Rasulullah
efendimiz bir sefere cikacagi zaman, zevceleri
arasinda kur´a cekerdi. Onlardan hanginin ismi
cikarsa, Rasulullah (a.s.)la sefere o giderdi.
Beni Mustalik gazvesine cikarken de kur´a cekmis,
Hz. Aise validemizin ismi cikmisti. Bu olay hicab
ayeti indikten sonra vuku buldugundan, Hz. Aise
validemiz, deve üzerindeki hevdecinde sefere
katilmisti. Ordu konaklamak istedigi zaman, deve
üzerindeki hevdec, Aise validemiz icinde
bulundugu halde indirilir, yeniden hareket edecegi
zaman mübarek annemiz tekrar hevdece girerdi. Onu
deveye yükleyecek olanlar hevdecin alt tarafindan
tutup yukari kaldirarak üzerine yerlestirir,
iplerle baglarlardi.
Rasulullah
efendimiz ordu ile gazadan dönerken Medine
yakinlarinda bir yere konakladi. Hadisenin buradan
gerisini Hz. Aise validemizden nakledelim:
"Harekete
gecilecegi sirada ben abdest bozmak icin oradan
uzaklastim. Hacetimi kaza ettikten sonra konak
yerine geldim. Gerdanimi yoklayinca gerdanligimi düsürdügümü
farkettim. Hemen dönüp aradim, bulamadim. Fakat
onu aramak beni alikoymustu. Bana hizmet edenler
gelmis, beni hevdec icerisinde sanarak, hevdecimi
deveme yüklemis, hareket etmislerdi. O zaman
kadinlar hafif ve zayif idiler. Agir vücutlu,
sisman degillerdi. Bunun icin hizmetciler hevdeci
kaldirip yüklerken, agirlik derecesinin farkina
varamamis, devemi sürüp gitmislerdi.
Gerdanligimi bulup, hemen ordugaha döndügümde
hic kimse kalmamisti. Ben de hevdecte beni
bulamayinca aramak üzere gelirler düsüncesiyle
carsafima bürünüp yanim üzerine uzandim. O
sirada uyuyup kalmisim.
Safvan
bin Muattal elSülemi ordunun arkasindan gelir,
herhangi bir sey unutulmussa, zayi olmamasi icin
alip, bir dahaki konak yerinde orduya yetisirdi.
Safvan askerlerin cok gerisinden geldiginden,
sabaha karsi bulundugum yere geldi. Beni yerde
uyur görünce: "inna lillahi ve inna ilayhi
raciun Biz Allah´in kullariyiz ve
muhakkak O´na dönüp varicilariz." diye
istirca etti. Hemen onun sesiyle uyandim ve
carsafimla yüzümü örttüm. Vallahi ona ne bir
kelime söylemisim, ne de onda istircadan baska söz
isitmemisimdir. Bundan sonra Safvan devesini cöktürdü.
Ben de kalkip deveye bindim. Kendisi de devenin
yularini cekerek askere yetisebilmek icin süratle
ilerlemeye basladi. Sabaha kadar orduya
yetisemedik. Nihayet orduya konakladigi yerde
yetistik." (Sahihi Buhari C. 5)
Safvan
bin Muattal Hz. Aise validemizin bindigi deveyi
cekerek ordugaha girdiklerinde, bas münafik
Abdullah bin Ubey bin Selül: "Kimdir bu
devedeki?" diye sormus, Hz. Aise validemiz
oldugunu ögrenince "Vallahi, ne Aise o
adamdan dolayi kurtulur, ne de o adam Aise´den
dolayi kurtulur. Demek Peygamber ailesi bir adamla
gecelemis, sabaha kadar kalmis, sonra da adam
devesinin yularindan tutup onunla yaniniza gelmis!?"
diyerek yaygarayi koparmisti. (Taberi, C. 18)
Bundan
sonra bu fitne yayilmis, ordugah calkalanmisti.
