu adla her zaman kölelik uygulamasi ve sistemleri de hayatiyetini devam ettirecektir.

Köleler köleligini anlayip, insanlik onuruna sahip cikip, vahyin emrine girince, Peygamber izini izleyince Kizil deniz bile yarilir. Ulasir insan ve insanlik selamet sahillerine...

Seni takip eden düsmanin Firavun bile olsa; senin Hakk´a dogru olan kosun sirasinda geride biraktigin toz duman arasinda bogulur.

Mustazaflar müstekbirlere galip gelir. Tarih yeniden tekerrür eder, Allah (c.c.)´in izniyle!..

Eritre'de Yeni Bir Firavun

Tercüme: Yalçin Içyer

Kur'ani Kerim insanlik tarihinde zorba, zalim düzenler ile bunlarin basindaki tagutlarin cesitli örneklerini ibret alinsin diye gözler önüne serer. cagimizda hangi sekilde olursa olsun, ne bicim ideoleji ve düsünceye sahip olursa olsun örnegini Kur' ani Kerim´de bulmak mümkündür. Allah (cc) bu anlamda bir ayeti celilede söyle buyuruyor. "Süphesiz Onlarin hayat hikayelerinde akil sahipleri icin ibretler vardir. Bu uydurulmus yeni bir söz degildir. Bilakis daha öncekileri aciklamak, tastik etmek üzere Rehber ve Rahmettir iman etmis bir topluluk icin." K.K. 12/3

Kur'an hertürlü ceberrüyeti, despotculugu ile Misir halkina üstelik kendi halkina, kendi tebasina yillarca her türlü zulüm ve köleligi reva gören Firavunun kissasini özetle birkac sahnede veriyor. Simdi buyurun bu Firavunun hayat hikayesini beraberce su anda Eritrenin basinda bulunan (Kemdus Esyas) Firavun düzeni ile karsilastiralim. Ve Allah (cc)´nin toplumlar icin koydugu ilahi yasayi görelim. iste iki Firavun ve benzer noktalari:

1-Firavun ilahlik taslayarak kendisine yücelik verip büyüklendi. Kur'ani Kerim bu konuda söyle buyuruyor: Hz. Musa (a.s.) kendisine geldiginde, onu temizlenmeye Allah'a kulluga ve O´ndan korkmaya davet eder, ona mucize gösterir. Allah (cc) bize onun o andaki tavrini söyle anlatiyor: "Ve yalanladi, karsi geldi, sonra sirt cevirdi ve cekip gitti. Sonra adamlarini topladi ve söyle seslendi: Süphesiz ben sizin yüce rabbinizim." K.K. 79/17....24 Ayni hali cagdas Firavunda da görüyoruz. 1 ocak 1994 te yaptigi basin toplantisinda su iddiayi slogan ediyordu: "Vatandan yüce hic bir sey yoktur." Bunun anlami su idi: Vatan adina Allah'la yarisiyordu. Karar bu ülkenin sahibinindir. Bunda süphe yoktur. Böylece kendisini seriki olmayan Allah (cc)´ya ortak kosuyor ve ilan ediyor.

2-Firavun yüceligi geregi halki partilere böldü böylece iyi insanlari zayif düsürdü. Ki istedigini yapsin. Allah (cc) bu konuda söyle buyuruyor: "Süphesiz Firavun yeryüzünde büyüklük tasladi. Bir gurup halkini zayif düsürmek, cocuklarini kesmek, kadinlarini kizlarini, serbest birakmak icin halklari partilere ayirdi. Süphesiz O fesat (bozgunculuk) yapanlardan dir." K.K. 28/4

Ne büyük benzerlik. Fesad. Esyasin yaptigi ahlaki ve maddi fesat, bati toplumunda yapilan toplumsal fesadin en alcak cehresindendir. Hayatin her kesimini kapsayan cesitli fesad. Özellikle; Allah'in (cc) haramlarini ihlali, ahlak bozuklugu icki, faiz, cinayet ve gece hayati ile ilgili fesatlar diz boyu yayildi.

