Bütün
tarihi gercekler elimizde vardir. Bugünün
tarihcileri de bunu vurgulamaktadir. Imam Hüseyin´in
etrafinda baska kavimler vardi ve bütün kavimler,
yani rencide edilen, hakir görülen bu kavimler Hz.
Hüseyin´in etrafinda yer aldilar, safinda yer
aldilar. Ve Arapciliga, kavmiyyetcilige karsi Islami,
tevhidi bir anlayisla ümmet fikrini, hilafet
anlayisini hakim kilmak istediler. Ki Bediüzzaman
Hz. Imam Alir r.a. ile Hz. Muaviye arasindaki mücadelenin
hilafet ile saltanat mücadelesi oldugunu söylemektedir.
Yani Imam Ali r.a. hilafeti temsil etmektedir ve
isabet etmistir, ictihadinda haklidir. Hz. Muaviye
ise saltanati temsil etmektedir ve haksizdir,
isabetsizdir. Ama diyor bunlari gündeme getirmek
bugünkü tarihi beserde inkari uluhiyyetin oldugu,
ümmetin inkar edildigi, seriatin hakim olmadigi bir
devirde bunlari gündeme getirmek, konusmak Islam´in
maslahatina olmasa gerektir diyor, bu kapiyi
kapatiyor. Amma diyor, zalim Yezid ile Imam Hüseyin
arasindaki mücadele din ile milliyet mücadelesidir.
Yani bugün dinl ile milliyet mücadelesi bugüne
münhasir olan bir olay degildir. Ta zalim Yezid´le
Imam Hüseyin devrinde baslamis ve bugüne kadar
degisik isimlerde günümüze tasinmistir. Iste bugünkü
mücadele de gercek manada Imam Hüseyin´in
etrafinda yer alan Tevhide ve Hilafete bagli
insanlar hangi kavme, hangi milliyete mensup
olurlarsa olsunlar imamet ve hilafeti, tevhidi ve
vahyi, Kur´an devleti olarak yapmak isteyen anlayis
ve zihniyet gercek Islami zihniyeti temsil eden
zihniyettir. Onun disinda bir kavmin üstünlügü,
bir milliyetin üstünlügü, misaki milli
anlayislari tamamen kavmidir, cahiliyyedir, Islam´in
kabullenmedigi ve maalesef bazi müslümanlarin da
onu kendisine prensip olarak benimsedigi gibi
anlayislar Islam´dan fersah fersah uzaktir. Bunun böyle
bilinmesinde zaruret vardir. Bugün bir Kürdistan
tabirini kullandiginiz zaman baska kavimdeki
kardeslerimizin ürktügünü görüyoruz. Maalesef
öyle bir cahiliyye zihniyeti onlarda hakim olmus ki,
yani hem kendileri rejime karsi olduklarini söylerlerken,
bir taraftan da Kemalizmin cizdigi misaki milliyi,
Ingiliz binbasinin cizdigi misaki milliyi mukaddes görmekte,
misaki milli´nin disinda baska bir kavimle yasayan
insanlara bir cografya ismi koydugunuz zaman ürkmekte
ve ona karsi bir tiksinti duymakta ve tavir almakta.
Bunda ise bütün dem ve damarlarina Kemalizmin
prensiplerinin hakim oldugunu görmekteyiz. Bu ise
tevhidi bir anlayisa, Islam hukukuna tamamen
muhaliftir. Bu gün Türkistan bir vakiadir, bugün
Arabistan bir vakiadir, realitedir. Bugün
Azerbaycan, bugün Bulgaristan, bugün Yunanistan,
her kavmin ismi kendi cografyasinin ismini tabir
ettirmektedir. Islam´da bunun hicbir beisi yoktur.
