|
1 Seyh Samil
Diyarindan Yeni Direnis Haberleri
|
2 Kesmir: Tünelin
Ucu Göründü mü?
|
3 Ah Afganistan
|
4 Cezayir'de
Yeni Dönem: Zorluktan Sonra Kolaylik Vardir
|
5 Çeçenistan
Gerçegi Üzerine
|
6 Tibetli Müslümanlar
|
7 Santa Fu'dan
(von Santa Fu)
|
8 Santa Fu Günlügü
(Disaridan Zarf Atan Isgüzarlar)
|
|
|
|
Rus
birlikleri gectigimiz ay icinde Cecen cumhuriyeti
baskenti Grosni´ye dogru ilerlemeye basladilar.
Rus haber ajansinin haberine göre bu rus
birliklerinin sehri muhasara altina almak üzere
hareket ettikleri bildirildi. Rus birliklerinin bu
harekete baslamasindan sonra Aralik ayinin
ortasinda verilen haberlerde 15 rus askerinin öldügünü
ve onlarcasinin da yaralandigi belirtiliyordu. Bu
catismalara ragmen yapilan görüsmelerden de bir
netice alinamadi. Cecenistan baskani Dudayev rus
birliklerinin tamamen geri cekilmesi halinde
silahlarini birakacaklarini acikladi. Aralik ayi
icinde Rusya baskani Jeltsin iki defa ültimatom
verdi. Her ültimatomu istedikleri
gerceklesmediginden uzatmak zorunda kaldi. Boris
Jeltsin, emrinde bulunan buradaki rus
birliklerinin baskomutani olan rus generali Cecen
halkina karsi (yani sivil halka karsi)
savasamayacagini belirtince Moskova´ya geri
cagirdi. Batili haber kaynaklarinin belirttigine göre
bölgedeki rus askerlerinin moralleri oldukca
bozuk. Buna karsin Cecen halkinin ise hürriyet
icin kanlarinin son damlasina kadar savasa hazir
olduklari gözlenmekte. Bu direnis gücünü
ortaya koyan kararlilik bölgede tarihin ünlü
savasini veren kahraman Seyh Samil´i hatirlatiyor.
Ülkeye
komsu olan Dagistan ve Inguslar Rusyaya karsi
Cecenistan´a tam destek verdiklerini acikladilar.
Durum
onu göstermektedir ki, eger rus birlikleri bölgeden
cekilmezlerse Seyh Samil´in torunlari tarihe
ikinci bir kahramanlik örnegi yazdiracaklar.
Cecenistan´da yapilan resmi aciklamalarda dünyanin
bir cok ülkelerinden bölgeye gönüllü olarak
ruslara karsi savasmak icin gelmek isteyenler
oldugu belirtildi.
Cecenistan´in
baskanligini yapmakta olan Dudayev baskanliga
getirildiginde Kur´an üzerine yemin ederek göreve
baslamisti. Medya´nin hep bir agizdan onu bir
mafia babasi olarak tanitmasi ne kadar dogrudur
bilinmez. Ancak sovyetler yikilisi sirasinda
Baltik ülkelerinde görev yapmakta olan general
Dudayev sivil halkin özgürlük hareketine karsi
hareket etmek istemediginden bölgeyi terkederek
ülkesi Cecenistan´a dönmüstü.
Ne olursa
olsun müslümanlar basiret ve istikrarli hareket
ettikleri müddetce Allah olaylarin gidisatini müslümanlarin
lehine döndürecektir. Cecenistan Kafkaslar´da
uzun yillar rus carina karsi mücahede ve mücadele
veren, Seyh Samil önderliginde büyük savaslar
yapan kahraman müslüman bir milletin ülkesidir.
Temennimiz odur ki, burada müslüman halkin özgürlük
ve haklarinin hicbir ser güc tarafindan
gasbedilmesine izin verilmesin. Görünen o ki
Kafkaslarda eskiden zaten varolan bir cephemiz
yeniden acildi. Allah müslümanlarin yardimcisi
olsun.
|
Kesmir: Tünelin
Ucu Göründü mü?
|
|
1947´den
bu tarafa Hindistan isgali altinda bulunan Kesmir´de
yeni gelismeler yasaniyor. Her ne pahasina olursa
olsun, oldukca büyük geostratejik ve Hindistan
acisindan psikolojik bir öneme sahip Kesmir´i gözden
cikarmak istemeyen Hindistan, her gecen gün güc
kazanan kiyam hareketini bastirmakta zorlaninca
artik yavas yavas tavizler vermeye basladi.
Stratejik
acidan oldukca engebeli yapisi ve sert dogasi
itibariyle tam bir kontrol altinda bulundurulmasi
kesinlikle mümkün gözükmeyen Kesmir´de bugün
600 bine yakin hint askeri güvenligi(!!!) temin
etmeye calisiyor, ama hepsi nafile.
