1 Ayetlerin Düsündürdükleri (Ölçüyü Kaybetmek Laneti Getirir)

2 Kur'an'in Surelerine Göre Siyerin Seyri
3 Islam'da Egemenligin Kaynagi
 

 

Ayeterin Düsündürdükleri

 Ali Metin

"Israilogullarinin kafirleri, Davud´un ve Meryem oglu Isa´nin dilinden lanetlenmislerdir. Bu lanetlenmelerinin sebebi, onlarin Allah´a karsi gelmeleri ve O´nun sinirlarini cignemeleri idi. Onlar isledikleri kötülüklerden birbirlerini sakindirmazlardi. Ne kötü seydi yaptiklari"

Ölcüyü Kaybetmek Laneti Getirir

Herseyden önce bütün davranislari kendisine göre degerlendirmemiz gereken bir ölcü olmalidir. Iyiligi ve kötülügü kendisine göre tayin edebilecegimiz degerler olmalidir. Bu degerleri nereden alabiliriz? Bu ölcüyü nereden getirebiliriz?

Sonra biz insanlari isledikleri herhangi bir kötülükten dolayi nasil sorguya cekebiliriz? Onlarin davranislarini hangi ölcüyle ölcüp, bu yanlistir, ondan sakinin diyebiliriz? Cünkü biz bu is kötüdür dedigimizde suradan buradan onlarca insani karsimizda bulacagiz ve: "Hayir! Bu kötü bir sey degildir. Eskiden bu is kötü görünüyordu! Iklim sartlari öyle gerektiriyordu. O zaman insanlar yokluk icindeydiler. Fakat dünya "gelisiyor" cag kapaniyor, toplum "ilerliyor" ve degerler de degisiyor" diyeceklerdir.

Iste aranan ölcü; bu merhaleye gelmis, inanc bakimindan fesada ugramis bir topluma kendi öz benligini tekrar kazandirmak icin olmalidir.

Insanlarin bir sekilde durmayan, sürekli degisen arzularindan, ortak uzlasmalardan, geleneklerinden ve ihtiraslarindan mi? Bu durumda biz icinden cikilmasi cok güc olan bir saskinliga düser, cölde yolumuzu kaybederiz.

O halde evvela bir ölcü belirlememiz gerekiyor. Ayrica bu ölcünün arzu ve isteklere göre degismeyen sabit bir ölcü olmasi da zorunlu oluyor. Iste bu degismez ölcü Allah´in ölcüsüdür.

Eger toplum ilke olarak Allah´in egemenligini (tesriini) kabul etmiyorsa, Allah´in Kur´an´daki kanunlarini yürürlüge koymuyorsa (seriat), hatta kendisini Allah´in hayat sistemine cagiran insanlari alaya alip, onlari dislayip cezalandiriyorsa bu durumda ne yapmali?

Bir toplumda degisik deger ve ölcüler bulunuyor, görüslerin ve arzularin celistigi görülüyorsa, bu toplumdan hayatin detaylarina iliskin konularda iyiligi emretmek, kötülükten nehyetmek ne derece faydali olabilir?

Herseyden önce yargilarin, düsüncelerin ölcü ve hükümlerin degisiklik veya celiski arzettigi toplumlarda, cözüm getirmesi beklenen, basvurulmasi gereken kaynagin belirlenmesi gerekir. En büyük iyiligi; Allah´in (c.c.) insanlar icin sectigi hayat sistemini, O´nun hakimiyetini insanlara kabul ettirmeye calismakla yapmis olabilir. Bunun aksine en büyük kötülügü de; Allah´in koymus oldugu hayatin her alanini kapsayan nizamini reddetmekle gerceklestirmis olur. Cünkü binanin dikilmesi ancak temel atildiktan sonra baslar. Öyleyse dar cerceveli calisma ve hizmetleri merkezi cephede yogunlastirmalidir.

Insan bazan müslüman toplumunda bu eylemin hafife alnidigini görünce üzülüyor.

Ekonomisinin temeli faize dayali ve hicbir ferdin helal lokma yeme imkanina sahip olmadigi bir toplumda haram yemenin günahindan bahsetmenin ne faydasi olur? Cünkü böyle bir toplum ictimai ve iktisadi düzeni tamamiyla Allah´in hayat icin koydugu nizami reddetmekle herseyden önce Allah´in ilahligini reddetmis bulunmaktadir!