Bugün Kürdistan tabiri Osmanli cografyasi ki onlar
Osmanliya cok sempati ile bakiyorlar, cok güzel
bakiyorlar Osmanli cografyasinda bir Kürdistan
tabiri vardi. Bugün bir müslümanin da rejimin
agzi ile Güneydogu ve Dogu olarak kullanmasi kadar
abes bir sey olamaz. Bu rejimin tesirinde kaldiginin
en belirgin göstergesidir. Onun icin bir müslümanin
basina gelen su olay cok ilginctir; Bizde bir kardes
var. Kendisi Türkistanli, bizim yanimizda kaliyor.
Diyor ki: "Ben bir gün bir kalabalik cemaatta
tanisma olurken ben Mehmed Ali Türkistanli deyince
orda bütün müslümanlar beni cok sicak bir ilgi
ile kucakladilar, sevdiler. Ikinci gün ayri bir
cemaat, bir topluluk icinde tanisma oldu. Ben dünkü
bana yapilan sicak alakadan cok rahatsiz olmustum.
Ikinci geceki toplantida kendimi tanitirken Mehmed
Ali olarak ismimi söyledim, fakat Kürdistanli
oldugumu söyledim. Bunu deyince o cemaatin bana cok
soguk baktigini ve tavir aldigini görünce onlara
sunu hatirlattim: iste demekki sizin tavriniz, sizin
tebessümünüz Allah´in mesiyetine, Allah´in
hukukuna göre degil, beseri sistemlerin sizde olan
tesir ve eserine göre tavir aliyorsunuz. Ben dün
bir cemaatta Türkistanliyim dedigimde beni
kucaklayan insanlar, bugün Kürdistanli dedigim
zaman bana soguk baktilar ve elimi de tutmadilar,
hosgeldin de demediler. Demekki sizin hareketinizi,
sizin oturusunuzu, sizin tebessümünüzü tanzim
eden rejimdir, Islam degildir."
Gercekten
bu bizim icin bir ibrettir. Müslümanlar ki, üstad
hz. bir ifadesinde sunu söylüyor: "Müslümanin
hedef ve gayesi suunati Ilahiyeye mazhari ekmel
olmaktir." Yani Suunati Ilahiyye dedigimiz
Allah´in tavri, mesela bir insan bir seyden memnun
oluyor. Nasil memnun olmasi lazim? Eger Allah o
isten memnun oluyor ise insan o isten memnun olmasi
lazim. Bir insan bir iste kerahat görüyor, yani
ondan hoslanmiyor, nicin hoslanmiyor? Cünkü Allah
onu kerih gördügü icin, hoslanmadigi icin kerih görüyor.
Yani insanin hareketleri Allah´in mesiyetine göre,
Allah´in suunatina göre olmali. Allah bir seyi,
Islam hukuku bir seyi iyi görüyor ise insan o seyi
iyi görmeli. Bir seyi kerih görüyor ise, necis görüyor
ise insan ona göre hareket etmeli. Ama maalesef bugün
ben bir kardesimize dedim nerden geliyorsun? o da
dogudan geliyorum dedi. Kürdistan mi? diye sordum.
Ne dedi, Kürdistan diye bir yer var mi? Dedim ki,
yani M.Kemal Türkiye dedigi icin o mesru mu oldu. Kürdistani
haram ettigi icin o haram mi oldu, yani senin
seriatin kemalizm midir? Sen kemalizme göre
degerlendiriyorsun. Eger o Kürdistani haram etmisse
onu haram görüyorsun. Eger o Türkiye´yi helal
kilmissa sen onu helal görüyorsun. Mesele budur.
Müslümanlar
netlesmeli. Gercekten akidesini, tavrini, oturusunu,
kalkisini, tebessümünü, yüz hatlarini Allah´in
hukukuna göre, Allah´in mesiyetine göre, Allah´in
suunatina göre tanzim etmeli. Bizim akidemiz budur.