1989´da
baslamis bulunan silahli mücadele bugün her
zamankinden daha fazla hedefe yaklasmis bir
durumda. Hem kirsal alanda verilen gerilla
faaliyetleri ve hem de sehirlerdeki sivil direnis
Hindistan´i iyice bunaltmis durumda. Sadece Kasim
1994´deki hint askeri kayiplari ücyüze yakin. Günde
ortalama 1520 hint askeri öldürülüyor.
Diger
taraftan, Kesmir meselesi uluslararasi platformda
da kendisini iyiden iyiye hissettirmeye basladi.
Ancak Hindistan´in Kesmir´den vazgecmesi yine de
cok zor. Bu yüzden en azindan bu maceradan daha
az zararli cikmanin yollarini aramakta.
Hindistan
gectigimiz günlerde meseleye degisik baktigina
isaret olarak alinabilecek bazi adimlar atmaya
basladi; Kesmir kiyaminin sembolleri olarak
bilinen ve evleri ile hapishane arasinda mekik
dokuyan Seyyid Ali Geylani, Abdulgani Lovn ve
Sebir Ahmed isimli siyasi liderleri serbest
biraktigini aciklarken, daha fazla otonomiden
bahsetmeye basladi. Ancak bu eyalette yapilacak
secimlere ayarlanmis bir girisim olacakti. Otonomi
meselesini ise siyasi "dinazor" ile
masaya yatiracaktilar; Kesmir arslani olarak
taninan babasi seyh Abdullah gibi bir hint usagi
olan Faruk Abdullah ile. Tabiiki bu teklif Kesmir
direnisini yürüten Mücahidler tarafindan
reddedildi ve özgürlügü söke söke alana
kadar direnisin sürdürülecegi tüm dünyaya
duyuruldu.
Hem
siyasi ve hem de askeri noktadan köseye
sIkIstIrIlmIs bulunun Hindistanin yakin gelecekte
degisik secenekler ve tekliflerle gelmesi uzak bir
ihtimal olmasa gerektir.
Hindistan´in
uslub degistirmeye baslamasi olumlu bir gelisme
gibi gözükse de Kesmir´de tünelin ucuna varmak
icin daha cok yol gidilmesi gerekiyor gibi.
Diger
taraftan, Hindistan´a karsi silahli mücadele yürütmekte
olan cihad gruplari ortak bir strateji ile hareket
etme yolunda anlastilar ve "Kesmir Gruplari
Seref Vesikasi" adi altinda bir anlasma
imzaladilar. Vesikada, her grubun cihad esaslarina
uymasi, Kur´an ve Sünnete tabi olmasi,
ihtilaflarin bir kenara birakilmasi, cihad
gruplarinin birbirleriyle catismaya girmemesi, ümmetin
maslahatlarini örgüt maslahatlarinin üzerinde
tutmasi ve hint ordusuna karsi ortak operasyonlara
gidilmesi vurgulandi. Görüsmeler hür Kesmir
cemaati Islami emiri A. Resid Turabi´nin öncülügünde
gerceklestirildi. Ayrica, ayni anlasmanin Camu
Kesmir Kurtulus Cephesi ile de yürürlüge
konulmasi kararlastirildi.
Cihad
gruplarinin böyle basiretli adimlar atmasinin
meyvelerini kisa zamanda toplayacagini en iyi müfessir
olan zaman gösterecek insaallah
|
Ah Afganistan
|
|
Afganistan
icin yapilan bütün baris girisimleri neticesiz
kaliyor. Simdiye kadar yapilan irili ufakli bir
cok girisim neticesiz kaldi. BM´nin, IKÖ (Islam
Konferansi Örgütü)´nün, komsu ülkelerin, ümmetin
alimlerinin, sözün kisasi herkesin kardes kanini
durdurma girisimleri Afganlilarin Afganistan
cografyasi kadar kati inadi karsisinda birer birer
eridi, buharlasti.
7989 yillari
arasinda Kizil orduya Hindikuslarda kan kusturan,
böylelikle sadece Islam ümmetinin degil tüm dünyanin
takdirini toplayan, uluslararasi bir kimlik ve söhret
kazanan Afganlilar bu avantaji iyi
degerlendiremeyip, 80 öncesi kabuklarina yeniden
cekildiler; Artik senelerdir yapageldikleri bir
ugrasin icindeler; Birbirlerini yemekle mesguller
ve gözleri baska bir seyi görmüyor.
Nisan 1992´de
Necibullah rejiminin cökmesinden sonra 9 grup
kanli bir iktidar savasi icerisinde debelenip
duruyor. Bu kanli ic savasin zayiat tablosuna söyle
bir göz gezdirince durumun vehameti tüm
korkunclugu ile kendisini ortaya koyuyor: Son iki
senede 15 bin civarinda ölü, onbinlerce yarali,
binlerce muhacir. Sadece Kabil savaslarinda ücbin
dolayinda ölü ve 18 bin yarali.