Kanunlarinda zorla irza gecmenin haricinde zinayi suc saymayan, hatta zorla irza gecme olayini bile Allah´in yasasiyla yargilamayip, beseri sistemlerin kanunlarini ilah gibi kabul ettirmeye calisan bir toplumda fuhsu engellemeye calismak ne ise yarar? Cünkü böyle bir toplum Allah´in kanunlarini dislamak veya reddetmekle Allah´in ilahligini reddetmis oluyor!

Kanunlari icki icmeye tesvik eden, alisverisinin reklamini yapan, sokaklarda apacik sarhoslugu medeniyet olarak algilayan ve sarhosa Allah´in hükmünü uygulamayan bir toplumda, sarhoslugun zararlarini anlatmanin ve sarhosluga engel olmanin ne gibi yarari olabilir?

Cünkü böyle bir toplum Allah´in egemenligini kabul etmis degildir. Allah´in hakimiyet ve egemenligini kabul etmeyen ve icinde Allah´in disinda ilahlar edinen bir toplumda, maneviyat ve mukaddesata sövmeyi yasaklamak veya onun toplumsal cöküntünün sebebi oldugunu aciklamak ne derece problemleri cözüme kavusturur? Cünkü burada topluma yön veren Allah´in nizami degil kendi kendilerine edindikleri ilahlardir. Eger bu toplumun hukukunu, yargi birimlerini, yasa, düzen, deger ve ölcülerinin Allah´in nizami degil de baskalari belirliyorsa, onlarin ilahi o baskalaridir. Söven de, sövülen de Allah´in dininde degildir. Her ikisi de onlar icin degerler ve ölcüler koyan kimselerin dinindendir.

Bu dereceye kadar kendini kaybetmis bir toplumda emri bilma´ruf nehyi anil´münkerin ne kadar yarari olacaktir? Kötülüklerin en büyügü olan, Allah´in hayat nizamini reddetmek suretiyle Allah´i inkar etme kötülügü yasaklanmadigi müddetce, birakin kücük günahlari, büyük günahlari engellemenin bile faydalari tartisilir.

Esas mesele böyle hüsnü niyetli kimselerin harcadigi cabalarin ve vermeye calistiklarinin cok daha üstünde bir büyüklüge sahiptir. Bu asamada ne kadar genis kapsamli olursa olsun, detaylara göre hareket edilmez. Cünkü Allah´in koydugu sinirlar herseyden önce Allah´in egemenligini kabul etme temeline dayanir. Eger bu hakimiyet ve egemenlik, yasanan bir realite olarak kabul edilmiyorsa, Allah´in kanunlari esas kabul edilmiyorsa, Allah´in egemenligi siyasi otoritenin tek kaynagi sayilmiyorsa o zaman detaylara iliskin harcanan caba bosadir. Teferruata ait her girisim yersizdir. O zaman en büyük kötülük diger kötülüklerden daha cok calisip gayret göstermeye, engellemeye muhtactir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki; "Sizden kim bir kötülük görürse ona eliyle engel olsun. Eger gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle engel olsun. Bu imanin en son derecesidir."

Müslümanlarin kötülükleri engelleyebilecek gücleri olmayabilir. Dilleriyle de engelleme gücleri olmayabilir. Bu durumda imanin zayif derecesini gösteren kötülüge karsi antipati duygusu kalir. Eger onlar gercek ve samimi müslümanlar iseler hicbir güc ve otorite onlari bu ice dönük eylemlerinden alikoyamaz.

Kötülüge karsi kalp ile eylem tavri pasif gözükmektedir. Peygamberimizin onu bir engelleme olarak göstermesi onun kendi yapisinda olumlu bir engel oldugunu ifade etmektedir. Kötülüge karsi kalb ile karsi koymak, bu kalbin kötülüge karsi aktif bir tavir takindigi anlamina gelir. Bu kalbin kötülüge teslim olmadigi ve ondan tiksindigi anlamina gelir. Boyun egmeyi veya nemelazimciligi mesru bir durum olarak görmedigi anlamina gelir. Kötülüge karsi kalbin tavri, bu kötü düzenin yikilmasi yolunda atilan ilk aktif kuvvet adimidir. Idealindeki "mesru" düzenin ele gecen ilk firsatta zafere kadar kötülüge karsi adeta bir gözetim mekanizmasi olusturulmus demektir. Bu gelismelerin hepsi aktif bir eylemdir. Buna ragmen Peygamberimizin (s.a.v.) ifadesine göre bu eylemlerin hepsi de imanin en zayif derecesidir. Artik müslümanin imanin en zayifini korumaktan daha asagi bir duruma düsmemesi gerekir. Sindirici ve dikta bir rejime karsi teslim olmasi ise, en son dairenin disina cikmak, imanin en zayif derecesinden de soyutlanmak demektir.