Iyilerin yani müslümanlarin katline gelince, bu ayri bir sahnedir. Firavun Kemdus Esyas toplu ve tektek katil mezbahalari hazirladi. Toplu katliamlar yapti. Adeta sirplarin BosnaHersek´ te yaptigini yapti. Tek tek öldürmeye gelince müslümanlarin evlerinden öldürülmemis veya iskence edilmemis kimse birakmadi. Hanimlarin sag birakilmasina gelince, müslüman hanimlari insaat isleri gibi agir islerde calistirmak, erkek kadin esitligi adi altinda erkekli kadinli yerlerde toplamak icin. Tüm basin yayin ve söylemlerde kadinin acilmasini sacilmasini yayginlastirmak icin.

3-Yine Firavunun halki cesitli parcalara bölmesi devaminda, Eritrede yaygin olan müslüman kabilelerin arasini acmali, onlari, birbirine düsürme ve tercihi olan haclilari onlarin basina efendi secmesidir. Bölgesel ve irksal farkliliklari sürekli kiskirtir.

Bu Firavun özellikle müslümanlarin zayif düsmesi icin büyük baskilar yaparak, onlari iskence ve hapisle tehdid ediyor, mallarini aliyor, okullarini kapatiyor. Tüm Islami imajlari siliyor.

4-Firavunun halkina yaptiklarini Rabbimiz su ifadesi ile anlatiyor: "Firavunun kavminden ileri gelenlerin biri ona söyle dedi: "Sen Musayi ve kavmini yeryüzünde fesat cikarmaya, seni ve ilahlarini terk etmelerine müsade mi ediyorsun? Dedi ki: Biz cocuklarini öldürür, karilarini serbest birakiriz. Süphesiz biz onlarin üzerine kahir bir güce sahibiz." K.K. 7/127 Asirlar önceki firavuni gücün sesi budur.

Cagdas Firavunun (Esyasin) ileri gelenleri askeri gücleridir. Hayatin her kesimini bununla koruyor.!! Ne zaman ki tüm yetkileri eline aldi, kahir gücünü ilan etti. "Firavun halki topladi ve söyle seslendi: Ey Kavmim Misirin mülkü bana ait degil mi? Su gördügünüz ve ayagimin altindan akan nehirler benim degil mi? Kavmini kücük düsürdü onlar da ona itaat ettiler ve fasIk bir kavim oldular." K.K. 43/5154 Ayni bu ifedeleri kullanarak halki kölelestirmeye basladi cagdas Eritre Firavunu.

Efendimiz Hz. Ali (r.a.) bosuna dememis: "Halk krallarinin dini üzeredir." Bugün bazi Eritreliler Esyasin zulmünü kabul etmis ve ona alkis tutmaktalar. Burada bir örnek vermek istiyorum. (Genevir, Hekat, Akordat) sehirlerinde, sokaklarda halkin yasadigi kötü bir hal var. Ulasim araclarinda gelis ve gidislerde uygulanan zulüm. Söz konusu araclardan sadece onun parali askerleri veya onun adina calisanlar istifade ediyor. Hayle Selasiyeyi de (eski diktator) reddeden ve simdi Esyasi reddeden müslüman halk istifade edemedigi gibi agir ücret ödüyor.

Mesela herhangi bir sehirden binen bir kisi bindigi yer itibari ile degil, aracin kalktigi ve ulastigi yer itibari ile para ödüyor. Bir örnek: Sayet arac mesela (Sudan´in uzak dogusu) ile Asmara arasinda ise ve vatandas Akordattan Asmaraya yolculuk yapmak istiyorsa... Gerevin Kasala nin bilet ücretini ödenesi gerekiyor. Ayni sekilde diger üc sehirde de böyledir.

"Bunlar o büyük günde dirilmeyeceklerini mi zannediyorlar?" K.K. 83/4 Yoksa ülkeyi basibos mu görüyorlar? Bugün, yarin onlardan hesap soran olmayacak mi ?