O celik gibi
iradesi, sabriyla koskoca bir kizil imparatorlugu
samandan bir kagit gibi burusturup tarihin cöplügüne
gömen cilekes Afgan halki tebessüme, sicak bir
asa ve yuvaya hasret; kaderi cile ile mi örülmüstür,
bilinmez.
Iran
tarafindan gelistirilmeye calisilan son baris
girisimleri de Rabbani´nin katilmamasiyla akim
kaldi. Gerek Iran ve gerekse Pakistan´in yakin
gecmiste Rabbani hükümetine karsi takindiklari
hasmane tavirlari onlarin araciligiyla
yapilabilecek tüm girisimleri basarisiz birakmaya
aday kiliyor.
Rabbani hükümetinin
meselenin cözümü icin teklifini su sekilde özetlemek
mümkün:
ü
Ister secimle ister baska yoldan, Afgan halkinin tüm
kesimlerini icinde barindiran bir büyük meclisin
(Loya Cirge) olusturulmasi,
ü
Bu meclisin olusturulabilmesi icin tarafsiz, yetki
ve imkanlari olan bir komisyonun olusturulmasi,
ü
Gecici dönemde Afganistan´in idaresi icin uygun
bir yolun bulunmasi.
Bu maddeler
arasinda en tartisilir olani büyük meclisin
olusturulmasi. Cünkü, kimse büyük meclisin
olusturulmasina karsi degil, ama nasil
olusturulacagi sorunu tüm firtinalari kopartan
bir sorun;
ü
Üyeler nasil secilecek?
ü
Hangi hizib, ne kadar katilim saglayacak, büyük
kücük aranacak mi, yoksa herkese gücüne göre
mi temsil edilecek?
ü
Herkes üye verecek mi?
ü
Kavmiyetlere göre bir düzenleme söz konusu
olabilecek mi?
.... ve bunun
gibi bir cok soru.
Kabil´in güvenliginin
nasil temin edilecegi ise cevabi oldukca zor
sorulardan bir digeri.
Diger taraftan,
Kandahar cevresinde ortaya cikan ve liderligini
Mevlevi Ömer adli sahsin yürüttügü "Güruhu
Talibha" Kandahar´in kontrolünü eline
gecirdi. Kandahar cevresinde de kontrollerini
genisletmekte olan "Ögrenciler Grubu"
sIkI Islami tutumlariyla biliniyorlar ve basta
Mevlevi Muhammed Nebi olmak üzere, Üstad Sayyaf
ve Mevlevi Halis´in de destegine sahipler.
Anlasilan, Afganli liderler
paylasimi ögrenemedikleri müddetce Afganistan´daki
tablo müslümanlarin icini uzun bir süre daha
karartmaya devam edecek.
|
Cezayir'de
Yeni dönem : Zorluktan Sonra Kolaylik Vardir
|
|
Cezayir
hükümetinin, Emin Zerval´in isbasina gelmesiyle
birlikte, siyasi krize bir cözüm bulabilmek
amaciyla baslattigi "diyalog"
girisimleri basarisizlikla sonuclandi.
Emin
Zerval "diyalog"u baslatirken bazi
hedefler görüyordu:
Devlet
baskanligina savunma bakanligindan gelmis olmasina
ragmen, yapilanlari sanki kendisi yapmamis, yeni
bir anlayis getirmek istiyormus gibi bir imaj
vermek istiyordu Cezayir halkina.
"Diyalog"
arayislari rejim üzerindeki hem ic ve hem de dis
siyasi baskilari hafiflestirecek ve rejime vakit
kazandiracakti.
"Diyalog"
icerisine girip girmeme sonucu Islamci kesim
icerisinde önemli etkiler olusturacakti. Hem FIS
askeri kanadi ile siyasi kanadi arasinda ve hem de
kesinlikle siyasi cözüm ve masaya oturma
taraftari olmayan, meseleyi silah yoluyla cözümlemeye
kararli silahli cemaatlerle FIS arasinda önemli
krizlere yol acacakti bu "diyalog" süreci.
Nitekim beklenen oldu ve Islami kesim icerisinde
bircok rahatsizliklar yasandi. Is, catisma
noktasina kadar geldi.
Ancak
neticede rejimin samimi olmadigi anlasilinca
"diyalog" süreci de sona erdi. Bahane
olarak da Ali Belhac´in mücahidlere yazmis
oldugu iki mektub gündeme getirildi.
"Diyalog"
sürecinin sona ermesi belki Cezayirli müslümanlar
icin zor günlerin daha sürecegi mesajini verse
de bircok faydasi olacak. En önemli faydasi ise müslümanlari
catismanin esigine kadar getiren "diyalog"
sürecinin sona ermesiyle, stratejide birlik düsüncelerinin
hayata gecirilebilmesinin daha islerlik
kazanabilme sansinin cogalmasi, birlik ve
beraberlik icerisinde rejimi sarsabilme
ihtimalinin kuvvetlenmesi. Her zorlugu tatli bir
kolayligin izledigi bircok tecrübe ile sabittir.