Biz hangi kavim anlayisi olursa olsun Islam´in
hukuku icerisinde degerlendiririz. Onun hukuku
disina asar ve tasarsa öz kardesimiz dahi olsa
bizim tavrimiz ona karsi olmaktir.
Peygamber
s.a.v. öz amcasi Ebu Leheble karsi karsiya gelmis,
kilinc sallamistir. Amma amcasini katleden Vahsi ise
sahabi olunca kendisine kardes kabul etmistir. Olay
budur. Bir mecusi olan Selmani Farisi ki, kendisi Kürt
kökenlidir, bütün dünyayi dolasmistir, Tevhidi
aramistir ve Islam´la müserref olmustur. Hz. Ömer
onu kendine kardes kabul etmistir. Mesele budur.
Mesela anlayislar, münasebetler, sevgiler,
muhabbetler kavme göre olmamali, takvaya göre
olmali ki, Allah bunu ayeti kerimesinde "Ben
sizi kabile kabile, sube sube, millet millet
yarattim. Bu yaratmamin tek bir hikmeti vardir. Lita´rafu
icindir." Yani eger aile olmazsa, eger
akrabalik olmazsa, eger milletler olmazsa ictimai
hayat, sosyal hayat olmaz. Sosyal hayatin yürüyebilmesi
icin bu siniflamanin olmasi tabii ve fitri bir
zarurettir. Ama bunlarin olmasinda esas alinan nedir?
Ayeti kerime hemen devaminda diyor ki: "Üstün
olaniniz ancak takva sahibi olanlardir." Demek
ki, öz ailenden, öz kabilenden bir müsrik varsa
veya bir fasik varsa dahi senin onu sevmen mümkün
degildir. Akraban da olsa, baban da olsa. Ama
babalik münasebeti ile bu bir taruftur, bir sefkat
ve merhamettir. Sen kendi cocugunu, kendi kardesini
beslemek, büyütmek mecburiyetindesin. Bu ayri bir
olaydir. Belli yasa kadar. Bununla beraber eger
fasiksa, eger takva sahibi degilse, Afrikanin en ücra
kösesinde alni secdede olan bir muhyide karsi
elbetteki sen Allah´i seviyorsan onu sevmen
zaruridir. Ölcü bu olmali, prensip bu olmali,
Islam hukuku bunu emreder ve buna göre
tavirlarimizi tesbit etmemiz gerekmektedir.
yorum:
Basin-yayindan takip ettigimiz kadariyla, Kürdistan´da
yasayan insanlarimizin evlerinin, köylerinin,
ormanlarinin askerler tarafindan yakildigi söylenmektedir.
Bunun karsisinda TC yetkilileri aciklamalarinda
evleri, köyleri, ormanlari PKK´nin yaktigini iddia
etmekteler. Kürdistan´da son durum nedir?
M.
Siddik: Müslümanlarin da Kürdistan tabirini
kullanmasi bizim icin gercekten bir asamadir. Büyük
bir noktaya gelindigini görüyoruz. Memnun oluyoruz
tabiiki bundan.
Bugün
Kürdistan´da meydana gelen olaylar tabii bir
felsefenin neticesidir. Beseri anlayislarin hakim
oldugu bir millette, bir cografyada bunun disinda
baska bir neticenin beklenmesi müslüman icin
hamakattir.
Elbetteki
beseri bir sistemde, ilahi nizamin, yani bugün o
noktaya ben fazla bir genislik getirmeyecegim.
Osmanlida dahi gercek manada bir Tevhide dayali, Kur´an´a
dayali bir din devleti degildir, yoktur. Bu tabii ki
bugünkü müslümanlar gercek Islam´i bilmedikleri
icin Osmanliya tek bir nokta dahi dokundurmak
istemezler. Onun icin ben de o noktayi fazla
eselemek istemiyorum. Fakat bu bir vakiadir. Kürt
taali cemiyeti baskani Seyyid Abdulkadir efendi ki,
cok capli bir insandir. Seyh Ubeydullah´in ogludur.