Sayet bu yolun onlarin ömrünü uzatacagina inaniyor ve kendilerini emniyette hissediyorlarsa, bilsinler ki cilekes ve dayanikli müslüman halkimiz cok cileler cekti. Eritrenin her tarafinda Esyas tüm kapilari kapatiyor. Yani her türlü ceza yollarini deniyor. Bu kapilari denedikten sonra bu sefer zindanlarin kapilarini aciyor. Ve binlerce müslüman zindanlarda cürüyor. Böylece o zülmün en zirvesine ulasiyor. Zulmün aki beti de sudur: "Zulüm karanliktir". Kim ki kirli su ile oynarsa getirecegi sonuclara katlanmak mecburiyetindedir. Bu Allah'in (cc) zulüm icin cizdigi sünnettir. Söyleki: "Kötü oyun veya düzenin sonucu ancak onun düzenleyeni icindir" K.K. 35/43 Onun icin zalim ve müstekbirler gururlanmasinlar. Ortadan kaldirmaya ve helak etmeye calistiklari insanlarin yok olacagini sanmasinlar. Asil helak olacaklar onlardir. Bu yukarida ifade edildigi gibi sünnetullahtir. Yine kazanacak ve yer yüzünün varislerinin salihler ve mustazaflar olacagi da sünnetullahtandir ve onun vaadidir. Allah´i (cc) gafil sanmayin. "O gözleri cikiverecegi güne kadar onlari erteliyor." K.K. 14/42 ve mustazaflar icin söyle buyuruyor: "Biz yeryüzünde zayif birakilanlara iyilikte bulunmak istiyoruz. Onlari yeryüzünün önderleri kilacagiz ve onlari varislerden kilacagiz" K.K. 22/5

Mutercimin Notu: Tarih boyunca müslümanlara cesitli desiselerle yaklasan, iktidari ele geciridikten sonra her türlü zulümü reva gören bu diktatörlerden ne zaman ders alinacak. Su anda Islam dünyasi basta Arafat olmak üzere bu tür zorbaliga adaylarla doludur. Özellikle ABD ve Bati, Islam´i, Islami imajlarla durdurmak istiyor. Bu role T.C.´ de de hazir niceleri var. Cezayir tarihinde kacinci kez su andaki kiritik imtihani yasiyor. Rabbim müslüman önderlere feraset nasip etsin de tevhidi cizgiyi korusunlar. Aksi taktirde ümmetin cekecegi vardir.

En-Nefir  Eritre Islami Cihad Harketi yayini  Muharrem 1415 Ocak 1994 Sayi 28

Santa Fu Günlügü (Kogusta Iftar, Eski Klisede Bayram Namazi)

Yasin Güzel

Kogusta iftar, Eski Kilisede Bayram Namazi

Subat 1993

Mübarek Ramazan ayina giriyoruz. Ders saatimiz iftara denk geliyor. Mahkumlar cezaevi yönetiminden Ramazan boyunca derste iftar yapabilmemiz icin yemek izni kopardilar. Ilk Pazartesi Bückmannstr.´deki Arif´ten 14 kisilik ekmek arasi köfte yaptirdim. Birazcik tatli ve iceceklerle birlikte saat 17´de cezaevinin kapisindaydim. Formalite bir kontrolden sonra sinifa gectik. Önce cemaatla namazi kildik, ardindan beraberce yemeklerimizi yedik. Sonra da derslerimizi yaptik. Bu arada hilal ile ilgili soru soruldu. Müslümanlarin takvime göre degil, Hilalin görülmesini itibar alarak Ramazana baslamalari gerektigi üzerinde durduk. Diger günler mahkumlar ikiser kisi kendi aralarinda odalarinda iftarlarini yapiyor ve sahura kalkiyorlar. Dersimize katilmayanlardan da oruc tutanlarin oldugu söyleniyor. Bir sonraki hafta Ali ayni sekilde disaridan yemek getirdi. Kapida gardiyanlar terslik yapmislar, Alinin de asabiyetiyle is büyümüs ve böylece son hafta cezaevine iftarlik ekmek arasi köfte sokamadik.

Mart 1993

Ilk günden bu yana mahkumlar Cuma namazi kilma arzusundalar. Bayram namazini da eda edelim diyorlar. Kararlastirdik. Bayram programi yapacagiz. Kendilerine Cuma ve Bayram namazlarinin farz olmadigini söylesek te, mahkumlar bu vesileyle cok sayida kisinin gelecegini söylüyorlar.