Cezayir
ile ilgili son günlerdeki önemli gelismelerden
biri ise, iclerinde FIS´in de bulundugu rejim
muhaliflerinin Roma´da bir araya gelerek ortak
strateji olusturabilmek amaciyla bir forum
olusturmalari oldu. Cezayir´de hem müslümanlari
hem de rejimi zor günler bekliyor.
|
Çeçenistan
Gerçegi Üzerine
|
Zafer Gençosman
|
Tüm
Kafkaslarda ve Rus federasyonundaki bagimsizlik
pesinde olan cumhuriyetlere göz dagi vermek
isteyen Rusya, Sovyetlerden devraldigi baskici,
isgalci, sömürücü zulüm düzenini de
Cecenistan´i isgale kalkmakla isbatlamis oluyor.
1883
yilinda Kirim´i, 1865´te Taskenti, 1873´te
Buhara´yi, 1875´te Fargona vadisini, 1884´te Türkmenistan´i,
1939 Polonya´yi, 1940 Finlandiya´yi, 1944
Romanya´yi, 1956 Macaristan´i, 1968 Cekoslovakya´yi,
1979´da Afganistan´i isgal eden Rusya tarih ve
geleneginde isgalci motiflerin agir bastigi,
azinliklara ve kendisinden baska din ve milletten
olmayan toplumlara karsi isgalci, oralarin
insanlarini sürgüne göndermek, yeralti ve üstü
zenginliklerini sömürmeyi ahlak haline getirmis,
güvenilmez bir komsu oldugunu bir daha ortaya
koymustur.
Rusya,
petrol, dogal gaz ve maden yönünden zengin olan
Cecenistan´in bu kaynaklarini, Azeri petrollerini
Karadenizdeki Soci limanina, oradan da Karadeniz
üzerinden Bulgaristan ve Yunanistan
topraklarindan Akdenize pompalamayi planlamakta,
Ermenistan, Bulgaristan, Yunanistan vasitasiyla Türkiye´yi
ekonomik ve politik kiskacina almayi düsünmektedir.
Buna karsin müslüman ve Türk kökenli Kafkas
halklari ise petrollerini Türkiye üzerinden
Akdenize pompalayarak ekonomik ve siyasal olarak
Rusya´nin baski hegemonya ve sömürüsünden
kurtulmayi düsünüyorlardi.
Tanzimat
fermaniyla baslayan cumhuriyetin kurulusuyla
resmilesen ve pratige dökülen batililasma
anlayisi ve politikasinin getirdigi uyusuk, ürkek,
vurdum duymaz, sadece endise duyan bir TC dis
politikasi anlayisi, Balkanlarda oldugu gibi,
Kafkaslardaki bizimle ayni dini, dili, kültürü,
tarihi ve medeniyeti paylasan kardeslerimizi
unutturup, onlari kendi kaderleriyle basbasa
birakmistir.
Sovyetlerin
dagilmasiyla önce onlar bize gelmisler, bizi
davet etmisler, hasretliklerini, özlemlerini,
fikirlerini dile getirmisler, bizim dis politika
bezirganlari da; "onlarin nelerini alir satar,
para kazaniriz veya nelerini batili efendilere
pazarlar, komisyonumuzu aliriz" mantigindan
ileri gidememislerdir. Kardeslerimizin
beklentilerine ilac olacak yaklasimdan, anlayistan,
köklü yatirimlardan, ileri politikalardan, uzun
vadeli diplomasiden cok uzak kapti kacti mantigi,
sömürgeci bir anlayisla günü birlik
politikalarla zaman öldürmüslerdir.
Özgürlüge
kavusan Türki ülkelerde mali batililarla
birlikte Rusya götürmüstür. Türkiye hükümetleri
ve dis politikasi ise; onlara bu mali ya pazarlama
sansi bulmus veya onlar biz oyalanirken deveyi
hamuduyla yutmuslardir.
Cecenistan
trajedisi ise; yutulmak istenen kardes ülkelerimizden
birisidir.
Seyh
Samil´in cocuklari atalarinin asil kiyamci ruhunu
tasidiklari icin soylu bir direnis ve cesaret örnegi
göstererek, Rus devine karsi kolay yutulur bir
lokma olmadiklarini göstermislerdir.
Cecenlerin
özgürlük mücadelesi eger bir iki yil devam
ederse bu bagimsizlik aski tüm kafkaslardaki müslüman
halki da saracak, kafkaslardaki rus politika ve
hegemonyasinin yörüngesini ve dengelerini altüst
edecektir. Onun icin Rusya olay üstüne cok ciddi,
acimasiz, insafsiz ve hicbir anlasma ve uzlasma
zeminine firsat vermeden hayvani bir öfke ile
gidiyor.