Iran´da ellibin ordu ile savasmis bir insandir. Bu
Abdulhamid tarafindan Istanbul´a getirilmis ve
yargitay üyesi, ayan üyesi yapilmis ve ayni
zamanda yani o günki senato üyeligi makamindadir
ve o yargitay baskanidir. Düsünün hukukun
zirvesinde bir insan Kürttür. Seyyiddir kendisi.
Ayni zamanda diyor ki: "Biz Osmanliya bir
dilekce verdik. Istanbul´da binlerce Kürt insani
yasamakta ve bunlarin cocuklari bulunmaktadir. Bir
okul acin, bir ilkokul acin diye, direkt kendim
bizatihi dilekceyi verdim." Osmanli hilafet
makamina verilen bu dilekceye red cevabi geldi diyor.
O zaman Saidi Nursi hz.´ni görüyoruz. O günkü
ifadesiyle Bediuzzaman Saidi Kürdi. Istanbul´a
geliyor, hilafet makami ile görüsüyor ve bir
dilekce veriyor. Dilekcenin sureti yanimizda ve
nesrettik. Bu dilekcesinde Kürdistan´da maarifin
olmayisi, bayindirligin olmayisi, sanayinin,
teknolojinin, fabrikalarin olmayisi, yani Islam´in
büyük bir kaybinin olacagini ve istikbalde meydana
gelecek dehseti bildiriyor. Diyorki, bugün Kürdistan´da
nüfus coklugu var, hicbir okul yok. O günlerde
Amerikalilar dogunun büyük vilayetlerinde Van,
Elazig, Erzurum, Diyarbakir gibi bazi yerlerde
kolejler acmislar. Fakat diyor bugün hilafet makami
hicbir yerde, hicbir köyde, hicbir kazada bir tek
dahi okul acmamis. Dolayisiyla hepsi cahil kalmislar.
Ve diyor ki, bugün Istanbul´da yirmibin tane hamal
var, hicbirisi gazete okuyamiyor. Tamamen cahil
kalmislar. Hepsi hamallik yapiyor. Demek ki, ekonomi
bakimindan zayif, kültür bakimindan cahil
kalabalik bir nüfus var, ne olacak bu durum? Bu
millete istikbalde Avrupa´nin senaatini (fenalik, kötülük),
komünizmi davet etmektedir bu manzara diyor.
Istikbalde vurulacak darbeyi bu günden
hissetmekteyim ve ehli basireti diyor da daar
etmekte, cigerlerimi yakmaktadir. Onun icin diyor
sizden rica ediyorum; üc tane okul, üc bölge
okulu. Düsünün ogün Osmanlida yaptigi teklif
budur.
Biri:
Beytüssabab yani bugünkü Hakkari mintikasinda, o
günkü Türkiye Kürdistani ile bugünkü Irak Kürdistaninin
kesistigi noktada.
devam
edecek
|
Gectigimiz
ay Hamburg´da müslüman bir gencimizin meslek yüksek
okulunda gösterdigi basari, tüm Islami camiayi
sevindirdi. Yorum dergisi olarak bu müslüman
gencimizle okuyucularimiz adina kisa bir söylesi
gerceklestirdik.
yorum:
Kisaca kendinizi tanitir misiniz?
L.
Sener: Elbette, ismim Nurer Levent Sener. 1969
dogumluyum, bekarim. Hamburg´ta "City
Nord" bölgesinde bulunan Meslek Yüksek
okulunun insaat mühendisligi bölümünü bu yil
bitirdim.
yorum:
Okulu iyi bir derece ile ve kisa sürede
bitirmenizi neye borclusunuz?
L.
Sener: Bence okulu iyi bir derece ile bitirmemin
nedeni dersleri zamaninda ve düzenli calismaktir.
