1 Seyh Samil Diyarindan Yeni Direnis Haberleri 

2 Kesmir: Tünelin Ucu Göründü mü?

3 Ah Afganistan

4 Cezayir'de Yeni Dönem: Zorluktan Sonra Kolaylik Vardir

5 Çeçenistan Gerçegi Üzerine

6 Tibetli Müslümanlar

7 Santa Fu'dan (von Santa Fu)

8 Santa Fu Günlügü (Disaridan Zarf Atan Isgüzarlar)

 

 

Seyh Samil Diyarindan Direnis Haberleri

Rus birlikleri gectigimiz ay icinde Cecen cumhuriyeti baskenti Grosni´ye dogru ilerlemeye basladilar. Rus haber ajansinin haberine göre bu rus birliklerinin sehri muhasara altina almak üzere hareket ettikleri bildirildi. Rus birliklerinin bu harekete baslamasindan sonra Aralik ayinin ortasinda verilen haberlerde 15 rus askerinin öldügünü ve onlarcasinin da yaralandigi belirtiliyordu. Bu catismalara ragmen yapilan görüsmelerden de bir netice alinamadi. Cecenistan baskani Dudayev rus birliklerinin tamamen geri cekilmesi halinde silahlarini birakacaklarini acikladi. Aralik ayi icinde Rusya baskani Jeltsin iki defa ültimatom verdi. Her ültimatomu istedikleri gerceklesmediginden uzatmak zorunda kaldi. Boris Jeltsin, emrinde bulunan buradaki rus birliklerinin baskomutani olan rus generali Cecen halkina karsi (yani sivil halka karsi) savasamayacagini belirtince Moskova´ya geri cagirdi. Batili haber kaynaklarinin belirttigine göre bölgedeki rus askerlerinin moralleri oldukca bozuk. Buna karsin Cecen halkinin ise hürriyet icin kanlarinin son damlasina kadar savasa hazir olduklari gözlenmekte. Bu direnis gücünü ortaya koyan kararlilik bölgede tarihin ünlü savasini veren kahraman Seyh Samil´i hatirlatiyor.

Ülkeye komsu olan Dagistan ve Inguslar Rusyaya karsi Cecenistan´a tam destek verdiklerini acikladilar.

Durum onu göstermektedir ki, eger rus birlikleri bölgeden cekilmezlerse Seyh Samil´in torunlari tarihe ikinci bir kahramanlik örnegi yazdiracaklar. Cecenistan´da yapilan resmi aciklamalarda dünyanin bir cok ülkelerinden bölgeye gönüllü olarak ruslara karsi savasmak icin gelmek isteyenler oldugu belirtildi.

Cecenistan´in baskanligini yapmakta olan Dudayev baskanliga getirildiginde Kur´an üzerine yemin ederek göreve baslamisti. Medya´nin hep bir agizdan onu bir mafia babasi olarak tanitmasi ne kadar dogrudur bilinmez. Ancak sovyetler yikilisi sirasinda Baltik ülkelerinde görev yapmakta olan general Dudayev sivil halkin özgürlük hareketine karsi hareket etmek istemediginden bölgeyi terkederek ülkesi Cecenistan´a dönmüstü.

Ne olursa olsun müslümanlar basiret ve istikrarli hareket ettikleri müddetce Allah olaylarin gidisatini müslümanlarin lehine döndürecektir. Cecenistan Kafkaslar´da uzun yillar rus carina karsi mücahede ve mücadele veren, Seyh Samil önderliginde büyük savaslar yapan kahraman müslüman bir milletin ülkesidir. Temennimiz odur ki, burada müslüman halkin özgürlük ve haklarinin hicbir ser güc tarafindan gasbedilmesine izin verilmesin. Görünen o ki Kafkaslarda eskiden zaten varolan bir cephemiz yeniden acildi. Allah müslümanlarin yardimcisi olsun.

Kesmir: Tünelin Ucu Göründü mü?

1947´den bu tarafa Hindistan isgali altinda bulunan Kesmir´de yeni gelismeler yasaniyor. Her ne pahasina olursa olsun, oldukca büyük geostratejik ve Hindistan acisindan psikolojik bir öneme sahip Kesmir´i gözden cikarmak istemeyen Hindistan, her gecen gün güc kazanan kiyam hareketini bastirmakta zorlaninca artik yavas yavas tavizler vermeye basladi.

Stratejik acidan oldukca engebeli yapisi ve sert dogasi itibariyle tam bir kontrol altinda bulundurulmasi kesinlikle mümkün gözükmeyen Kesmir´de bugün 600 bine yakin hint askeri güvenligi(!!!) temin etmeye calisiyor, ama hepsi nafile.