Tarihi
gelenegi, isgalci mantigi, sömürgeci politikasi,
zalim askeriyesi ile Rus eski Rustur.
Türkiye
ve müslüman toplumlar icin en az ABD ve
batililar kadar tehlikeli ve düsmandir.
Kahraman
Cecen halki eger atalari Seyh Samil´in yolunu
izleyip gerilla savasina karar verirlerse ki
onlarin baska da bir secenegi yok Ruslar
Afganistan´da dayandiklari kadar Kafkaslarda
dayanamazlar. Bu savas Rusya´nin iyice dagilip
parcalanmasina, daha bircok yeni devletlerin de
tarih sahnesinde özgürlügüne kavusmasina ön
ayak olacaktir.
6
Eylül 1991 yilinda Cecen devlet baskani Dudayev´in
aciklamasiyla Cecenistan bagimsizligini ilan
etmistir. Ne yazik ki, müslüman halklari idare
eden, resmi ideolojilerin hicbiri bu devleti
resmen tanidiklarini söyleyememislerdir. Cünkü;
onlar ABD´den, Avrupa´dan icazet almadan böyle
bir aciklama yapmayi efendilerine karsi
saygisizlik olarak kabul ediyorlar. Altmisa yakin
sözümona müslüman ülkelerin hepsinin tavri
birbirinden farkli degil.
Allah´in
dininin hakim olmasini ve mü´minlerin özgürlügüne
kavusmasini, ücretsiz köleligi pesinen kabul
etmis yöneticilerden istemek süphesiz abesle
istigaldir.
Allah
c.c. kendi dinini elbette hakim kilacak erleri ve
tüm dünyadaki kardeslerine özgürlük
kapilarini aralayacak, onlarin özgürlük
savasinda sürekli onlarla birlikte olup, onlari
yalniz birakmayacak yigitleri bir kader gününde
cihad meydanina cikaracaktir.
Yeryüzündeki
müslümanlar Islam´la bütünlesip, iman ile
kaynastikca, nerede olursa olsun, zulmün, isgalin,
inkarin kara bayragi, hakikatin önünde dize
gelip ya imanla sereflenecek veya küfrün
batakliginda yok olup gidecektir.
Cecenistan
kiyami, yeryüzündeki özgürlük mücadelesine
susamis tüm müslümanlar icin asil bir davranis,
soylu bir direnis, mü´mince bir baskaldirisin
destanidir.
Sehadet
askiyla yanan mü´minlere bir firsat, öbür dünyasi
icin yatirim yapmak isteyenlere iyi bir ticarettir.
|
Tibetli
Müslümanlar (I)
|
Hüseyin Sevme
|
Bu
yazimizda sizlere Tibet ve o bölgenin müslümanlari
hakkinda bilgi sunmaya calisacagiz. Öyle
saniyorum ki, cogumuzun gerek Tibet ve gerekse o yörenin
müslüman halkinin basina nelerin geldigini de
bilmiyoruz. Dahasi Tibet adi verilen, 1949
yilindan bu yana Kizil Cin isgali altinda olan bu
bölgede müslümanlarin olup olmadigini da
bilmiyoruz.
Tibet
2,5 milyon km.kareden olusan bir toprak bütünlügüne
sahiptir. Komsularini Hindistan, Nepal, Bhutan ve
Cin olusturmaktadir. Baskenti Lhasa olan bu bölgede,
Cin devletinin baski ve zulmü neticesi göc
etmelerine ragmen 6 milyonu askin Tibetli yasiyor.
Dini yapinin % 98 lere varan bölümünü
budistlerin olusturdugu Tibet´te müslümanlar da
ayakta durabilmenin mücadelesini sergiliyorlar.
Halkin konustugu dil Tibetce olmasina ragmen resmi
dil Cince olarak kabul ediliyor. Tibet´in belli
basli üc büyük eyaleti vardir. Bunlar ÜTsang (merkezi
Tibet), Amdo (Kuzeydogu Tibet) ve Kham (Güneydogu
Tibet)dir.
Tibetli
müslümanlar hakkinda detayli bilgi vermeden önce
Tibet hakkinda genel hatlariyla su bilgileri de
aktarmak istiyorum:
1949
yilina gelinceye kadar bagimsiz bir devlet hüvüviyetini
koruyan Tibet bu yil (1949) 35 bin Cin askerinin
bu bölgeyi isgale kalkismasiyla Kizil Cin´in bir
kolonisi haline getirilmisti. Güya Tibet´e bir
özerklik statüsü verilmisti. Ancak bölgenin
genel asayisini düzenleyen kanunlar Pekin yönetimi
tarafindan kontrol ediliyor. Bölgeyi bölgesel
partilerin yönetmesine ragmen bu partilerin
liderligini Tibetliler yürütemiyor. Hatta
Tibette (ART) Autonom Region Tibet Tibet Serbest Bölgesi
adiyla faaliyette olan komunist partisinin
kadrosunun % 20´si Cinlilerden ibarettir.
