1 Aile ve Egitim

2 Örnek Hanimlar (Ifk Hadisesi - "Iftira Olayi")
 

 

Aile ve Egitim

Adil Emre

Islam kadinerkek ayirimi yapmaksizin her mükellefe ilim talep etmeyi farz kilmistir. cünkü kisi nelere, nicin ve nasil inandigini bilmek ve bu bilgisini eyleme dönüstürüp hayatina yön vermek zorundadir.

Ilmin nihayeti olmamakla beraber asgari noktasi; Islam hukuk dilinde Zarurati diniyye diye adlandirilan ve mükellefin kisa ve yüzeysel olarak icmali bilmek zorunda oldugu temel ilmihal bilgileri diye tarif edilen seviyesidir.

Aslinda verdigimiz tanim üzerinde biraz durup düsünüldügü zaman, zikredilen bu asgari seviyenin istenilen ve yeterli görülen degil, aksine dinde kalabilmek veya dine girebilmek icin sart konulan zorunlu temel bilgiler oldugu acikca görülmektedir.

Bizim burada altini cizmek istedigimiz tema ise, bu temel bilgiler üzerinde kurulmus egitim grafiginin daha yüksek seviyelerine talip olmadigimiz müddetce bir bütün olarak Islam hukuku üzerinde kurulmus ve buna göre yürüyen bir aile kurmamizin mümkün olmayacagi gibi bu tip ailelerin de saglikli bir Islam Cemaati ortaya cikaramayacagidir.

Gerek evlilik öncesi, gerekse evlilikten sonra aile icerisinde mükellefe farz olan ilimlerin derinlemesine ögrenilmemesinden dolayi zaman süreci icerisinde ailede Islam´in itibarini zedeleyici bir cok üzücü olaylar olmaktadir.

Islami bir aile olmak icin, kocanin bir cemaata bagli bulunmasi, kadinin da genelde kocanin hatiri icin de olsa basini örtüp tesettüre bürünmesi yeterli sebep kabul edilince; sözüm ona Islami ailede en ufak bir kavga aninda kadin Alman polisine siginabilmekte, her halukarda reddetmekle yükümlü olduklari Tagut´un mahkemelerinde sanki Islam´in bu konularda hicbir hükmü yokmus gibi cocuklarin, dairelerin ve evdeki catal bicagin taksim kavgasi verilmektedir. Hic süphesiz günlük hayatimizda sahid oldugumuz bu tür olaylarin meydana gelmesi icin kadinerkek ayirimi yapmadan Islam hukukunu ögrenmek ve aile hayatimizda pratige gecirmek zorundayiz.

Kadin ve Egitim

Islam hukukuna göre kendini tanzim etmis ve yönlendiren bir aile ve cemaat yapisinin kurulabilmesi icin en önde gelen faktörlerden bir tanesi de kadinlarin egitim meselesidir. Zira kadinlar aileyi kuran unsurlardan biri olduklari gibi, yarinin toplumunu olusturacak cocuklarin da ilk ögretmenleri ve egitimcileri konumundadirlar. Hepimizin bildigi pedagojik arastirmalara göre cocuklar ilk 7 yas icerisinde özellikle anneden aldiklari temel nükteler dogrultusunda gelisim saglamaktadirlar.

Toplum acisindan böylesine önemli bir misyonu bulunan kadinlarimizin egitimi kendi kisilikleri acisindan da vazgecilmez bir zorunluluktur. cünkü kadinin kendi hak ve hukukunu taniyip, talep etmesi, toplumda söz sahibi olup, katilimci olabilmesi, üzüntüsünde ve nesesinde Islami ölcüler dahilinde kalabilmesi... ve kendi kisiligini Islami kaliplara dökerek, disiligini ve inancini cem edip kadinligin zirvesine tirmanabilmesi ancak ve ancak egitimle mümkündür.

Pek tabii ki bu söylediklerimizin elde edilebilmesi icin kadinlarimizin gayet ciddi ve azimli bir sekilde okuyup ögrenmeye talip olmalari ve daha da önemlisi bilgilerini eyleme dönüstürüp kendi varliklarini farkettirmeleri sarttir. Örnegin: Mihrini alamayan kadinin kendisini kocasina teslim etmeme hakkini kullanmasi gibi..

Daha kapsamli ve akademik bir sekilde Islami egitim alinabilecek kuruluslarin icinde yasadigimiz toplumda yok denecek kadar az olmasindan dolayi; ortaya cikan egitim bosluguna alternatif olarak en az haftada iki defa yapilmak sarti ile sistematik bir sekilde ev dersleri baslatilmalidir.