Iste bu durumda lanetlenmis yahudilerin hak ettiklerine dücar olunmus demektir:

 

"Israilogullarinin kafirleri, Davud´un ve Meryem oglu Isa´nin dilinden lanetlenmislerdir. Bu lanetlenmelerinin sebebi, onlarin Allah´a karsi gelmeleri ve O´nun sinirlarini cignemeleri idi.

Onlar isledikleri kötülüklerden birbirlerini sakindirmazlardi. Ne kötü seydi yaptiklari".

Kur'an'in Surelerine Göre Siyerin Seyri

Yalçin Içyer

BAKARA SURESI

Kardes Nebi Adem´in Siyerinden Dersler 2

Kissada hep sicak bir mücadele vardir. Özellikle Allah (c.c.) taraftarlarini ciddi uyariyor. Ayak kaydirmak tabirini kullaniyor. Ince bir kelime. Bu bir taraftan risaletin günah karsisindaki hassasiyetini acikliyor, en ufak bir kaymaya dikkat cekiyor. En ufak bir kayis cenneti kaybettirir. O halde hassasiyet sürdürülmelidir. Simdi Rasulullah´a örnek olabilecek tavri gösteren Hz. Adem´i görüyoruz. "Nihayet Adem Rabbinden bazi kelimeler aldi ve Allah (c.c.) onun tevbesini kabul buyurdu. Süphesiz O tevbeleri cokca kabul eden ve merhametli olandir." K.K. 2/37

Zelleden kurtulmanin yolu: Ilahi iradeye tabi olmaktan gecer. O da ilahi iradenin tecellisi olan Hudaya baglanmakla mümkündür. Hz. Adem´e de bu tavsiye yapilmisti. "Onlara dedik ki, hepiniz toptan inin oradan. Sayet benden size bir HUDA gelirse, kim ki benim hudama uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar üzülecek te degiller." K.K. 2/38. Bu kissada Israil ogullarindan bazi örnekler veriliyor. Hz. Adem kissasindan önce akideye ait bir ders görüyoruz. Dersi bu sefer Rasulullah (s.a.v.) müminlere veriyor. Önce müjde: "Iman edip salih ameller isleyenlere kendileri icin altlarindan irmaklar akan cennetler oldugunu söyle. Kendilerine ne zaman bir meyve verilirse bu daha önce de riziklandigimiz seydir derler. O meyveki birbirine benzer sekilde kendilerine sunulur. Orada onlar icin temiz esler de vardir. Ve onlar orada ebedi kalacaklardir." K.K. 2/25. Risalet yükünü sadece Rasulullah tasimiyor. Onunla birlikte müminler de tasiyor. Gerci Rasulullah´in egitimi onlarin terbiye edilmesi demektir. Cünkü onlar zaten O´nu merakla takip ediyorlardi. Nöbetlese is ve gelen vahyi takip vardi. Diger taraftan elci mesajini gerekli yere götürdügü veya ulastirdigi zaman görevini yapmis oluyordu. Dolayisiyla iki tarafli bir cosku yasaniyordu. Sahabi mesaji alip cahiliyyeye ait kirleri atmanin heyecanini tasirken, Rasulullah yüklendigi mesaji onlara ulastirmanin agirligini hissediyordu. Onun icin o yirmidört saat görev basinda idi. O´na geceleri bile rahat yoktu. Daha dogrusu O´nun rahatligi kullugunu bihakkin yerine getirmekle gerceklesiyordu.