Disaridan birkac kisiden olusan toplulukla bayramin ikinci günü cezaevinin iceride bulunan eski kilise salonunda bayram namazi kildik. Namazdan sonra yaklasIk 70 kisiden olusan topluluga hitabimda hepsi de pür dikkat dinliyorlardi. Sohbet sonrasi halka seklinde tekbir ve tehlillerle tek tek kucaklasarak bayramlastik. Ardindan beraberimizde getirdigimiz baklavalari ikram ettik. Ben ve coklari icin mutluluk tablosu arzeden bir durumdu. Belki de Hamburg cezaevlerinde ilk defa böylesi coskulu bir bayram yasaniyordu. Cenabi Mevla sebep olanlardan binlerce kez razi olsun.

Devr-i Alem - Um Die Welt

Cecilia Tara

"Jenseits von Afrika" ist romantisch,  das Diesseits weniger

Reisen ist faszinierend. Es bildet und manchmal öffnet es einem die Augen. Besonders dann, wenn man die Gelegenheit hat, weit weg von den Touristenplätzen das Leben in einem fremden Land so beobachten zu können, wie es tatsächlich ist.

Auf einer Reise durch Kenia besichtigte ich zahlreiche Firmen verschiedenster Art und war in mehrerer Hinsicht beeindruckt.

Abgesehen von der völlig verschiedenen Mentalität des ostafrikanischen Volkes, die zum Beispiel auch die Einstellung zur Arbeit als Broterwerb anders prägt, als die europäische, waren die Arbeitsbedingungen für meine westlich verwöhnten Augen das am meisten befremdende Moment.

In Zentral-Kenia befindet sich ein Stahlwerk von cirka 250 Mitarbeitern. Dieses Stahlwerk besteht aus einem riesigen Areal, dessen Hauptanteil zur Lagerung von aus Europa importiertem Schrott besteht. Die eigentliche Produktionsstätte, eine Stahlkonstruktion, die als überdachung eines unzureichend geebneten Betonfundaments dient, verfügt über keinerlei Beleuchtung. Das Tageslicht, das durch die offenen Stirnseiten des Daches fällt und das gleißende Licht der Metallstäbe, die aus den Hochöfen gezogen werden, bilden die Lichtquelle für diese riesige Halle. Die verfügbare Elektrizität wird ausschließlich für eine Turbine zum Antrieb eines Walzwerkes verwendet. In dieser Dunkelheit arbeiten die Schwarzafrikaner ohne jede Sicherheitsvorkehrung. Für die Leute an den Hochöfen gibt es keine Schutzbrillen oder hitzebeständigen Anzüge. Sie arbeiten mit nacktem Oberkörper und tragen als Schutz gegen das Feuer um die Füße und Waden gebundene Säcke. Ihr Werkzeug sind eiserne, ca. 1m lange Zangen, mit denen sie ca. 2m lange glühende Stahlbalken aus dem Feuer ziehen. Diese Stahlbalken gleiten über ihre Füße in Rinnen, die zum Walzwerk führen. Bei jedem Vorbeigleiten fangen die Säcke an den Füßen der Arbeiter Feuer, das sie mit Händen ausklopfen und wenn die Säcke durchgebrannt sind, werden neue darum gebunden.

Im Walzwerk ziehen die Arbeiter wiederum mit eisernen Zangen die glühenden Balken aus der einen Walze heraus, um sie in die nächste zu stecken und so weiter, bis aus den Balken 4m lange Stäbe geworden sind. Dann werden sie von Arbeitern, für die keine Zangen mehr übrig sind, die dafür Handschuhe tragen, per Hand in eine Abkühlrinne befördert.

Der Boden ist uneben, die Rinnen sind ungeschützt und somit stolpern die Arbeiter in dieser Dunkelheit auch hin und wieder oder bleiben mit den Säcken daran hängen. Die Unfallquote sei gering, erählt der Besitzer. "Etwa zweimal im Jahr passiert etwas ernsthaftes, ansonsten gibt es keine Probleme", sagt er.

Wenn die Stahlstäbe abgekühlt sind, dann werden sie am anderen Ende der Halle aufgestapelt, oder besser gesagt, auf einen Haufen geworfen. Hin und wieder rutschen sie auch wieder herunter.