1989´da baslamis bulunan silahli mücadele bugün her zamankinden daha fazla hedefe yaklasmis bir durumda. Hem kirsal alanda verilen gerilla faaliyetleri ve hem de sehirlerdeki sivil direnis Hindistan´i iyice bunaltmis durumda. Sadece Kasim 1994´deki hint askeri kayiplari ücyüze yakin. Günde ortalama 1520 hint askeri öldürülüyor.

Diger taraftan, Kesmir meselesi uluslararasi platformda da kendisini iyiden iyiye hissettirmeye basladi. Ancak Hindistan´in Kesmir´den vazgecmesi yine de cok zor. Bu yüzden en azindan bu maceradan daha az zararli cikmanin yollarini aramakta.

Hindistan gectigimiz günlerde meseleye degisik baktigina isaret olarak alinabilecek bazi adimlar atmaya basladi; Kesmir kiyaminin sembolleri olarak bilinen ve evleri ile hapishane arasinda mekik dokuyan Seyyid Ali Geylani, Abdulgani Lovn ve Sebir Ahmed isimli siyasi liderleri serbest biraktigini aciklarken, daha fazla otonomiden bahsetmeye basladi. Ancak bu eyalette yapilacak secimlere ayarlanmis bir girisim olacakti. Otonomi meselesini ise siyasi "dinazor" ile masaya yatiracaktilar; Kesmir arslani olarak taninan babasi seyh Abdullah gibi bir hint usagi olan Faruk Abdullah ile. Tabiiki bu teklif Kesmir direnisini yürüten Mücahidler tarafindan reddedildi ve özgürlügü söke söke alana kadar direnisin sürdürülecegi tüm dünyaya duyuruldu.

Hem siyasi ve hem de askeri noktadan köseye sIkIstIrIlmIs bulunun Hindistanin yakin gelecekte degisik secenekler ve tekliflerle gelmesi uzak bir ihtimal olmasa gerektir.

Hindistan´in uslub degistirmeye baslamasi olumlu bir gelisme gibi gözükse de Kesmir´de tünelin ucuna varmak icin daha cok yol gidilmesi gerekiyor gibi.

Diger taraftan, Hindistan´a karsi silahli mücadele yürütmekte olan cihad gruplari ortak bir strateji ile hareket etme yolunda anlastilar ve "Kesmir Gruplari Seref Vesikasi" adi altinda bir anlasma imzaladilar. Vesikada, her grubun cihad esaslarina uymasi, Kur´an ve Sünnete tabi olmasi, ihtilaflarin bir kenara birakilmasi, cihad gruplarinin birbirleriyle catismaya girmemesi, ümmetin maslahatlarini örgüt maslahatlarinin üzerinde tutmasi ve hint ordusuna karsi ortak operasyonlara gidilmesi vurgulandi. Görüsmeler hür Kesmir cemaati Islami emiri A. Resid Turabi´nin öncülügünde gerceklestirildi. Ayrica, ayni anlasmanin Camu Kesmir Kurtulus Cephesi ile de yürürlüge konulmasi kararlastirildi.

Cihad gruplarinin böyle basiretli adimlar atmasinin meyvelerini kisa zamanda toplayacagini en iyi müfessir olan zaman gösterecek insaallah

Ah Afganistan

Afganistan icin yapilan bütün baris girisimleri neticesiz kaliyor. Simdiye kadar yapilan irili ufakli bir cok girisim neticesiz kaldi. BM´nin, IKÖ (Islam Konferansi Örgütü)´nün, komsu ülkelerin, ümmetin alimlerinin, sözün kisasi herkesin kardes kanini durdurma girisimleri Afganlilarin Afganistan cografyasi kadar kati inadi karsisinda birer birer eridi, buharlasti.

7989 yillari arasinda Kizil orduya Hindikuslarda kan kusturan, böylelikle sadece Islam ümmetinin degil tüm dünyanin takdirini toplayan, uluslararasi bir kimlik ve söhret kazanan Afganlilar bu avantaji iyi degerlendiremeyip, 80 öncesi kabuklarina yeniden cekildiler; Artik senelerdir yapageldikleri bir ugrasin icindeler; Birbirlerini yemekle mesguller ve gözleri baska bir seyi görmüyor.

Nisan 1992´de Necibullah rejiminin cökmesinden sonra 9 grup kanli bir iktidar savasi icerisinde debelenip duruyor. Bu kanli ic savasin zayiat tablosuna söyle bir göz gezdirince durumun vehameti tüm korkunclugu ile kendisini ortaya koyuyor: Son iki senede 15 bin civarinda ölü, onbinlerce yarali, binlerce muhacir. Sadece Kabil savaslarinda ücbin dolayinda ölü ve 18 bin yarali.