1959
yilinda milli bir ayaklanma baslatan Tibet halki
bir yil boyunca Cin rejimine 87 bin kisi feda
etmistir. 15 yil süren bu savas sonucu 430 bin
insan hayatini kaybetmistir.
1950
ila 1984 yillari arasinda 260 bin kisi zindanlarda
ve calisma kamplarinda hayatlarina veda etmek
zorunda birakildilar.
1959
yilindaki ayaklanma sonrasi yüzbin kisi ülkeden
göc etmek zorunda kaliyor. Hala günde en az ücdört
kisi Nepal ya da Hindistan siniri üzerinden göc
etmektedir. Her yil 4 bin Tibetli cocuk Cin´e
egitim amaciyla gönderiliyor. Bu cocuklar
hayatlarinin yaklasik yedi yilini kendi ülkesi
disinda gecirmek durumunda kaliyor.
Tibet
bölgesinde, Cin hükümetine ait üc tane atom füzelerinin
bulundugu askeri üs bulunmaktadir. Yaklasik 300
bin Cin askeri de ayrica Tibet bölgesinde isgalci
kuvvetler olarak görev yapmaktalar.
Öte
yandan 1987 yilinin Eylül ayindan buyana yaklasik
ücbin kisi politik nedenlerden ötürü
tutuklanmis durumdalar. Bunlarin cogu bildiri
dagitmaktan, mektup yazmaktan ve yabancilarla
Tibet´in bagimsizligini konusmaktan ötürü
tutuklanmis bulunuyorlar. (Bu konuda daha fazla
bilgi almak isteyenler su adresten gerekli bilgiyi
temin edebilirler: Tibet Initiative Deutschland e.
V. Postfach 25 31, Bonn).
Genel
hatlariyla Tibet hakkinda bu bilgileri
degerlendirdikten sonra bu bölgedeki müslümanlarin
konumlarini ele almaya calisacagiz.
Tarihi
ve Simdiki Durumlari
Islam´in
uzakdogu diye adlandirilan Endonezya, Tayland,
Malezya ya da Kuzey Cin Hint adalarina müslüman
isadamlarinin (tacirlerinin) sayesinde yayildigini
tüm arastirmacilar üstüne basarak ifade
etmekten kacinmazlar. Tibet te bu müslüman
tacirlerden nasiblenen ülkeler arasindadir. Özellikle
14. ile 17. yüzyillari arasinda komsu ülkelerden
gelen cok sayida müslüman isadami, Tibet´e
yerlesmistir. Ticaret amaciyla Tibet´i ziyaret
eden bu tüccarlar daha sonra Tibetli kadinlarla
evlenerek aile yapisini olusturdular. Bu vesileyle
Tibetli kadinlar kocalarinin dinlerine uydular. Öyleki
onlardan meydana gelen cocuklar da anne ve
babalarinin inanclari üzerine hareket etmeye
basladilar. Onlar herseyiyle (gelenek, örf, adet,
konusma lehcesi) bir Tibetli gibi olmalarina
karsin din olarak ailelerinin dinini yani Islam´i
kabullenmislerdi. 1949 yilindaki Cin isgali öncesine
kadar sadece ÜTsang eyaletinde müslümanlarin
sayisi 3 bin iken bir o kadar da Kokonor bölgesi
ve Amdo eyaletinde müslüman Islam üzerine
hayatlarini devam ettiriyorlardi.
Öte
yandan müslümanlar Tibet bölgesini ta ilk
tarihi döneminden buyana taniyorlardi. Ilk Arap
tarihcileri yazilarinda Tibet´i konu edinmislerdi.
Örnegin AlYakubi Kitabul Buldan (Ülkelerin
Kitabi) isimli eserinde Tibet ve Tibet insanlari
hakkinda yazmis ve Tibet´in Cin´den daha genis
bir cografya oldugunu yazmistir. Yine AlYakubi adi
gecen kitabinda, Tibet kralliginin gücünden,
sanat alaninda Tibet halkinin Cinlilere oranla
daha yetenekli olduklarindan sözederken
Tibetliler icin "onlar kahraman ve zeki
insanlardir" cümlesini kullanir.
Araplarin
Tibetlilerle iliski kurmalari 8. yüzyil ile 9. yüzyillari
arasinda vukubulur. O dönemdeki Bagdat Abbasi
halifeleri Tibetlilerle iliskilerini sürdürürler.
Daha sonraki yillarda Tibet krali "Trisong
Detsen" döneminde Tibet´in siyasal gücü
genis bir alana yayilmisti. O dönemin halifesi
Harun Resid (786809) bu yayilmayi farketmis,
Tibetlileri yakin takipte tutabilmek amaciyla
Cinlilerle ittifaka girmistir. Buna ragmen Tibet
ordusu bati yönüne dogru ilerlemesini sürdürdü.