Meselenin toplumsal boyutu da ayetlerde gözler önüne seriliyor. Hicret olmus, ama is bitmemis. Belli bir güce ulasilmis, ama bu gücü korumak ve tasi gedigine koymak gerekiyor. Toplumda bazi catlakliklarin olabilecegini görüyoruz bu müjde ayetlerinden sonra gelen ayetlerde. Allah (c.c.) birden Mekki Kur´an esprisinde kendisi ve sifatlari ile ilgili bir bölümü gözler önüne seriyor. "Süphesiz ki Allah sivrisinegi ve ondan üstününü misal vermekten sIkIlmaz. Iman edenler bunun Rabblerinden bir hak oldugunu bilirler. Kafirler ise Allah bu misalle neyi murad ediyor derler? O misal ile Allah (c.c.) bircok kisileri saptirir, bircoklarini da yola getirir. Ama onunla ancak fasiklar saparlar." K.K. 2/29. Ayetin sonunda FASIK kelimesinin kullanilmasi ilginctir. Fisk: kabuktan, delikten veya yuvadan cikma anlamina gelen feseke kelimesinden türemistir. Kur´an´da küfür, sirk ve günah anlaminda kullanilmistir. Anlasiliyor ki inananlar üzerinde vuku bulan bazi noktalara isaret ediliyor. Nihayet hemen sonraki ayet ahde vefadan bahis aciyor. "Onlar ki Allah (c.c.)´a verdikleri ahdi (sözü) bozarlar, O´nunla sözlesdikten sonra. Ve Allah´in emrettigini yapmazlar. Böylece yeryüzünde fesat cikarirlar. Iste onlar zarara ugrayanlarin ta kendileridirler." K.K. 2/27. Bu ayeti bir önceki ayette gecen fasiklari tanima seklinde almak gerekir. Cünkü bir bagla iki ayet birbirine baglaniyor. "Onlar ki" bu bir zamirdir, birilerine isaret ediliyor. Onlar da hemen biraz önceki fasiklarin olmasi gayet normaldir. Bu bölümde Allah´in (c.c.) zatini ilgilendiren iki ayetle bitiyor. Soru. "Nasil Allah´i inkar edersiniz? O sizi ölü iken diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek, sonra O´na döndürüleceksiniz. O ki yerde olanlarin tümünü sizin icin yaratti. Sonra göge hükmedip onu yedi gök olarak düzenledi. O herseyi bilir." K.K. 2/2829.

Bakara suresindeki bu kesit bizlere hitap ederken ipuclari veriyor. Sanki biz yeniden yasiyoruz bu sahneleri. Allah´in nasip ettigi cenneti yitirmis bizler. Allah´la yaptigimiz ahdi bozmus ümmet. Ademin tavrini örnek al. Umumi anlamda cennetinden cikmis Islam toplumu tevbenizi sunmayacak misiniz? Yüce Nebinin müjde ve uyarisina kulak vermeyecek misiniz? Fert fert Iblisin zürriyetine karsi icinde bulundugunuz savasimin erligine ne zaman kalkacak ve kiyam edeceksiniz. Batiya kayan kitleler, rücu geriye dönüs ne zaman? Yeter degil mi bu zillet? Kur´an´dan uzaklasma. Öz yurdun degerlerinden uzaklasma.

Senin halin Israil oglunun su halinin aynisi ise seni hantallastiran, yerine cakan agirligi ne zaman silkeleyecek ve Nebevi atilim yapacaksin? Allah (c.c.) seni yaratti, öldürecek ve tekrar diriltecek. Bunu biliyor muydun? Cagdas Iblis ve Iblisi oyunlara karsi kiyamini bekliyorum. Rabbim seni son dirilisten önce diriltsin. Sana son dirilise diri olarak kalkacak ilk dirilisi nasip eylesin.

Islam'da Egemenligin Kavrami

A. Ü. Ates

Günümüzdeki anayasalarda egemenlikten kasit yasanin veya yöneticinin emirlerinin yerine getirilmesi ve cikarmis oldugu kanun hükmündeki yasa veya alinan herhangi bir tedbir geregince uygulama yapilmasi hakkinin kendisinden alindigi kaynak kastedilir. Siyasi otorite veya egemenlik, modern anlamda devletin var olmasinin esaslari arasinda yer alir. Bunun geregince kanunlar cikartilir, hürriyetler kisitlanir, vergiler konulur, suclular cezalandirilir. Böylece topluma huzur ve güvenlik verilerek anarsi önlenmeye calisilir.

Egemenligin kaynaginin tesbiti hususunda eskiden de, modern cagda da siyasalcilar arasinda farkli görüsler vardir. Acaba egemenligin kaynagi Allah´tan mi gelir, yöneticiden mi, yoksa toplum veya milletten midir?

Krallarin egemenligini desteklemek amaciyla bazi kimseler "mutlak ilahi hak" görüsünü ortaya atmis ve bunun tabi kutsal ve ilahi ihsandan kaynaklanan bir hak oldugunu söylemislerdir. Bunlara göre hükümdar veya kral, yüce Allah´in vekili (hasa) ve O´nun yeryüzündeki temsilcisidir. Bununla o, herhangi bir kimsenin tenkid etme hakkina sahip olmaksizin mutlak bir sekilde hükmetme yetkisine sahip olur. Bu görüs, eskiden ortacagin sonlarina kadar devam edegelmistir. Bu ise teokratik yahut atokratik yani istibdai yönetim dönemidir.