O celik gibi iradesi, sabriyla koskoca bir kizil imparatorlugu samandan bir kagit gibi burusturup tarihin cöplügüne gömen cilekes Afgan halki tebessüme, sicak bir asa ve yuvaya hasret; kaderi cile ile mi örülmüstür, bilinmez.

Iran tarafindan gelistirilmeye calisilan son baris girisimleri de Rabbani´nin katilmamasiyla akim kaldi. Gerek Iran ve gerekse Pakistan´in yakin gecmiste Rabbani hükümetine karsi takindiklari hasmane tavirlari onlarin araciligiyla yapilabilecek tüm girisimleri basarisiz birakmaya aday kiliyor.

Rabbani hükümetinin meselenin cözümü icin teklifini su sekilde özetlemek mümkün:

ü Ister secimle ister baska yoldan, Afgan halkinin tüm kesimlerini icinde barindiran bir büyük meclisin (Loya Cirge) olusturulmasi,

ü Bu meclisin olusturulabilmesi icin tarafsiz, yetki ve imkanlari olan bir komisyonun olusturulmasi,

ü Gecici dönemde Afganistan´in idaresi icin uygun bir yolun bulunmasi.

Bu maddeler arasinda en tartisilir olani büyük meclisin olusturulmasi. Cünkü, kimse büyük meclisin olusturulmasina karsi degil, ama nasil olusturulacagi sorunu tüm firtinalari kopartan bir sorun;

ü Üyeler nasil secilecek?

ü Hangi hizib, ne kadar katilim saglayacak, büyük kücük aranacak mi, yoksa herkese gücüne göre mi temsil edilecek?

ü Herkes üye verecek mi?

ü Kavmiyetlere göre bir düzenleme söz konusu olabilecek mi?

.... ve bunun gibi bir cok soru.

Kabil´in güvenliginin nasil temin edilecegi ise cevabi oldukca zor sorulardan bir digeri.

Diger taraftan, Kandahar cevresinde ortaya cikan ve liderligini Mevlevi Ömer adli sahsin yürüttügü "Güruhu Talibha" Kandahar´in kontrolünü eline gecirdi. Kandahar cevresinde de kontrollerini genisletmekte olan "Ögrenciler Grubu" sIkI Islami tutumlariyla biliniyorlar ve basta Mevlevi Muhammed Nebi olmak üzere, Üstad Sayyaf ve Mevlevi Halis´in de destegine sahipler.

Anlasilan, Afganli liderler paylasimi ögrenemedikleri müddetce Afganistan´daki tablo müslümanlarin icini uzun bir süre daha karartmaya devam edecek.

Cezayir'de Yeni dönem : Zorluktan Sonra Kolaylik Vardir

Cezayir hükümetinin, Emin Zerval´in isbasina gelmesiyle birlikte, siyasi krize bir cözüm bulabilmek amaciyla baslattigi "diyalog" girisimleri basarisizlikla sonuclandi.

Emin Zerval "diyalog"u baslatirken bazi hedefler görüyordu:

Devlet baskanligina savunma bakanligindan gelmis olmasina ragmen, yapilanlari sanki kendisi yapmamis, yeni bir anlayis getirmek istiyormus gibi bir imaj vermek istiyordu Cezayir halkina.

"Diyalog" arayislari rejim üzerindeki hem ic ve hem de dis siyasi baskilari hafiflestirecek ve rejime vakit kazandiracakti.

"Diyalog" icerisine girip girmeme sonucu Islamci kesim icerisinde önemli etkiler olusturacakti. Hem FIS askeri kanadi ile siyasi kanadi arasinda ve hem de kesinlikle siyasi cözüm ve masaya oturma taraftari olmayan, meseleyi silah yoluyla cözümlemeye kararli silahli cemaatlerle FIS arasinda önemli krizlere yol acacakti bu "diyalog" süreci. Nitekim beklenen oldu ve Islami kesim icerisinde bircok rahatsizliklar yasandi. Is, catisma noktasina kadar geldi.

Ancak neticede rejimin samimi olmadigi anlasilinca "diyalog" süreci de sona erdi. Bahane olarak da Ali Belhac´in mücahidlere yazmis oldugu iki mektub gündeme getirildi.

"Diyalog" sürecinin sona ermesi belki Cezayirli müslümanlar icin zor günlerin daha sürecegi mesajini verse de bircok faydasi olacak. En önemli faydasi ise müslümanlari catismanin esigine kadar getiren "diyalog" sürecinin sona ermesiyle, stratejide birlik düsüncelerinin hayata gecirilebilmesinin daha islerlik kazanabilme sansinin cogalmasi, birlik ve beraberlik icerisinde rejimi sarsabilme ihtimalinin kuvvetlenmesi. Her zorlugu tatli bir kolayligin izledigi bircok tecrübe ile sabittir.