Disiplinli bir calisma ortaya koydum. Zamanimin büyük
bir bölümünü okula ayirdim. Benim bitirdigim mühendislik
bölümü Hamburg´un en zor olan bölümlerinden
birisidir. Genelde ögrencilerin % 70´i okulu bir
iki yil sonra terkediyorlar. Geriye kalan % 30´u
da diplomalarini orta bir derece ile alabiliyorlar.
Birinci derece ile okul bitiren ancak iki
semestrede bir cikabiliyor. Mevlam birincilik
derecesini almayi bu dönem bize nasib etti. 1,9
ortalama notla yüksek okul diplomami aldim.
yorum:
Almanya´da sizin gibi üniversite ve yüksek
okullarda okuyan ögrencilerimize bu noktada ne önerirsiniz?
L.
Sener: Birinci önerim su olabilir: Herseyden önce
okullarini ilk basladiklari dönemden sonuna dek
ciddiye alsinlar. Tabiiki bu süre icinde de hayat
sartlarini da gözönünde bulundurmalari
gerekiyor. Mümkün oldugu kadar okulun yanisira
calisma is hayatinin olmamasini öneririm. Cünkü
is hayati ögrenciler "paranin tadiyla"
kisa zamanda okulu bitirmelerine engel oluyor.
yorum:
Ögrenciliginiz süresinde cevreden ve ailenizden
katki gördünüz mü?
L.
Sener: Elbette, en büyük katki anne ve babamdan
gelmistir. Sagolsunlar maddi ve manevi acidan bana
her türlü destegi sagladilar. Bunun sayesinde
kendimi tamamiyla okula verebildim. Bu basarimi bu
yönden en cok aileme borcluyum. Ailem bu
desteklerini diploma aldiktan sonra da sürdürüyor.
Bu vesile ile ailem bana bir adet otomobil de
satin alarak hediye etmistir.
yorum:
Yüksek okulda yabanci ögrenci olmanin getirdigi
sorunlar oldu mu?
L.
Sener: Genelde bir sorun olmadi. Ancak okulda
yabanci ögrencilere karsi tutum sergileyen profesörler
bulunuyor. Bunlar kendilerini saklamiyorlar.
Basarili olanlarin notlarini düsüremiyorlar,
fakat biraz zorluk cekenlere de yardimci
olmuyorlar. Bir not yüksek verebilecekken düsük
veriyorlar.
yorum:
Bundan sonraki hayat grafiginiz nasil seyredecek,
ne yapmayi düsünüyorsunuz?
L.
Sener: Ilk önce Almanya´da bir mühendislik bürosunda
calisarak bir kac sene tecrübe kazanmak istiyorum.
Ortalama dört yildir Türkiye´ye gitmedim. Bu
tecrübe süresi icinde Türkiye´deki insaat mühendisleriyle
tanismak ve onlarin karsilastiklari sorunlari
buradaki sartlarla karsilastiracagim. Bu vesile
ile Türkiye´deki müslüman halkimiza yararli
olmak istiyorum.
yorum:
Dergimiz araciligiyla ögrenci kardeslerimize ve
halkimiza duyurmak istediginiz bir mesajiniz var
mi?
L.
Sener: Her seyden önce sunu söylemeliyim.
Derginizin ziyaretinden cok memnun oldum. Bundan böyle
abone olarak yorum´u sürekli takip etmek
istiyorum. Sunu da itiraf etmeliyim ki, okul
hayati boyunca okul dersleriyle yogunlasip daha önemli
olan dini konulari ikinci plana attigim icin üzgünüm.
Insaallah bundan sonra dinimi de daha iyi bir
sekilde kaynagindan ögrenme ve yasama noktasinda
elimden gelen gayreti gösterecegim. Allah razi
olsun.
yorum:
Biz de sizi dergi okuyucularimiz adina tebrik
ediyor ve bütün müslüman genclerimizin
sayilarinin artmasini Cenabi Hak´tan temenni
ediyoruz.
|