Bu temel derse ek olarak kadinlarimiz/kizlarimiz beylerinden/babalarindan (veli) en az ayda bir adet olmak üzere bir el kitabi ve aylik bir Islami dergiyi eve temin etmelerini talep etmeli, canak antenler sayesinde oturma odalarimiza kadar ulasan (hangi dilden isterseniz) yayinlara da kulak kabartarak kendilerini yenilemelidirler.

Ellerini sicak sudan soguguna sokmayan, cocugunu preaptamil ve pampers ile büyüten, camasir ve bulasigini fulatomat makineye yikatan ve daha bir cok elektronik cihazlarin yardimiyla ev islerinde bir hayli rahatlayan kadinlarimizin en azindan yeryüzünün diger cografyalarinda zor sartlar altinda yasamak zorunda olan mümin kadinlari göz önüne alarak bu tür bir egitim programina ilgi gösterip inatla devam ettirmeleri, gerek Allah´a layikiyla sükretmis olmalari, gerekse kendi seviyeleri acisindan kacinilmazdir.

Böyle bir derse girerken takip edilecek kitaplar tabii ki varliklarini sIk sIk duydugumuz, fakat bir türlü gün yüzüne cikmadiklari icin görme serefine layik olamadigimiz sözüm ona alimlerden menkibeler ve türbe adresleri dagitan kitaplari olmayacagi gibi derinlemesine Islami ilimlerden yoksun, yazdigi sahada uzman olmayan, aydin gecinen köse yazarlarinin kitaplari da olmayacaktir. Bu hususta takip edilmesi en uygun olan metod: Islam´i bütünüyle hayata hakim kilma cehdini gösteren, namini ve sanini ilmiyle kazanip, takvasiyla pekistiren, yasayislariyla Islami bir hayati örnekleyen ve Islam´i bir takim sekli ibadetlerden mütesekkil bir din olmaktan öteye bir hayat sistemi olarak anlayan ve bu dogrultuda telif etmis, eden alimlerimizden faydalanmak olacaktir. Böyle bir tercih ihtiyaca cevap verebilecegi gibi düsünce ufkumuzu da cagdas(!), batil ideolojilerin cok daha yüksegine tasiyacaktir.

Sonuc olarak sunu söyleyebiliriz; Kadinlarimiz kendilerine düsen ödevlerini yerine getirmeli, bilerek veya bilmeyerek ihmal edilen hakkini talep ederek karsi tarafi da olasi bir günahtan kurtarma fonksiyonunu icra edebilmelidirler.

Öyleyse hadi cikarin kitapliginizdan Mevdudi´nin Islam´da aile hukuku´nu ve baslayin okumaya.

Bir dahaki sayiya ulasmak ümidiyle...

Örnek Hanimlar (Ifk Hadisesi - "Iftira Olayi")

Hatice Topatan

Rasulullah efendimiz bir sefere cikacagi zaman, zevceleri arasinda kur´a cekerdi. Onlardan hanginin ismi cikarsa, Rasulullah (a.s.)la sefere o giderdi. Beni Mustalik gazvesine cikarken de kur´a cekmis, Hz. Aise validemizin ismi cikmisti. Bu olay hicab ayeti indikten sonra vuku buldugundan, Hz. Aise validemiz, deve üzerindeki hevdecinde sefere katilmisti. Ordu konaklamak istedigi zaman, deve üzerindeki hevdec, Aise validemiz icinde bulundugu halde indirilir, yeniden hareket edecegi zaman mübarek annemiz tekrar hevdece girerdi. Onu deveye yükleyecek olanlar hevdecin alt tarafindan tutup yukari kaldirarak üzerine yerlestirir, iplerle baglarlardi.

Rasulullah efendimiz ordu ile gazadan dönerken Medine yakinlarinda bir yere konakladi. Hadisenin buradan gerisini Hz. Aise validemizden nakledelim:

"Harekete gecilecegi sirada ben abdest bozmak icin oradan uzaklastim. Hacetimi kaza ettikten sonra konak yerine geldim. Gerdanimi yoklayinca gerdanligimi düsürdügümü farkettim. Hemen dönüp aradim, bulamadim. Fakat onu aramak beni alikoymustu. Bana hizmet edenler gelmis, beni hevdec icerisinde sanarak, hevdecimi deveme yüklemis, hareket etmislerdi. O zaman kadinlar hafif ve zayif idiler. Agir vücutlu, sisman degillerdi. Bunun icin hizmetciler hevdeci kaldirip yüklerken, agirlik derecesinin farkina varamamis, devemi sürüp gitmislerdi. Gerdanligimi bulup, hemen ordugaha döndügümde hic kimse kalmamisti. Ben de hevdecte beni bulamayinca aramak üzere gelirler düsüncesiyle carsafima bürünüp yanim üzerine uzandim. O sirada uyuyup kalmisim.