Cezayir ile ilgili son günlerdeki önemli gelismelerden biri ise, iclerinde FIS´in de bulundugu rejim muhaliflerinin Roma´da bir araya gelerek ortak strateji olusturabilmek amaciyla bir forum olusturmalari oldu. Cezayir´de hem müslümanlari hem de rejimi zor günler bekliyor.

Çeçenistan Gerçegi Üzerine

Zafer Gençosman

Tüm Kafkaslarda ve Rus federasyonundaki bagimsizlik pesinde olan cumhuriyetlere göz dagi vermek isteyen Rusya, Sovyetlerden devraldigi baskici, isgalci, sömürücü zulüm düzenini de Cecenistan´i isgale kalkmakla isbatlamis oluyor.

1883 yilinda Kirim´i, 1865´te Taskenti, 1873´te Buhara´yi, 1875´te Fargona vadisini, 1884´te Türkmenistan´i, 1939 Polonya´yi, 1940 Finlandiya´yi, 1944 Romanya´yi, 1956 Macaristan´i, 1968 Cekoslovakya´yi, 1979´da Afganistan´i isgal eden Rusya tarih ve geleneginde isgalci motiflerin agir bastigi, azinliklara ve kendisinden baska din ve milletten olmayan toplumlara karsi isgalci, oralarin insanlarini sürgüne göndermek, yeralti ve üstü zenginliklerini sömürmeyi ahlak haline getirmis, güvenilmez bir komsu oldugunu bir daha ortaya koymustur.

Rusya, petrol, dogal gaz ve maden yönünden zengin olan Cecenistan´in bu kaynaklarini, Azeri petrollerini Karadenizdeki Soci limanina, oradan da Karadeniz üzerinden Bulgaristan ve Yunanistan topraklarindan Akdenize pompalamayi planlamakta, Ermenistan, Bulgaristan, Yunanistan vasitasiyla Türkiye´yi ekonomik ve politik kiskacina almayi düsünmektedir. Buna karsin müslüman ve Türk kökenli Kafkas halklari ise petrollerini Türkiye üzerinden Akdenize pompalayarak ekonomik ve siyasal olarak Rusya´nin baski hegemonya ve sömürüsünden kurtulmayi düsünüyorlardi.

Tanzimat fermaniyla baslayan cumhuriyetin kurulusuyla resmilesen ve pratige dökülen batililasma anlayisi ve politikasinin getirdigi uyusuk, ürkek, vurdum duymaz, sadece endise duyan bir TC dis politikasi anlayisi, Balkanlarda oldugu gibi, Kafkaslardaki bizimle ayni dini, dili, kültürü, tarihi ve medeniyeti paylasan kardeslerimizi unutturup, onlari kendi kaderleriyle basbasa birakmistir.

Sovyetlerin dagilmasiyla önce onlar bize gelmisler, bizi davet etmisler, hasretliklerini, özlemlerini, fikirlerini dile getirmisler, bizim dis politika bezirganlari da; "onlarin nelerini alir satar, para kazaniriz veya nelerini batili efendilere pazarlar, komisyonumuzu aliriz" mantigindan ileri gidememislerdir. Kardeslerimizin beklentilerine ilac olacak yaklasimdan, anlayistan, köklü yatirimlardan, ileri politikalardan, uzun vadeli diplomasiden cok uzak kapti kacti mantigi, sömürgeci bir anlayisla günü birlik politikalarla zaman öldürmüslerdir.

Özgürlüge kavusan Türki ülkelerde mali batililarla birlikte Rusya götürmüstür. Türkiye hükümetleri ve dis politikasi ise; onlara bu mali ya pazarlama sansi bulmus veya onlar biz oyalanirken deveyi hamuduyla yutmuslardir.

Cecenistan trajedisi ise; yutulmak istenen kardes ülkelerimizden birisidir.

Seyh Samil´in cocuklari atalarinin asil kiyamci ruhunu tasidiklari icin soylu bir direnis ve cesaret örnegi göstererek, Rus devine karsi kolay yutulur bir lokma olmadiklarini göstermislerdir.

Cecenlerin özgürlük mücadelesi eger bir iki yil devam ederse bu bagimsizlik aski tüm kafkaslardaki müslüman halki da saracak, kafkaslardaki rus politika ve hegemonyasinin yörüngesini ve dengelerini altüst edecektir. Onun icin Rusya olay üstüne cok ciddi, acimasiz, insafsiz ve hicbir anlasma ve uzlasma zeminine firsat vermeden hayvani bir öfke ile gidiyor.

Tarihi gelenegi, isgalci mantigi, sömürgeci politikasi, zalim askeriyesi ile Rus eski Rustur.