AlYakubi´nin belirttigine göre Tibet ordusu
batiya dogru ilerleyisinde Semerkand sehrinin
sirtlarina dayanmisti. Harun Resid´in ikinci oglu
Me´mun (Meymun) döneminde Tibetlilerle anlasmaya
varilmisti. Öyleki Tibet´in Türkistan valisi Me´mun´a
altindan yapilmis bir sanat esyasi ve kiymetli
taslardan olusan bir hediye paketi sunmustu. Bu
hediyeleri Me´mun tarafindan sonra Mekke´ye gönderildi.
Bu dönemde ticari iliskiler kurulmus,
Tibetlilerin eliyle Islam dünyasi misk adi
verilen kokuyla tanismislardi.
TIBETLI
MÜSLÜMANLARIN MENSEI (ASLI)
Tibetli
müslümanlarin kökeni dört ana bölgeden bölgeye
akan göcten olusur. Bu bölgeler sunlardir.
Kesmir, Ladak, Cin ve Nepal. Bunun yaninda Islam´in
etkisi Fars ve Türkistan izi tasimaktadir.
devam edecek...
|
Santa Fu'dan
(von Santa Fu)
|
Ömer Polat
|
Yabancilar
sorumlusu olarak ben üc yildir SantaFu
cezaevindeki tutuklu yabanci mahkumlarin
sorunlariyla yakindan ilgilenmekteyim.
Bu
sorunlari cezaevi yönetimine sundugumda genelde
sicak bir hava icerisinde cezaevi yönetimiyle
birlikte cözmeye calisiyoruz.
Yabanci
mahkumlarin problemlerini cözmek icin cezaevi müdürü
Jürgen Kamp´a gittigimde yine sicak ve samimi
bir havada yabanci mahkumlarin sorunlariyla
ilgileniyordu.
Jürgen
Kamp yabanciAlman ayirimi yapmaksizin kanunlar
cercevesinde bütün mahkumlarin sorunlariyla
ilgileniyordu.
Jürgen
Kamp yabancilarin sorunlariyla daha yakindan
ilgilenebilmek icin bize bir yabancilar grubu
kurmamizi önerdi.
Bizler
de onun yardimiyla bu yabancilar grubunu kurduk.
Grup olarak Jürgen Kamp´la bir cok toplantilar
yaparak sorunlarimizi dile getirdik. Bu sorunlara
kanunlar cercevesinde cözümler arandi. Mesela
acik cezaevine gitme, izine cikabilme ve benzeri
bir takim isteklerimiz dogrultusunda calismalar
yapildi.
Bütün
bunlar SantaFu cezaevi müdürü Jürgen Kamp
sayesinde gerceklestirildi. Kendisi yabanci dostu
olarak biliniyor ve seviliyordu.
Ben
yabancilar sorumlusu olarak burada üc yil icinde
elde ettigim tecrübelerden istifade ederek Jürgen
Kamp´la yaptigim toplantilarda samimi bir hava
icerisinde bütün yabancilarin sorunlarini
elimden geldigi kadariyla dile getirdim.
Haklarimizi kanuni yollarla almaya calistim. Ve
suna inaniyorum ki, SantaFu cezaevi müdürü Jürgen
Kamp iyi niyetli, insanlari seven ve onlara
yardimci olmaya calisan, onlarin sorunlarini cözmek
icin ugrasan bir yöneticiydi.
Buradaki
bütün yabanci mahkumlar adina SantaFu cezaevi müdürü
Jürgen Kamp´a yeni görevinde basarilar dilerim.
|
Santa Fu
Günlügü (Disaridan Zarf Atan Isgüzarlar)
|
Yasin Güzel
|
Bu
arada cesitli vesilelerle cezaevine aktüel
kitaplar götürüyorum. Bir kac dergiye abone
yaptirdik. Türkiye´den gönderiliyor. Ders
konusunda kendilerini fazlaca sIkmak istemiyorum.
Ancak buna ragmen cok gayretliler. Koguslarinda
firsat buldukca Kur´an okuduklarini ifade
ediyorlar. Bu ifadelerin gercek oldugunu bir hoca
olarak onlarin Kur´an okumadaki ilerlemelerinden
anliyorum. Zaman zaman ilginc sorular yöneltiyorlar.
Bunun yaninda dünya ve Türkiye´de gelisen aktüel
olaylari degerlendirip müslümanlarin
sorunlariyla ilgili tesbitlerde bulunuyoruz.