Hz. Aise validemiz olanlardan habersiz Medine´ye
geldi. Sonra hastalandi, bir ay kadar hasta yatti.
Hz. Aise validemiz hadisenin devamini söyle
anlatiyor: "Meger hastaligim sirasinda halk
iftiracilarin uydurduklarina dalmis, tefrikalara düsmüslerdi.
Ben ise bunlardan hicbir sey farkedememistim.
iftiralar, Rasulullah´a, anneme ve babama da
yetistirilmesine ragmen, onlar bana bu konuda en
ufak bir sey dahi dememislerdi. Yalniz evvelce
hastalandigim zaman, Rasulullah´tan görmüs
oldugum lütuf ve iltifatlari bu hastaligim
sirasinda göremeyisim ve kendisinin yanima
girdikce selam verip adimi anmadan "hastaniz
nasil?" diye sorup gitmesi beni süphelendiriyordu
ve üzüyordu.
Aradan
yirmi küsür gün gecmis, ben biraz düzelip
toparlanmistim. O zamanlar Medine´de tuvaletler
evlerimizin yaninda degildi. Hacet gidermek icin
Medine disina gidilirdi. Kadinlar da sadece
geceleri hacetleri icin cikarlardi. Ben bir gece
Mistah´in annesi ile Medine disina hacet gidermek
icin cikmistim. Mistah´in annesi yolda ayagi
carsafina takilip düsünce; "Mistah yüzünün
üzerine düssün. Kahrolsun." dedi. Ben de
nicin ogluna beddua etigini sordum. O da "Vallahi,
ben ona ancak senin aleyhine söylediklerinden
dolayi beddua ettim" dedi. Ben ne dedigini
sorunca, bana iftiracilarin aleyhimde söylediklerini
bildirdi. Vallahi üzüntümden hacetimi gidermeye
bile kadir olamadim ve döndüm. O kadar agladim
ki, cigerlerim parcalanacak sandim." (Sahihi
Buhari)
Iftira
hadisesinin üzerinden bir aya yakin bir zaman
gecmesine ragmen Allahu Teala vahy göndermemisti.
Rasulullah efendimiz caresiz kalmis, vaktinin
cogunu yalniz basina hücresinde geciriyordu.
Hz.
Aise (r.a.) der ki: "Bu olay hakkinda vahyin
gelmesi gecikince Rasulullah durumu, ashabin ileri
gelenlerini mescide cagirip, onlarla istisare etti.
Onlara "Aise hakkinda ne bilirsiniz?"
diye sordu. Ashab: "Biz ondan iyilikten baska
bir sey görmedik." dediler. Hz. Ömer (r.a.):
"Ya Rasulallah onu sana Allahü Teala
nikahladi. Onun hakkinda bir seyi senden
gizleyecegini sanmiyorum. Bu münafiklarin
yalanidir. Allah senin vücudunu sineklerden
korumaktadir. Nasil olur da aileni böyle bir günahtan
korumaz?" dedi. Hz. Ali: "Ya Rasulallah,
sen istersen Aiseyi hizmetcisinden sor." dedi.
Bunun üzerine Rasulullah Becire´yi cagirtti.
"Ey Becire, bu güne kadar Aise´de seni süphelendirecek
bir sey gördün mü?" diye sordu. Becire:
"Hayir, seni hak Peygamber olarak gönderen
Allah´a yemin ederim ki, benim onda kusur olarak
görebilecegim ancak sudur; kendisi cok kücük
yasta bir kadin oldugu icin, ev halkinin hamurunu
yogururken uyuyup kalirdi da beslenilen koyun
gelir hamuru yerdi." diye cevap verdi. (Sahihi
Buhari, C. 6)
Hz.
Aise der ki: "Rasulullah´in mescidde halka
hitapta bulundugu o günümü aglamakla gecirdim.