Die Arbeiter haben alle eine 12-Stunden-Schicht ohne Pausen. Das müsse so sein, erklärt der Vorarbeiter, den das Prinzip der Pause würden die Arbeiter nicht verstehen. Sie würden nach Hause gehen, weil sie denken würden, die Arbeit sei zu Ende. Diesem Phänomen bin ich in mehreren Betrieben Kenias begegnet. Einerseits sind die Arbeiter sehr stolz auf ihren Job, denn dadurch sind sie ein wertvolles Mitglied des vergleichweise hochentwickelten Staates, andererseits ist ihnen durch ihre Mentalität die Wirtschaftlichkeit oder die Produktivität eines Betriebes ein Buch mit sieben Siegeln. Schlimmer noch, ein undurchsichtiges Konzept des weißen Mannes und der wird schon wissen, was er tut.

Auch wenn der Sicherheitsingenieur eines europäischen Stahlwerkes beim Anblick dieser Arbeitsbedingungen innerhalb von fünf Minuten den Betrieb stillegen würde, nützt es dennoch nichts, diese Fakten nach europäischen Maßstäben zu messen. Keiner der Arbeiter käme auf die Idee, sich zu beschweren. Nicht nur wegen der Arbeitsmarktsituation, sondern auch, weil diese Arbeit sie stolz macht. Sie bedeutet nicht nur einfach Broterwerb, sie bedeutet Ansehen. Was für unsere Augen schockierend wirkt,ist für diese Menschen Normalität und umgekehrt. Kenia hat sich viel vorgenommen und seine Unternehmer auch. Aber bis zum Standard des Industriestaates ist es noch weit.

Die Besichtigung dieses Betriebes war eine Reise durch die Zeit und man erinnert sich an die Bilder in den Geschichtswerken aus den Anfangstagen der Industrialisierung. Vielleicht sind wir uns manchmal viel zu wenig bewußt, wie bequem unser Alltag ist und keiner würde mit diesen afrikanischen Arbeitern dieses Stahlwerkes tauschen wollen, aber um eines sind sie zu beneiden. Sie sind die Pioniere in einem Land, das nach vorne strebt und sie werden ihren Enkeln erzählen können, wie es war, als die Groß väter im Jahr 1994 mit den einfachsten Mitteln Stahl produziert haben und sich noch daran freuen können, wenn ihre Pionierarbeit gefruchtet hat.

Seyahat cok güzel bir sey. Yeni seyler ögrenmek ve bazan insanin gözünün acilmasini sagliyor. Hele hele büyük turistik merkezlerden uzaklasip yabanci bir ülkedeki gercek hayati gözlemek cok ilginc.

Kenya´da yaptigim bir seyahat sirasinda bir cok sirketleri cesitli acilardan izleme firsati buldum.

Dogu Afrikalilarin, örnegin ise bakis acilari her ne kadar ekmek parasi kazanma olarak gözükse de cok cesitli mentalitelerinin olmasi bir yana Avrupali simartilmis gözlerim icin calisma sartlari oldukca yadirgayip yabancilayacagim bir durumda idi.

Merkezi Kenya´da 250 iscisi olan bir demircelik fabrikasi var. Oldukca büyük bir calisma alani olan bu fabrikanin büyük bir kismini Avrupa´dan ithal edilerek buraya yerlestirilmis hurdalar kaplamis. Esas demircelik imalatinin yapildigi bölümün tabani beton olup bunun üzerindeki catidan ibaret bölümde hicbir IsIk yok. Bu cok büyük hangarin tek isigi, gündüzleri catinin alin kismindan sizan gün isiginin büyük demir eritme ocagindan cikarak yuvarlanan kizgin demir kütlesinden yansimasindan ibaret olan aydinlanma. Elektrik yalnizca üzerinde demir transportu yapilan silindirleri hareket ettirmek icin kullanilan bir trübün icin harcanabiliyor. Bu karanlikta Afrikali zenciler hicbir güvenlik tedbiri olmadan calisiyorlar. Büyük eritme ocaklari önünde calisan iscilerin ne korunma gözlükleri ne de sicaga dayanikli is elbiseleri var. Belden yukarisi ciplak olarak calisan isciler korunma olarak ayak ve baldirlarina sardiklari bez cuvallari kullaniyorlar. calisma aletleri ellerindeki birer metrelik demir kelpetenler. Bunlarla 2 metre uzunlugundaki demir eriyigini atesten cikarip aliyorlar. Bu yanmakta olan demir kütlesini ayaklari üzerinden bir silindir bandina koyuyorlar. Bu kütle yanlarindan her gecisinde ayaklarina sardiklari cuvallar yanmaya basliyor. Elleriyle vurarak söndürüyorlar. Eger bu bez torbalar tamamen yanarsa yeni torbalar bagliyorlar.