Türkiye ve müslüman toplumlar icin en az ABD ve batililar kadar tehlikeli ve düsmandir.

Kahraman Cecen halki eger atalari Seyh Samil´in yolunu izleyip gerilla savasina karar verirlerse ki onlarin baska da bir secenegi yok Ruslar Afganistan´da dayandiklari kadar Kafkaslarda dayanamazlar. Bu savas Rusya´nin iyice dagilip parcalanmasina, daha bircok yeni devletlerin de tarih sahnesinde özgürlügüne kavusmasina ön ayak olacaktir.

6 Eylül 1991 yilinda Cecen devlet baskani Dudayev´in aciklamasiyla Cecenistan bagimsizligini ilan etmistir. Ne yazik ki, müslüman halklari idare eden, resmi ideolojilerin hicbiri bu devleti resmen tanidiklarini söyleyememislerdir. Cünkü; onlar ABD´den, Avrupa´dan icazet almadan böyle bir aciklama yapmayi efendilerine karsi saygisizlik olarak kabul ediyorlar. Altmisa yakin sözümona müslüman ülkelerin hepsinin tavri birbirinden farkli degil.

Allah´in dininin hakim olmasini ve mü´minlerin özgürlügüne kavusmasini, ücretsiz köleligi pesinen kabul etmis yöneticilerden istemek süphesiz abesle istigaldir.

Allah c.c. kendi dinini elbette hakim kilacak erleri ve tüm dünyadaki kardeslerine özgürlük kapilarini aralayacak, onlarin özgürlük savasinda sürekli onlarla birlikte olup, onlari yalniz birakmayacak yigitleri bir kader gününde cihad meydanina cikaracaktir.

Yeryüzündeki müslümanlar Islam´la bütünlesip, iman ile kaynastikca, nerede olursa olsun, zulmün, isgalin, inkarin kara bayragi, hakikatin önünde dize gelip ya imanla sereflenecek veya küfrün batakliginda yok olup gidecektir.

Cecenistan kiyami, yeryüzündeki özgürlük mücadelesine susamis tüm müslümanlar icin asil bir davranis, soylu bir direnis, mü´mince bir baskaldirisin destanidir.

Sehadet askiyla yanan mü´minlere bir firsat, öbür dünyasi icin yatirim yapmak isteyenlere iyi bir ticarettir.

Tibetli Müslümanlar (I)

Hüseyin Sevme

Tibet´in Kisaca Tarihi Gecmisi

Bu yazimizda sizlere Tibet ve o bölgenin müslümanlari hakkinda bilgi sunmaya calisacagiz. Öyle saniyorum ki, cogumuzun gerek Tibet ve gerekse o yörenin müslüman halkinin basina nelerin geldigini de bilmiyoruz. Dahasi Tibet adi verilen, 1949 yilindan bu yana Kizil Cin isgali altinda olan bu bölgede müslümanlarin olup olmadigini da bilmiyoruz.

Tibet 2,5 milyon km.kareden olusan bir toprak bütünlügüne sahiptir. Komsularini Hindistan, Nepal, Bhutan ve Cin olusturmaktadir. Baskenti Lhasa olan bu bölgede, Cin devletinin baski ve zulmü neticesi göc etmelerine ragmen 6 milyonu askin Tibetli yasiyor. Dini yapinin % 98 lere varan bölümünü budistlerin olusturdugu Tibet´te müslümanlar da ayakta durabilmenin mücadelesini sergiliyorlar. Halkin konustugu dil Tibetce olmasina ragmen resmi dil Cince olarak kabul ediliyor. Tibet´in belli basli üc büyük eyaleti vardir. Bunlar ÜTsang (merkezi Tibet), Amdo (Kuzeydogu Tibet) ve Kham (Güneydogu Tibet)dir.

Tibetli müslümanlar hakkinda detayli bilgi vermeden önce Tibet hakkinda genel hatlariyla su bilgileri de aktarmak istiyorum:

1949 yilina gelinceye kadar bagimsiz bir devlet hüvüviyetini koruyan Tibet bu yil (1949) 35 bin Cin askerinin bu bölgeyi isgale kalkismasiyla Kizil Cin´in bir kolonisi haline getirilmisti. Güya Tibet´e bir özerklik statüsü verilmisti. Ancak bölgenin genel asayisini düzenleyen kanunlar Pekin yönetimi tarafindan kontrol ediliyor. Bölgeyi bölgesel partilerin yönetmesine ragmen bu partilerin liderligini Tibetliler yürütemiyor. Hatta Tibette (ART) Autonom Region Tibet Tibet Serbest Bölgesi adiyla faaliyette olan komunist partisinin kadrosunun % 20´si Cinlilerden ibarettir.