Arasira ilmihal konularini iceren fikhi agirlikli
sorular soruyorlar. Kendilerine bol bol
okumalarini tavsiye ediyorum. Tutuklularin
cogunlugu Safii mezhebini taklit ediyorlar. Bundan
ötürü Halil Gönenc´in hazirladigi "Safii
Ilmihali"ni de cezaevine götürdüm. Kimi
zaman mahkumlarin özel istekte bulundugu güncel
kitaplar sözkonusu oluyor. Kitap bir bakima
cezaevinde cikolata kadar degerleniyor. Kimileri
para teklif edip bazi kitaplari kendilerine temin
etmemizi istiyorlar. Böylesi anlarda cogu
zaman gelisen olaylari gözardi ederek kendi cüzdanimizdan
temin etmeye calisiyoruz. Gercegi söylemek
gerekirse bu konuda cevremizde cok duyarli
insanlari bulmak zor. Bu arada istisnalar da yok
degil. Sözgelimi bir müslüman tacir gectigimiz
Ramazan ayinda bizim vesilemizle birkac seccade,
tesbih ve takke göndermisti de ne kadar makbule
gecmisti, anlatamam. Simdi o seccadeler namaz
kilan tutuklu müslümanlarin hücrelerini süslüyor.
Bu arada Hamburg´ta bulunan müslüman genclerin
de "alakaderil imkan" nisbetinde Kur´ani
Kerim temin ederek cezaevine gönderdiklerini de
zikretmeliyim.
Belki
bu serzeniste bulundugum olaylar müslümanlar
icin cok basit ve bir cirpida cözümlenecek
seyler, ancak ne varki herkesin ilgi alanina
girmeyebiliyor. Bununla beraber disimizdan
birtakim isgüzarlar da cikip bu konularda
kendilerini sisirenler de yok degil. Burada
birinden sözetmekte yarar var. Cezaevinde bir
"Sozialarbeiter" ismi altinda gardiyan
olarak calisan bir Türk var. Yukarida sözünü
ettigim isgüzarlardan biri bizim calisma
yaptigimizi duyunca heyecanlanmis olacak ki, bize
ne tür kitap taleb edersek ücretsiz olarak gönderecegini
bu gardiyan araciligiyla iletti. Biz de özellikle
kaynak kitaplari olan Sahihi Buhari, Islam Tarihi
gibi kitaplari taleb ettik. Iki yil oldu hala
bekliyoruz, gelecek! Aslinda o kadar da cahil
degiliz. Bu girisimler (zarf atmalar) sirf bizim
cezaevinde kim oldugumuzu, ne yapmak istedigimizi
yakinen bilmeleri ve ellerinde belge olmasi icin
yaptiklari calismalardan bir bölümü. Ancak
bizim yaptiklarimiz ortada. Bu güne kadar ne bir
kimseden cekinecek, ne de bir kimseden "aferin"
bekleyerek bir is yapiyor degiliz. Kendilerine
faydali olabilecegimiz tutuklularin annelerinin ve
kendilerinin dualari bize yetiyor da artiyor. Bu
minvalde sunu da ifade edeyim: Gecenlerde Bingöllü
bir tutuklu anlatti. Türkiye´ye telefon
ettiginde annesi ile görüsüyorken Anne ben
burada Kur´an ögrendim. Namaz kilmaya da
basladim, deyince annesi: Aman oglum artik senin
bir an önce tahliye olman umurumda degil. Sen
namaza baslamissin ya, ne kadar daha mahpus
yatarsan yat, demis.
Cezaevinde
bizim disimizda mahkumlara yönelik calisma yapan
kuruluslar da var. Bunlarin basinda Evangelist
kilisesi yer aliyor. Ayrica bu ve benzeri
kiliselere bagli sosyal dernekler vasitasiyla
gelen egitmenler cesitli grup calismalarinda
bulunuyorlar. Noel kutlamalari cercevesinde bu
gruba idare edenler disaridan paketlerle cesitli
yiyecekleri cezaevine getirmislerdi. Biz de
hakkimizi Ramazan ayinda zorlayarak kullanmaya
calisacagiz. Yine Noel vesilesiyle cezaevine Türkiyeli
tutuklulari ilgilendiren ziyaret vukubuldu. Nicin
yilbasi gecesini ziyaret icin sectiklerini tuhaf
karsilamiyorum. Ziyaret ekibi TC Hamburg konsolos
muavini ve Hamburg DITIB ya da din atesesi
yardimcisindan olusuyordu. Tutuklularin olaydan
bir hafta sonraki dersimizde bana anlattiklarina göre
sözkonusu iki kisi beraberinde bir miktar
cikolata getirerek mahkumlari ziyarete
geldiklerini ifade ederek tutuklulari biraraya
toplamak istemisler. Her halukarda koguslardan
kalkip gelen bir grup tutukluya konsolos muavini
nasihatta bulunmus. Daha sonra din atesesi
yardimcisi sorusu olan var mi? deyince bizim
talebelerden birisi söz alarak: Simdiye kadar
neredesiniz Yeni mi akliniza geldik. Bizi sizden
önce hatirlayanlar oldu. Allah razi olsun
kendisinden, üniversitede okuyan genc bir hocamiz
elimizden tuttu. Fatiha suresini okumasini
bilmiyorken simdi Kur´an okumasini ögrenmis
olduk, demis.
devam
edecek...
|
|
|
|