Safvan bin Muattal elSülemi ordunun arkasindan gelir, herhangi bir sey unutulmussa, zayi olmamasi icin alip, bir dahaki konak yerinde orduya yetisirdi. Safvan askerlerin cok gerisinden geldiginden, sabaha karsi bulundugum yere geldi. Beni yerde uyur görünce: "inna lillahi ve inna ilayhi raciun   Biz Allah´in kullariyiz ve muhakkak O´na dönüp varicilariz." diye istirca etti. Hemen onun sesiyle uyandim ve carsafimla yüzümü örttüm. Vallahi ona ne bir kelime söylemisim, ne de onda istircadan baska söz isitmemisimdir. Bundan sonra Safvan devesini cöktürdü. Ben de kalkip deveye bindim. Kendisi de devenin yularini cekerek askere yetisebilmek icin süratle ilerlemeye basladi. Sabaha kadar orduya yetisemedik. Nihayet orduya konakladigi yerde yetistik." (Sahihi Buhari C. 5)

Safvan bin Muattal Hz. Aise validemizin bindigi deveyi cekerek ordugaha girdiklerinde, bas münafik Abdullah bin Ubey bin Selül: "Kimdir bu devedeki?" diye sormus, Hz. Aise validemiz oldugunu ögrenince "Vallahi, ne Aise o adamdan dolayi kurtulur, ne de o adam Aise´den dolayi kurtulur. Demek Peygamber ailesi bir adamla gecelemis, sabaha kadar kalmis, sonra da adam devesinin yularindan tutup onunla yaniniza gelmis!?" diyerek yaygarayi koparmisti. (Taberi, C. 18)

Bundan sonra bu fitne yayilmis, ordugah calkalanmisti. Hz. Aise validemiz olanlardan habersiz Medine´ye geldi. Sonra hastalandi, bir ay kadar hasta yatti. Hz. Aise validemiz hadisenin devamini söyle anlatiyor: "Meger hastaligim sirasinda halk iftiracilarin uydurduklarina dalmis, tefrikalara düsmüslerdi. Ben ise bunlardan hicbir sey farkedememistim. iftiralar, Rasulullah´a, anneme ve babama da yetistirilmesine ragmen, onlar bana bu konuda en ufak bir sey dahi dememislerdi. Yalniz evvelce hastalandigim zaman, Rasulullah´tan görmüs oldugum lütuf ve iltifatlari bu hastaligim sirasinda göremeyisim ve kendisinin yanima girdikce selam verip adimi anmadan "hastaniz nasil?" diye sorup gitmesi beni süphelendiriyordu ve üzüyordu.

Aradan yirmi küsür gün gecmis, ben biraz düzelip toparlanmistim. O zamanlar Medine´de tuvaletler evlerimizin yaninda degildi. Hacet gidermek icin Medine disina gidilirdi. Kadinlar da sadece geceleri hacetleri icin cikarlardi. Ben bir gece Mistah´in annesi ile Medine disina hacet gidermek icin cikmistim. Mistah´in annesi yolda ayagi carsafina takilip düsünce; "Mistah yüzünün üzerine düssün. Kahrolsun." dedi. Ben de nicin ogluna beddua etigini sordum. O da "Vallahi, ben ona ancak senin aleyhine söylediklerinden dolayi beddua ettim" dedi. Ben ne dedigini sorunca, bana iftiracilarin aleyhimde söylediklerini bildirdi. Vallahi üzüntümden hacetimi gidermeye bile kadir olamadim ve döndüm. O kadar agladim ki, cigerlerim parcalanacak sandim." (Sahihi Buhari)

Iftira hadisesinin üzerinden bir aya yakin bir zaman gecmesine ragmen Allahu Teala vahy göndermemisti. Rasulullah efendimiz caresiz kalmis, vaktinin cogunu yalniz basina hücresinde geciriyordu.