1959 yilinda milli bir ayaklanma baslatan Tibet halki bir yil boyunca Cin rejimine 87 bin kisi feda etmistir. 15 yil süren bu savas sonucu 430 bin insan hayatini kaybetmistir.

1950 ila 1984 yillari arasinda 260 bin kisi zindanlarda ve calisma kamplarinda hayatlarina veda etmek zorunda birakildilar.

1959 yilindaki ayaklanma sonrasi yüzbin kisi ülkeden göc etmek zorunda kaliyor. Hala günde en az ücdört kisi Nepal ya da Hindistan siniri üzerinden göc etmektedir. Her yil 4 bin Tibetli cocuk Cin´e egitim amaciyla gönderiliyor. Bu cocuklar hayatlarinin yaklasik yedi yilini kendi ülkesi disinda gecirmek durumunda kaliyor.

Tibet bölgesinde, Cin hükümetine ait üc tane atom füzelerinin bulundugu askeri üs bulunmaktadir. Yaklasik 300 bin Cin askeri de ayrica Tibet bölgesinde isgalci kuvvetler olarak görev yapmaktalar.

Öte yandan 1987 yilinin Eylül ayindan buyana yaklasik ücbin kisi politik nedenlerden ötürü tutuklanmis durumdalar. Bunlarin cogu bildiri dagitmaktan, mektup yazmaktan ve yabancilarla Tibet´in bagimsizligini konusmaktan ötürü tutuklanmis bulunuyorlar. (Bu konuda daha fazla bilgi almak isteyenler su adresten gerekli bilgiyi temin edebilirler: Tibet Initiative Deutschland e. V. Postfach 25 31, Bonn).

Genel hatlariyla Tibet hakkinda bu bilgileri degerlendirdikten sonra bu bölgedeki müslümanlarin konumlarini ele almaya calisacagiz.

TIBET MÜSLÜMANLARI 

Tarihi ve Simdiki Durumlari

Islam´in uzakdogu diye adlandirilan Endonezya, Tayland, Malezya ya da Kuzey Cin Hint adalarina müslüman isadamlarinin (tacirlerinin) sayesinde yayildigini tüm arastirmacilar üstüne basarak ifade etmekten kacinmazlar. Tibet te bu müslüman tacirlerden nasiblenen ülkeler arasindadir. Özellikle 14. ile 17. yüzyillari arasinda komsu ülkelerden gelen cok sayida müslüman isadami, Tibet´e yerlesmistir. Ticaret amaciyla Tibet´i ziyaret eden bu tüccarlar daha sonra Tibetli kadinlarla evlenerek aile yapisini olusturdular. Bu vesileyle Tibetli kadinlar kocalarinin dinlerine uydular. Öyleki onlardan meydana gelen cocuklar da anne ve babalarinin inanclari üzerine hareket etmeye basladilar. Onlar herseyiyle (gelenek, örf, adet, konusma lehcesi) bir Tibetli gibi olmalarina karsin din olarak ailelerinin dinini yani Islam´i kabullenmislerdi. 1949 yilindaki Cin isgali öncesine kadar sadece ÜTsang eyaletinde müslümanlarin sayisi 3 bin iken bir o kadar da Kokonor bölgesi ve Amdo eyaletinde müslüman Islam üzerine hayatlarini devam ettiriyorlardi.

Öte yandan müslümanlar Tibet bölgesini ta ilk tarihi döneminden buyana taniyorlardi. Ilk Arap tarihcileri yazilarinda Tibet´i konu edinmislerdi. Örnegin AlYakubi Kitabul Buldan (Ülkelerin Kitabi) isimli eserinde Tibet ve Tibet insanlari hakkinda yazmis ve Tibet´in Cin´den daha genis bir cografya oldugunu yazmistir. Yine AlYakubi adi gecen kitabinda, Tibet kralliginin gücünden, sanat alaninda Tibet halkinin Cinlilere oranla daha yetenekli olduklarindan sözederken Tibetliler icin "onlar kahraman ve zeki insanlardir" cümlesini kullanir.

Araplarin Tibetlilerle iliski kurmalari 8. yüzyil ile 9. yüzyillari arasinda vukubulur. O dönemdeki Bagdat Abbasi halifeleri Tibetlilerle iliskilerini sürdürürler. Daha sonraki yillarda Tibet krali "Trisong Detsen" döneminde Tibet´in siyasal gücü genis bir alana yayilmisti. O dönemin halifesi Harun Resid (786809) bu yayilmayi farketmis, Tibetlileri yakin takipte tutabilmek amaciyla Cinlilerle ittifaka girmistir. Buna ragmen Tibet ordusu bati yönüne dogru ilerlemesini sürdürdü. AlYakubi´nin belirttigine göre Tibet ordusu batiya dogru ilerleyisinde Semerkand sehrinin sirtlarina dayanmisti. Harun Resid´in ikinci oglu Me´mun (Meymun) döneminde Tibetlilerle anlasmaya varilmisti. Öyleki Tibet´in Türkistan valisi Me´mun´a altindan yapilmis bir sanat esyasi ve kiymetli taslardan olusan bir hediye paketi sunmustu. Bu hediyeleri Me´mun tarafindan sonra Mekke´ye gönderildi. Bu dönemde ticari iliskiler kurulmus, Tibetlilerin eliyle Islam dünyasi misk adi verilen kokuyla tanismislardi.