Islam ise yönetimi tek basina istibdat yoluyla elinde bulundurmak hakkini veren bu görüsü kabul etmez. Cünkü Kur´ani Kerim´de: "Sen onlara hatirlat, sen ancak bir hatirlaticisin, üzerlerine zorbalikla egemenlik kuran birisi degilsin." (Gasiye 2122), "Biz seni onlarin basina bir bekci kilmadik." (Enam 107), "Sen onlar üzerinde bir zorlayici degilsin." (Kaf 45) buyrulmaktadir.

Peygamberimiz de karsisindaki bir bedeviye söyle demistir: "Ben ne bir kralim ne de zorbayim." (ElIhya, C. II, S. 338).

Hz. Ömer (r.a.) da halka söyle demistir: "Allah´a yemin ederim ki, ben bir kral degilimki, sizleri krallik ile yahut zorbalikla kölelestireyim. Ben sizden biriyim o kadar. Size karsi durumum tipki yetimin mallari üzerinde veli tayin edilmis birisinin, o yetim malina karsi durumu gibidir."

Rousseau´nun toplumsal sözlesme görüsünün ortaya cikmasiyla birlikte, bazilari hakimiyetlerin kaynaginin halk oldugunu söylemislerdir. Yani yasama hakki halkindir, yöneticileri tayin eden, onlara otorite ve egemenlik haklarini veren odur. Ancak böyle bir görüs istibdada engel degildir, isterse demokrasi niteliginde elde etmis olsun. Cünkü bazi yöneticiler kutsal halk idaresini temsil etmek iddiasiyla otorite ve yetkilerini müstebit bir sekilde kullanmislardir.

Islam, halkin yasama otoritesinin kaynagi olmasini kabul etmez. Cünkü yasama hakki, sadece Allah´a aittir. Ümmet ise Allah adina ser´i hükümlerin uygulanmasinda bir halifedir. Halife ve yardimcilari ve onun hakimleri dinin emirlerinde ve dini islerin Allah ve Rasulünün seriatina göre yönetilmesi hususunda ümmetin vekilleri durumundadir. Ümmetin halifesi ögüt vermek, yönlendirmek, kötülük islenmesi halinde onu dogrultmak hakki vardir, sapmasi halinde de azletme hakkina sahiptir. O yetkilerini biat veya vekalet akdi ile ümmetten alir. O takdirde de bu manada egemenligin kaynagi vekaletin asil sahibi olan ümmettir. Yoksa ümmet adina vekil alan kimse degildir. Islam toplumunda ümmet semavi ve ahlaki kanunlara bagli kalmak ve bu ahlaki ve semavi kanunun ilkeleri ile kayitli kalmak zorundadir. Buna göre Islam´da yetki ve otorite, ser´i bir takdirden ortaya cikan insani bir hak üzerine kurulur. Böylelikle ümmet ve seriat, bir arada Islam devletinde "egemenlik"in sahipleridir. Su anlamda ki: Asil egemenlik Allah´a ait bir haktir. Emir ve nehiyde O´na basvurulur. Pratikte egemenlik ise, Seriatin ilkeleri isiginda ictihat ve görüs sahibi olan hal ve akd ehlini tayin eden halkin kendisinden gelir.

Merhum Prof. Abdulvehab Hallaf söyle der: "Bu yüksek baskanligin Islam hükümetindeki konumu, herhangi bir anayasal hükümetteki yüksek baskanligin konumu gibidir. Cünkü halife, yetkisini hal ve akd ehlinde ifadesini bulan ümmetten alir. Bu yetki ve otoriteinin devami ise, onlarin ona olan güvenlerinin devamina, menfaatlerine dikkat edip gözönünde bulundurmasina baglidir. Iste bundan dolayi Islam alimleri sunu kabul etmistir: Ümmet gerektirici bir sebep dolayisiyla halifeyi görevinden alma hakkina sahiptir. Eger bu görevden alma bir fitne doguracaksa iki zarardan daha asagisina katlanilir."

Kaynaklar:

1-En-Nazariyyatüs-Siyasiyyetül Islamiyye, Dr. Diyauddin er-Rayyis, S. 320-341

2-Mekasidu´s Seriatul Islamiyyeti ve Mekaribmuha, Prof. Allal elFasi, S. 209-215

3-Minhac´ul-Islam fil-Hukm, Muhammed Esed, S. 76-86

 

Istibdad: Yönetimi tekelinde tutmak.

Müstebid: Yönetimi tekelinde tutan.