Hz. Aise (r.a.) der ki: "Bu olay hakkinda vahyin gelmesi gecikince Rasulullah durumu, ashabin ileri gelenlerini mescide cagirip, onlarla istisare etti. Onlara "Aise hakkinda ne bilirsiniz?" diye sordu. Ashab: "Biz ondan iyilikten baska bir sey görmedik." dediler. Hz. Ömer (r.a.): "Ya Rasulallah onu sana Allahü Teala nikahladi. Onun hakkinda bir seyi senden gizleyecegini sanmiyorum. Bu münafiklarin yalanidir. Allah senin vücudunu sineklerden korumaktadir. Nasil olur da aileni böyle bir günahtan korumaz?" dedi. Hz. Ali: "Ya Rasulallah, sen istersen Aiseyi hizmetcisinden sor." dedi. Bunun üzerine Rasulullah Becire´yi cagirtti. "Ey Becire, bu güne kadar Aise´de seni süphelendirecek bir sey gördün mü?" diye sordu. Becire: "Hayir, seni hak Peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, benim onda kusur olarak görebilecegim ancak sudur; kendisi cok kücük yasta bir kadin oldugu icin, ev halkinin hamurunu yogururken uyuyup kalirdi da beslenilen koyun gelir hamuru yerdi." diye cevap verdi. (Sahihi Buhari, C. 6)

Hz. Aise der ki: "Rasulullah´in mescidde halka hitapta bulundugu o günümü aglamakla gecirdim. Ben böylece iki gece bir gündüz agladim. O kadar göz yasi döktüm ki, annemle babam cigerlerim parcalanacak sandilar. Annemle babam yanimda otururken ve ben de aglamakta oldugum sirada Rasulullah iceri girdi. Selam verip oturdu. Oysa ki, bir ay boyu kapidan halimi sormus, oturmadan hep geri dönüp gitmisti. Sonra sehadet getirip söze basladi: "Ey Aise, senin hakkinda bana söyle söyle sözler ulasti. Sen bunlardan uzak isen, Allah senin ondan uzak oldugunu aciklayacaktir. Sayet böyle bir günaha yaklastiysan, Allah´a tevbe et ve af dile. Cünkü kul günahini itiraf ve arkasindan da tevbe ettigi zaman, Allah onun tevbesini kabul buyurur." diye buyurdu. Hz. Aise validemiz kendisi yerine cevap vermesi icin babasina bakti. Hz. Ebubekir (r.a.): "Vallahi Rasulullah´a ne diyecegimi bilemiyorum." dedi. Annesinden de ayni cevabi alinca, Hz. Aise sehadet getirip, Allah´a hamd ettikten sonra söze basladi: "Vallahi siz bu iftiralari isitmis ve inanmissiniz. Simdi ben size o kötülüklerden uzagim desem ki Allah biliyor uzagim beni tasdik etmezsiniz. Bu kötülükleri isledim desem ki Allah biliyor islemedim siz beni tasdik edersiniz. Vallahi simdi bana düsen Yakub (a.s.) sabridir. Yakub (a.s.): "Artik bana düsen güzelce sabredip katlanmaktir. Sizin söylediklerinize karsi yardimina siginilacak ancak Allah´tir." (Yusuf Suresi 18. ayet) demisti" diye cevap verdim. Sonra dönüp yatagima yattim. Vallahi Rasulullah daha yerinden kalkmamisti ki, O`na vahiy geldi. Kendisini vahyin agirlik ve siddetinden terlemek gibi vahy alametleri bürüdü. Vallahi ben ne korktum ne de aldiris ettim. Cünkü o fenaliktan uzak oldugumu ve yüce Allah´in bana zulmetmeyecegini biliyordum. Vahyin agirligi üzerinden kalktigi zaman, Rasulullah sevincinden gülümsüyordu. Bana ilk söyledigi sey su oldu: "Müjde ya Aise, Allah seni kesin olarak tebriye etti. Yapilan iftiradan beri ve uzak kildi." buyurdu."