TIBETLI MÜSLÜMANLARIN MENSEI (ASLI)

Tibetli müslümanlarin kökeni dört ana bölgeden bölgeye akan göcten olusur. Bu bölgeler sunlardir. Kesmir, Ladak, Cin ve Nepal. Bunun yaninda Islam´in etkisi Fars ve Türkistan izi tasimaktadir.

devam edecek...

Santa Fu'dan (von Santa Fu)

Ömer Polat

SantaFu cezaevindeki yabanci dostu cezaevi müdürü Jürgen Kamp yeni görevine baslamak üzere aramizdan ayrildi

Yabancilar sorumlusu olarak ben üc yildir SantaFu cezaevindeki tutuklu yabanci mahkumlarin sorunlariyla yakindan ilgilenmekteyim.

Bu sorunlari cezaevi yönetimine sundugumda genelde sicak bir hava icerisinde cezaevi yönetimiyle birlikte cözmeye calisiyoruz.

Yabanci mahkumlarin problemlerini cözmek icin cezaevi müdürü Jürgen Kamp´a gittigimde yine sicak ve samimi bir havada yabanci mahkumlarin sorunlariyla ilgileniyordu.

Jürgen Kamp yabanciAlman ayirimi yapmaksizin kanunlar cercevesinde bütün mahkumlarin sorunlariyla ilgileniyordu.

Jürgen Kamp yabancilarin sorunlariyla daha yakindan ilgilenebilmek icin bize bir yabancilar grubu kurmamizi önerdi.

Bizler de onun yardimiyla bu yabancilar grubunu kurduk. Grup olarak Jürgen Kamp´la bir cok toplantilar yaparak sorunlarimizi dile getirdik. Bu sorunlara kanunlar cercevesinde cözümler arandi. Mesela acik cezaevine gitme, izine cikabilme ve benzeri bir takim isteklerimiz dogrultusunda calismalar yapildi.

Bütün bunlar SantaFu cezaevi müdürü Jürgen Kamp sayesinde gerceklestirildi. Kendisi yabanci dostu olarak biliniyor ve seviliyordu.

Ben yabancilar sorumlusu olarak burada üc yil icinde elde ettigim tecrübelerden istifade ederek Jürgen Kamp´la yaptigim toplantilarda samimi bir hava icerisinde bütün yabancilarin sorunlarini elimden geldigi kadariyla dile getirdim. Haklarimizi kanuni yollarla almaya calistim. Ve suna inaniyorum ki, SantaFu cezaevi müdürü Jürgen Kamp iyi niyetli, insanlari seven ve onlara yardimci olmaya calisan, onlarin sorunlarini cözmek icin ugrasan bir yöneticiydi.

Buradaki bütün yabanci mahkumlar adina SantaFu cezaevi müdürü Jürgen Kamp´a yeni görevinde basarilar dilerim.

Santa Fu Günlügü (Disaridan Zarf Atan Isgüzarlar)

Yasin Güzel

Bu arada cesitli vesilelerle cezaevine aktüel kitaplar götürüyorum. Bir kac dergiye abone yaptirdik. Türkiye´den gönderiliyor. Ders konusunda kendilerini fazlaca sIkmak istemiyorum. Ancak buna ragmen cok gayretliler. Koguslarinda firsat buldukca Kur´an okuduklarini ifade ediyorlar. Bu ifadelerin gercek oldugunu bir hoca olarak onlarin Kur´an okumadaki ilerlemelerinden anliyorum. Zaman zaman ilginc sorular yöneltiyorlar. Bunun yaninda dünya ve Türkiye´de gelisen aktüel olaylari degerlendirip müslümanlarin sorunlariyla ilgili tesbitlerde bulunuyoruz. Arasira ilmihal konularini iceren fikhi agirlikli sorular soruyorlar. Kendilerine bol bol okumalarini tavsiye ediyorum. Tutuklularin cogunlugu Safii mezhebini taklit ediyorlar. Bundan ötürü Halil Gönenc´in hazirladigi "Safii Ilmihali"ni de cezaevine götürdüm. Kimi zaman mahkumlarin özel istekte bulundugu güncel kitaplar sözkonusu oluyor. Kitap bir bakima cezaevinde cikolata kadar degerleniyor. Kimileri para teklif edip bazi kitaplari kendilerine temin etmemizi istiyorlar. Böylesi anlarda cogu zaman gelisen olaylari gözardi ederek kendi cüzdanimizdan temin etmeye calisiyoruz. Gercegi söylemek gerekirse bu konuda cevremizde cok duyarli insanlari bulmak zor. Bu arada istisnalar da yok degil. Sözgelimi bir müslüman tacir gectigimiz Ramazan ayinda bizim vesilemizle birkac seccade, tesbih ve takke göndermisti de ne kadar makbule gecmisti, anlatamam. Simdi o seccadeler namaz kilan tutuklu müslümanlarin hücrelerini süslüyor. Bu arada Hamburg´ta bulunan müslüman genclerin de "alakaderil imkan" nisbetinde Kur´ani Kerim temin ederek cezaevine gönderdiklerini de zikretmeliyim.