Ben böylece iki gece bir gündüz agladim. O
kadar göz yasi döktüm ki, annemle babam
cigerlerim parcalanacak sandilar. Annemle babam
yanimda otururken ve ben de aglamakta oldugum
sirada Rasulullah iceri girdi. Selam verip oturdu.
Oysa ki, bir ay boyu kapidan halimi sormus,
oturmadan hep geri dönüp gitmisti. Sonra sehadet
getirip söze basladi: "Ey Aise, senin
hakkinda bana söyle söyle sözler ulasti. Sen
bunlardan uzak isen, Allah senin ondan uzak
oldugunu aciklayacaktir. Sayet böyle bir günaha
yaklastiysan, Allah´a tevbe et ve af dile. Cünkü
kul günahini itiraf ve arkasindan da tevbe ettigi
zaman, Allah onun tevbesini kabul buyurur."
diye buyurdu. Hz. Aise validemiz kendisi yerine
cevap vermesi icin babasina bakti. Hz. Ebubekir (r.a.):
"Vallahi Rasulullah´a ne diyecegimi
bilemiyorum." dedi. Annesinden de ayni cevabi
alinca, Hz. Aise sehadet getirip, Allah´a hamd
ettikten sonra söze basladi: "Vallahi siz bu
iftiralari isitmis ve inanmissiniz. Simdi ben size
o kötülüklerden uzagim desem ki Allah biliyor
uzagim beni tasdik etmezsiniz. Bu kötülükleri
isledim desem ki Allah biliyor islemedim siz beni
tasdik edersiniz. Vallahi simdi bana düsen Yakub
(a.s.) sabridir. Yakub (a.s.): "Artik bana düsen
güzelce sabredip katlanmaktir. Sizin söylediklerinize
karsi yardimina siginilacak ancak Allah´tir."
(Yusuf Suresi 18. ayet) demisti" diye cevap
verdim. Sonra dönüp yatagima yattim. Vallahi
Rasulullah daha yerinden kalkmamisti ki, O`na
vahiy geldi. Kendisini vahyin agirlik ve
siddetinden terlemek gibi vahy alametleri bürüdü.
Vallahi ben ne korktum ne de aldiris ettim. Cünkü
o fenaliktan uzak oldugumu ve yüce Allah´in bana
zulmetmeyecegini biliyordum. Vahyin agirligi üzerinden
kalktigi zaman, Rasulullah sevincinden gülümsüyordu.
Bana ilk söyledigi sey su oldu: "Müjde ya
Aise, Allah seni kesin olarak tebriye etti.
Yapilan iftiradan beri ve uzak kildi."
buyurdu."
Hz.
Aise validemiz hakkinda inzal olan ayetler:
"Size
bir iftira ile gelenler bir avuc kisidir. Siz bu
iftirayi size bir ser sanmayin. Belki de sizin
icin hayirdir. Onlarin herbirine ise yaptiklari kötülügün
karsiligi var. Onlar arasindan bu büyük cinayete
girisenlere ise büyük bir azab vardir." (Buradan
itibaren on ayet, Nur Suresi 11-20)
Hz.
Ebu Bekir kizi Aise´ye: "Kalk yanina var da
Rasulullah´a tesekkür et!" dedi. Hz. Aise:
"Vallahi ben ne O´na ne size tesekkür
ederim. Ancak sizlerin isitiple inkar etmediginiz
o iftiralardan beni beri eden ve uzak tutan,
ayetler indiren Allah´a hamd ve sükür ederim"
demistir. (Sahihi Buhari)
Ibretler
ve Ögütler:
Ifk
olayi Rasulullah´in karsilastigi düsman eziyet
ve hilelerinin en cetinlerinden birisidir. Ve bu
eziyet daha öncekilerin hepsini unutturacak
derecede agir gelmisti nefsine. Bu da münafiklarin
öbür düsmanlardan cok daha adi, hilelerinin
daha ustaca ve zararli oldugunu ortaya koymaktadir.