Hz. Aise validemiz hakkinda inzal olan ayetler:

"Size bir iftira ile gelenler bir avuc kisidir. Siz bu iftirayi size bir ser sanmayin. Belki de sizin icin hayirdir. Onlarin herbirine ise yaptiklari kötülügün karsiligi var. Onlar arasindan bu büyük cinayete girisenlere ise büyük bir azab vardir." (Buradan itibaren on ayet, Nur Suresi 11-20)

Hz. Ebu Bekir kizi Aise´ye: "Kalk yanina var da Rasulullah´a tesekkür et!" dedi. Hz. Aise: "Vallahi ben ne O´na ne size tesekkür ederim. Ancak sizlerin isitiple inkar etmediginiz o iftiralardan beni beri eden ve uzak tutan, ayetler indiren Allah´a hamd ve sükür ederim" demistir. (Sahihi Buhari)

Ibretler ve Ögütler:

Ifk olayi Rasulullah´in karsilastigi düsman eziyet ve hilelerinin en cetinlerinden birisidir. Ve bu eziyet daha öncekilerin hepsini unutturacak derecede agir gelmisti nefsine. Bu da münafiklarin öbür düsmanlardan cok daha adi, hilelerinin daha ustaca ve zararli oldugunu ortaya koymaktadir.

Aniden karsilastigi bu olay karsisinda Rasulullah efendimiz, nübüvvetinin masumiyet cemberine ragmen, rast gele bir beser gibi karsiliyordu olayi. O gaybi bilemiyor, mechule nüfuz edemiyordu. Normal bir insan gibi üzüntü cekiyor, endise gösteriyor, güvendigi arkadaslariyla istisare edip görüslerine bas vuruyordu. Bütün sIkIntIlara ragmen Vahy uzun sayilacak derecede kesiliyordu. Bunun hikmeti de; Peygamberin, Nebi ve Rasul olmasina ragmen, beser olmaktan cikmadigi, ilahlasmadigi gercegidir. Vahy olayi ilahidir. Asla peygamberin suur ve nefsinden dogan, O´ndan kaynaklanan bir hal degildir. Yine vahy O´nun istegine tabi, O´nun istedigi anda gerceklesecek bir olay degildir. Eger böyle olsaydi, o zaman hadisenin zuhur ettigi anda meseleyi bertaraf etmesi kolaydi. Hangi yönde hayir varsa, vahyi öylece isletir, samimi ashabina Kur´ani bir güvence verip ikna ederdi. Ama bunu yapamazdi, cünkü bu Rasul´ün elinde degildi.

Bütün insanlar vahyin gecikmesine bunaliyor, gönüllerinden yaralaniyorlardi. Ama o bütün dikkat ve sabriyla "Ben ondan böyle bir kötülük umamiyorum." diyordu. Yine bütün gücüyle arastiriyor, soruyor, ashabiyla danisip, konusuyordu. Herkes, ondan böyle bir kötülük ummadiklarini söylerken O da hepsinin sonucunda sadece: "Aise! Bana söyle söyle sözler ulasmis bulunuyor. Eger günahsizsan Allah seni er gec temize cikaracaktir. Ama sayet hataen bir suc isledinse, artik Allah´a sigin!" demekle yetiniyordu. Bu görüldügü gibi gaybi bilemeyen bir beserin sözüdür. Zan ile hareket etmeyen sabit karakterli, dürüst bir kisiye yakisan ifadedir.

Aise validemize gelince bir kadina yapilabilecek en büyük kötülüklerden biri yapilmis, ismi kirletilmisti. Nifak ehli Medine sokaklarinda ileri geri konusuyorlar, o ise hasta yataginda cigerleri parcalanacak sekilde agliyordu. Rasulullah kendisine bu isi yapip yapmadigini sordugunda, annesi de babasi da onu yalniz birakmis "Vallahi biz bu konuda Rasulullah´a ne diyecegimizi bilmiyoruz." demislerdi. O ise Yakub (a.s.) sabrini Mevladan dileyip, temiz oldugunu iddia ediyordu. Vahy gelip temize cikinca, babasi "Kalk ya Aise Rasulullah´in yanina var, O´na tesekkür et!" demisti. O ise "Ne kiyam ederim, ne de Allah´tan baskasina sükrederim. cünkü beni temize cikarmak icin vahyeden Allahü Teala´dir." diyerek akidesinin saglamligini ortaya koymustur. Öyle ki, o sadece Allah´a ibadet ve O´nu birlemede kendine has bir mezhebin öncüsü olmustur. Bu anlayista Allah´tan baska ve Allah´a denk hicbir varlik tanimiyordu.

Iste böylece "Ifk olayi" da, Islam akidesini pekistirmek hedefiyle tecelli eden bir ilahi hikmet sonucu tahakkuk etti. Yönelecek her süpheyi de böylece bertaraf ederek, Cenabi Hakk´in isimlendirdigi bir tür hayir oldu.

"O´nu siz, sizin icin ser zannetmeyin, aksine sizin icin hayirdir o."