Belki bu serzeniste bulundugum olaylar müslümanlar icin cok basit ve bir cirpida cözümlenecek seyler, ancak ne varki herkesin ilgi alanina girmeyebiliyor. Bununla beraber disimizdan birtakim isgüzarlar da cikip bu konularda kendilerini sisirenler de yok degil. Burada birinden sözetmekte yarar var. Cezaevinde bir "Sozialarbeiter" ismi altinda gardiyan olarak calisan bir Türk var. Yukarida sözünü ettigim isgüzarlardan biri bizim calisma yaptigimizi duyunca heyecanlanmis olacak ki, bize ne tür kitap taleb edersek ücretsiz olarak gönderecegini bu gardiyan araciligiyla iletti. Biz de özellikle kaynak kitaplari olan Sahihi Buhari, Islam Tarihi gibi kitaplari taleb ettik. Iki yil oldu hala bekliyoruz, gelecek! Aslinda o kadar da cahil degiliz. Bu girisimler (zarf atmalar) sirf bizim cezaevinde kim oldugumuzu, ne yapmak istedigimizi yakinen bilmeleri ve ellerinde belge olmasi icin yaptiklari calismalardan bir bölümü. Ancak bizim yaptiklarimiz ortada. Bu güne kadar ne bir kimseden cekinecek, ne de bir kimseden "aferin" bekleyerek bir is yapiyor degiliz. Kendilerine faydali olabilecegimiz tutuklularin annelerinin ve kendilerinin dualari bize yetiyor da artiyor. Bu minvalde sunu da ifade edeyim: Gecenlerde Bingöllü bir tutuklu anlatti. Türkiye´ye telefon ettiginde annesi ile görüsüyorken Anne ben burada Kur´an ögrendim. Namaz kilmaya da basladim, deyince annesi: Aman oglum artik senin bir an önce tahliye olman umurumda degil. Sen namaza baslamissin ya, ne kadar daha mahpus yatarsan yat, demis.

Ocak 1994

Cezaevinde bizim disimizda mahkumlara yönelik calisma yapan kuruluslar da var. Bunlarin basinda Evangelist kilisesi yer aliyor. Ayrica bu ve benzeri kiliselere bagli sosyal dernekler vasitasiyla gelen egitmenler cesitli grup calismalarinda bulunuyorlar. Noel kutlamalari cercevesinde bu gruba idare edenler disaridan paketlerle cesitli yiyecekleri cezaevine getirmislerdi. Biz de hakkimizi Ramazan ayinda zorlayarak kullanmaya calisacagiz. Yine Noel vesilesiyle cezaevine Türkiyeli tutuklulari ilgilendiren ziyaret vukubuldu. Nicin yilbasi gecesini ziyaret icin sectiklerini tuhaf karsilamiyorum. Ziyaret ekibi TC Hamburg konsolos muavini ve Hamburg DITIB ya da din atesesi yardimcisindan olusuyordu. Tutuklularin olaydan bir hafta sonraki dersimizde bana anlattiklarina göre sözkonusu iki kisi beraberinde bir miktar cikolata getirerek mahkumlari ziyarete geldiklerini ifade ederek tutuklulari biraraya toplamak istemisler. Her halukarda koguslardan kalkip gelen bir grup tutukluya konsolos muavini nasihatta bulunmus. Daha sonra din atesesi yardimcisi sorusu olan var mi? deyince bizim talebelerden birisi söz alarak: Simdiye kadar neredesiniz Yeni mi akliniza geldik. Bizi sizden önce hatirlayanlar oldu. Allah razi olsun kendisinden, üniversitede okuyan genc bir hocamiz elimizden tuttu. Fatiha suresini okumasini bilmiyorken simdi Kur´an okumasini ögrenmis olduk, demis.

devam edecek...