Aniden
karsilastigi bu olay karsisinda Rasulullah
efendimiz, nübüvvetinin masumiyet cemberine
ragmen, rast gele bir beser gibi karsiliyordu
olayi. O gaybi bilemiyor, mechule nüfuz
edemiyordu. Normal bir insan gibi üzüntü
cekiyor, endise gösteriyor, güvendigi
arkadaslariyla istisare edip görüslerine bas
vuruyordu. Bütün sIkIntIlara ragmen Vahy uzun
sayilacak derecede kesiliyordu. Bunun hikmeti de;
Peygamberin, Nebi ve Rasul olmasina ragmen, beser
olmaktan cikmadigi, ilahlasmadigi gercegidir. Vahy
olayi ilahidir. Asla peygamberin suur ve nefsinden
dogan, O´ndan kaynaklanan bir hal degildir. Yine
vahy O´nun istegine tabi, O´nun istedigi anda
gerceklesecek bir olay degildir. Eger böyle
olsaydi, o zaman hadisenin zuhur ettigi anda
meseleyi bertaraf etmesi kolaydi. Hangi yönde
hayir varsa, vahyi öylece isletir, samimi
ashabina Kur´ani bir güvence verip ikna ederdi.
Ama bunu yapamazdi, cünkü bu Rasul´ün elinde
degildi.
Bütün
insanlar vahyin gecikmesine bunaliyor, gönüllerinden
yaralaniyorlardi. Ama o bütün dikkat ve sabriyla
"Ben ondan böyle bir kötülük umamiyorum."
diyordu. Yine bütün gücüyle arastiriyor,
soruyor, ashabiyla danisip, konusuyordu. Herkes,
ondan böyle bir kötülük ummadiklarini söylerken
O da hepsinin sonucunda sadece: "Aise! Bana söyle
söyle sözler ulasmis bulunuyor. Eger günahsizsan
Allah seni er gec temize cikaracaktir. Ama sayet
hataen bir suc isledinse, artik Allah´a sigin!"
demekle yetiniyordu. Bu görüldügü gibi gaybi
bilemeyen bir beserin sözüdür. Zan ile hareket
etmeyen sabit karakterli, dürüst bir kisiye
yakisan ifadedir.
Aise
validemize gelince bir kadina yapilabilecek en büyük
kötülüklerden biri yapilmis, ismi kirletilmisti.
Nifak ehli Medine sokaklarinda ileri geri
konusuyorlar, o ise hasta yataginda cigerleri
parcalanacak sekilde agliyordu. Rasulullah
kendisine bu isi yapip yapmadigini sordugunda,
annesi de babasi da onu yalniz birakmis "Vallahi
biz bu konuda Rasulullah´a ne diyecegimizi
bilmiyoruz." demislerdi. O ise Yakub (a.s.)
sabrini Mevladan dileyip, temiz oldugunu iddia
ediyordu. Vahy gelip temize cikinca, babasi
"Kalk ya Aise Rasulullah´in yanina var, O´na
tesekkür et!" demisti. O ise "Ne kiyam
ederim, ne de Allah´tan baskasina sükrederim. cünkü
beni temize cikarmak icin vahyeden Allahü Teala´dir."
diyerek akidesinin saglamligini ortaya koymustur.
Öyle ki, o sadece Allah´a ibadet ve O´nu
birlemede kendine has bir mezhebin öncüsü
olmustur. Bu anlayista Allah´tan baska ve Allah´a
denk hicbir varlik tanimiyordu.
Iste
böylece "Ifk olayi" da, Islam akidesini
pekistirmek hedefiyle tecelli eden bir ilahi
hikmet sonucu tahakkuk etti. Yönelecek her süpheyi
de böylece bertaraf ederek, Cenabi Hakk´in
isimlendirdigi bir tür hayir oldu.
"O´nu
siz, sizin icin ser zannetmeyin, aksine sizin icin
hayirdir o."
|