Silindir üzerinde gitmekte olan demir kütlelerini yine isciler ellerindeki bir metre uzunlugundaki demir kelpetenlerle bir banttan öbürüne alip koyarak, ta ki bu demir kütle 4 m´lik uzunluga varana kadar bu ise devam ediyorlar. Daha sonraki safhada kendisine demir kelpeten kalmayan isciler eldivenli elleriyle yine bu demir kütlesini (henüz tam sogumamis halde) sogutma bandina aktariyorlar.

Yer tam düzgün degil, silindir bantlari etrafinda koruma olmadigindan bu karanlik yerde isciler zaman zaman saga sola carptiklarindan bazan ayaklari etrafinda sarili olan cuvallarla bu banda takiliveriyorlar. Fabrika sahibinin söyledigine göre kaza orani cok düsükmüs. Yilda iki sefer ancak ciddi bir vaka oluyormus. Bunun disinda hicbir problem yokmus.

Bu demir kütleleri sogutulduktan sonra hangarin sonunda biraraya getirilip diziliyor. Daha dogrusu bir yigin olarak buraya konuluyor. Arada sirada bu yiginda kaymalar oluyor.

Bütün isciler hic teneffüs yapmadan tam 12 saat calismak zorundalar. iscibasi böyle olmali diyor. cünkü eger teneffüs yapilirsa isciler is bitti zannedip eve gidiyorlarmis, teneffüsün ne oldugunu bilmezlermis. Bu olaya Kenya´nin bir cok isyerinde rastladim dogrusu. Bir bakima bu isciler cok gurur duyuyorlar bu calismalarindan. Zira digerlerine göre oldukca gelismis bir ülkenin bu is sayesinde degerli bir üyesi olmak, iktisadi ve imalat bakimindan onlarin gözünde yedi mühürlü bir kitap gibi degerli bir üretim mekanizmasinda calismak onlar icin bir seref. Daha kötüsü kendilerinin bu imalati nicin yaptiklarini bilmedikleri halde herseyi bilen beyaz adama olan sonsuz güvenleri.

Avrupali bir güvenlik mühendisi burayi gördügü andan itibaren bes dakika icerisinde kapatma karari verse bile Avrupa ölcüleri ile meseleyi degerlendirmek hicbir fayda getirmez. Ülkede issizlik oldugundan bir daha is bulamama korkusundan degil, böyle gurur verici bir isi kaybetmekten korktuklari icin, iscilerden hicbirinin sIkayet etmek aklina gelmez. Bu onlar icin sadece bir ekmek kapisi degil, onlar icin bu is bir itibar kaynagi. Bizim gözlerimize sok etkisi yapan seyler bu insanlar icin normal ve ayni sekilde bunun tam tersi. Kenya ve onun isadamlari cok seyler planliyorlar, ama bir endüstri devleti standardina epeyce yollari var.

Bu fabrikayi ziyaret sanki bir zaman yolculugu gibiydi ve eski filmlerdeki tarihi fabrikalarini ilk günlerinden bazi görüntüleri hatirlatti. Belkide biz günlük hayatimizin ne kadar rahat oldugunun farkinda degiliz. Avrupa´dan hickimse bu Afrikali iscilerle yer degistirmek istemez. Ama bu iscilerin gibtaya deger bir yönü var; Onlar gelismekte olan bir ülkenin öncü gücleri. Onlar torunlarina, dedeleri olarak 1994 yilinda cok ilkel aletlerle nasil celik ürettiklerini ve üretimlerini gördükce bu isten ne cok zevk aldiklarini gururla anlatabilecekler.

("Jenseits von Afrika" Afrika´yi gercekten cok uzak olarak, romantik ve egzotik bir yer olarak tanitan bir Amerikan filmi.